Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, İstanbul merkezli “paralel yapı” soruşturmasına ilişkin, “Bu siyasi bir süreç değil, hukuki bir yargı sürecidir, hukuki bir süreçtir. Hepinizin bildiği gibi yargı sürecidir. Burada kolluk kuvvetlerinin bir şekilde kullanılmış olması, esasen bu sürecin gereğidir. Soruşturmayı savcılar yapar, mahkemeler değerlendirir” dedi.
Başbakan Yardımcısı Arınç, Başbakanlık Merkez Bina’da, Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında düzenlenen Bakanlar Kurulu Toplantısı’nın ardından gazetecilere açıklamalarda bulundu.
Arınç, 5 gün önce Filistin’de bakan statüsünde kabul edilen, Yahudi Yerleşim Birimi ve Ayrım Duvarıyla Mücadele Komisyonu Başkanı Ziyad Ebu Ayn’ın, İsrail güçlerinin göstericilere müdahalesi sırasında hayatını kaybettiğini, bundan derin bir üzüntü duyduklarını belirterek, merhuma Allah’tan rahmet ve ailesine başsağlığı dileğinde bulundu.
Filistin halkı ile dayanışma içinde olduklarını, acılarını yürekten paylaştıklarını dile getiren Arınç, “Bu üzüntü verici olay, İsrail’in Filistin topraklarında süregiden işgalinin bir sonucudur. İsrail, işgal altındaki Filistin topraklarında sürdürdüğü, yasa dışı yerleşim faaliyetleri ve insanlık dışı uygulamalarıyla Filistin halkının temel hak ve özgürlüklerini ağır bir şekilde ihlal etmektedir. Bu son yaşadığımız acı olay da bu davranışlarının sonucudur” diye konuştu.
Bu haftanın Hazreti Mevlana’nın vuslatının 741. yıl dönümünü anma haftası olduğunu belirten Arınç, vuslatın, Çarşamba, Konya’da dualarla kutlanacağını ve bu toplantıya, Başbakan Ahmet Davutoğlu ile bazı bakanların bizzat katılacağını söyledi.
Arınç, “Bize birlik beraberliği, kardeşliği, dostluğu ve aşkı tavsiye eden Hazreti Mevlana’yı, vefatının 741. yılında, bir kez daha rahmetle minnetle ve şükranla yad ediyoruz” dedi.
Başbakan Yardımcısı Arınç, TBMM’de bütçe görüşmelerinin devam ettiğini belirterek, bu görüşmeler dolayısıyla 3 bakanın toplantıya katılamadığını bildirdi. Geçen hafta, Başbakan Davutoğlu’nun da Polonya seyahati dolayısıyla Bakanlar Kurulu yapılamadığını hatırlatan Arınç, “Toplantıda, hem Polonya seyahati ve onun öncesi ve sonrasında yaptığı dış temaslar hakkında, Sayın Başbakanımız bilgi verdi. Türkiye’yi de İngiltere ve İtalya Başbakanları ziyaret etmişlerdi. Yine hafta sonu, 4 il kongremize katıldılar. Bu kongreler sırasında Sayın Başbakanımızın halkla temasları oldu. Sayın Bakanlarımız da görevlendirildikleri kongrelere katılmış oldular” şeklinde konuştu.
11 Aralık’ta, Uyuşturucuyla Mücadele Şurası’nda alınan kararlar kapsamında, uyuşturucuyla mücadelede iyi eğitilmiş narkotimlerin faaliyete başladığını, bin narkotim polisinin pilot olarak seçilen 11 ilde görevlerine başladığını ifade eden Arınç, “Henüz bir iki gün geçmişti, çok büyük bir uyuşturucu operasyonuyla takriben 500 kilo civarında, morfin, bazmorfin ele geçirilmiş oldu” dedi.
Toplantıda, Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır’ın kendi bakanlık çalışmaları, Brüksel ve fasıllarla ilgili konularda, Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin, gümrüklerle ilgili genel bir bilgi sunduğunu anlatan Arınç, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in de bakanlığın bazı çalışmalarına ilişkin bilgi verdiğini kaydetti.
Arınç, Türkiye’de yaşanan iç ve dış gelişmelerin de Bakanlar Kurulunda ele alındığını ifade etti.
“Paralel yapıya” yönelik operasyon
Gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını da yanıtlayan Arınç, İstanbul merkezli 13 ilde yürütülen operasyon kapsamında “Fethullah Gülen’in de gözaltı listesindeki 32. isim olduğu” iddialarıyla ilgili soru üzerine, şunları söyledi:
“Bildiğiniz gibi, bu kişiler ve yapılan operasyonla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Halis Salihoğlu imzasıyla 14 Aralık günü bir açıklama yapıldı. Bu açıklamada belli bir dosya numarası var, basına da dağıtıldı. Soruşturma dosyası kapsamında bir kısım medya mensupları ve emniyet görevlilerinin sahte delil üreterek sözde ‘Tahşiye’ suç örgütü hakkında soruşturma yaptıklarının tespiti üzerine, bu soruşturma kapsamında 31 isimden müteşekkil, bunlara yönelik olarak silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek, üyesi olmak, örgüt kapsamında sahtecilik, iftira suçlarından ifadeleri alınmak üzere şüpheli sıfatıyla gözaltına alınma talimatı verilmiştir. Burada bir 32. isim yok.”
Bu konuyla ilgili değerlendirmeleri de olduğunu belirten Arınç, “operasyonun kamuoyunda büyük bir ilgi uyandırmış olabileceğini, birtakım eleştiriler gelmiş olabileceğini” anlattı.
Arınç, “İsmi geçen şahısları kamuoyu yakından tanıdığı için buna yönelik bazı endişelerini ifade etmiş olabilir. Ancak biz hükümetiz, yürütme organıyız ve Türkiye’de bildiğiniz gibi Anayasa çerçevesinde erkler ayrılığı veya güçler ayrılığı prensibi var. Bir tarafta yasama organı, bir tarafta yürütme bir tarafta da yargı var” değerlendirmesini yaptı.
“Siyasi bir süreç değil, hukuki bir yargı sürecidir”
Arınç, şunları belirtti:
“Bu siyasi bir süreç değil, hukuki bir yargı sürecidir, hukuki bir süreçtir. Hepinizin bildiği gibi yargı sürecidir. Burada kolluk kuvvetlerinin bir şekilde kullanılmış olması, esasen bu sürecin gereğidir. Soruşturmayı savcılar yapar, mahkemeler değerlendirir, savcı ve hakimlerin talimatıyla da emniyet güçleri veya kolluk kuvvetleri kendilerine verilen görevleri yerine getirirler. Yani gazete binasına polisin gitmiş olması, bu sürecin yürütmeyle ilgili olduğunu değil bir yargı süreci olduğunu gösterir.”
“Sonucunu hep beraber bekleyeceğiz”
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, İstanbul merkezli paralel yapı operasyonu ile ilgili, “Şu anda esasen sadece şüpheli konumunda bulunan kişilere yönelik bir soruşturma yapılıyor. Sonucunu hep beraber bekleyeceğiz. Bunun için bir infial duymaya gerek yok. Türkiye bu süreçlerden ilk defa geçmedi. Umarız ki bu son olsun. Bunu da hepimizin sabırla sükunetle karşılamamız lazım” dedi.
Bugün konuyla ilgili ajanslarda yer alan haberlere göre Mehmet Turan isimli bir şahsın şikayetçi olduğuna değinen Arınç, olayla ilgili şu açıklamalarda bulundu:
“Tahşiyeciler operasyonu ile ilgili bizdeki bilgiler şudur: Geçmişte Mehmet Doğan isimli bugün için çok yaşlı hatta gözlerinin de görmediği ifade edilen bir şahıs, Risale-i Nur eğitimi içerisinde, Elazığ’da çok yakından tanınan Albay Hacı Hulusi Yahyagil’in talebesi olarak Risale-i Nur ile tanışmış, yorumlamış, kendisine inanan güvenen pek çok insanla da eğitimine devam etmiş. Fakat bu çalışmaları sırasında da Fethullah Gülen’e ve onun yaptıklarına yönelik bazı eleştiriler getirmiş. Bunun üzerine, iki topluluk arasında birbirlerine karşı itham edici ya da yaptıklarını izah edici bir takım açıklamalar olmuş.”
Emniyet istihbaratının bu sürecin ardından bazı soruşturmalar yaparak, Tahşiyeci örgütünü esas alarak bazı dinlemelerde bulunduğunu ancak herhangi bir sonuç almadığını aktaran Arınç, bu gruba yönelik El Kaide başta olmak üzere bazı radikal terör örgütleriyle bağlantılı oldukları iddialarının da ortaya atıldığını belirtti.
Bu sırada, gruba yönelik adli makamlardan alınan karara istinaden, 2009 ve 2010 yıllarında, çok sayıda ilde gruba operasyon düzenlendiğini ifade eden Arınç, bu operasyon sonucunda arasında Mehmet Doğan’ın da bulunduğu 122 kişinin gözaltına alındığını, 27’sinin tutuklandığını ve 17 ay cezaevinde kaldıklarını söyledi.
Arınç, grubun dershane olarak kullandığı yerde çeşitli silah ve el bombasının ele geçirildiğini, el bombalarının üzerinde yapılan incelemelerde, sanıkların parmak izine rastlanmazken, aramaya katılan polis memurlarının parmak izinin bulunduğuna dikkati çekti.
Mehmet Turan’ın bugün AA’ya yaptığı açıklamaya göre 2010-2011 yıllarında yaptığı şikayetlerin “hasır altı edildiğini” belirten Arınç, daha sonra tahliyesini müteakip dilekçesi üzerine kendisinin aranarak şikayetinin olup olmadığının sorulduğunu kaydetti.
Arınç, “Bu operasyonda ele geçirilen ve seri numarası okunabilen tek el bombasının seri numarasının, İstanbul Kartal İlçe Emniyet Müdürlüğü TEM Büro Amirliğindeki denetleme sırasında bulunan el bombalarının seri numarasıyla benzer olduğunun anlaşıldığını” bildirdi.
Başbakan Yardımcısı Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunlarla bağlantılı olarak yani bir suç delilleri üretildiği, bunların sadece bir terör örgütü olarak hedef alındığı, bunun delillerini uydurmak için de bizzat aramayı yapanların, dershane diye bilinen yerde bu şekilde birkaç el bombası ile silahın konulduğu anlaşılmıştır. Bunun üzerine esasen yargılama sırasında hemen hemen hepsi tahliye edilmiş, yargılama tutuksuz olarak devam ediyor. Bu sırada da böyle bir operasyon var. Şüphesiz buralarda pek çok insanın ismi geçtiği için bunların bir şekilde irtibatta olacakları düşünülebilmiş. Ancak gazeteci sıfatıyla gözaltına alınanlar yanında bazı dizilerde senarist veyahutta yapımcı olan kişilerin de gözaltına alınmak istendiğini biliyoruz. ‘Bunlarla bu işin ne irtibatı olabilir, ne ilgisi olabilir’ denildiğinde, yine Tahşiyeciler ile Fethullah Gülen arasında Herkul.org’tan yayımlanan bazı konuşmaların bu diziler içerisinde de bir şekilde yerleştirildiği ve bazı bölümlerinde özellikle o gruba dahil suçlayıcı ifadelerin yer aldığı, hatta aramalarda bazı ele geçirilen silahlardaki seri numarasının emniyetteki silahlarla benzerlik taşımasının da ‘şunlar da olabilir, bunlar da yapılabilir’ şeklinde bir yol gösterme olarak da kabul edilebileceği öngörülmüş.”
“Türkiye bu süreçlerden ilk defa geçmedi”
Sürecin, yargı süreci olduğunu vurgulayan Arınç, “Bu sürece hiçbir siyasi etki dahil edilmemiştir. Yani bizim, hükümet olarak veya herhangi bir bakanımızın imzasıyla veya talimatıyla böyle bir süreç başlamamıştır” ifadesini kullandı.
Söz konusu cemaatin başındaki Mehmet Doğan’ın şikayette bulunması, sonrasında ise Mehmet Turan’ın bu şikayeti delillendirmesi ve verdiği bilgiler doğrultusunda bu sürecin başladığını ifade eden Arınç, şunları söyledi:
“Dolayısıyla yargı süreçlerine, bugüne kadar hep ısrarla söylediğimiz aynı şeyi söyleyeceğiz: yargı sürecini takip edeceğiz. Soruşturmanın gizliliği esastır. Eldeki deliller dava açılmasına imkan verirse bağımsız ve tarafsız yargı ümit ediyoruz ki iddianame yazıp dava açacaktır. Delil ve emareler yeterli olmazsa yine inanıyoruz ki yine bağımsız savcı ve yargıçlar takipsizlik kararı verecektir. Dolayısıyla olayın bütününe bakmak ve yargı sürecini dikkatle takip etmek ama soruşturmanın gizliliği esasına da hep beraber uymak mecburiyetindeyiz. Sürecin henüz başındayız. Bu sürecin ne ile sonuçlanacağını hiçbirimiz bilmiyoruz. Ümit ederiz ki adil, adaletli, hakkaniyetli bir soruşturma yürütülsün ve sonunda masum insanlar bu meselenin dışında kalsınlar ve onlar hiçbir zaman yıpranmamış, lekelenmemiş birer kişi, yurttaşımız olarak halkımızın içerisinde kamuoyunda tekrar eski saygınlığıyla belli bir noktaya gelsinler. Şu anda da esasen sadece şüpheli konumunda bulunan kişilere yönelik bir soruşturma yapılıyor. Sonucunu da hep beraber bekleyeceğiz. Bunun için bir infial duymaya gerek yok. Türkiye bu süreçlerden ilk defa geçmedi. Umarız ki bu son olsun. Bunu da hepimizin sabırla sükunetle karşılamamız lazım.”
“Böyle bir sürecin içinde veya müdahili değiliz”
Başsavcılığın iddialarının kendilerinin de dikkatini çektiğini dile getiren Arınç, “Silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek, üyesi olmak, örgüt kapsamında sahtecilik, iftira suçlarıdır. Bunların içerisinde gazetecilik faaliyeti olarak sayabileceğimiz, basın özgürlüğü kapsamında düşünebileceğimiz bir suç yoktur. İddia edilen suçlar adi suçlardır bir kısmı belki de terörle bağlantılı sayılabilecek suçlardır” dedi. Başbakan Yardımcısı Arınç, şöyle devam etti:
“Böyle bir ithamın içerisinde insanlara biçilen rol nedir, hangi delillerle itham ediliyorlar onu yargı sürecini takip etmek suretiyle öğrenebileceğiz. Bu iddialara karşılık, ‘Bunlar gazetecidir, basın özgürlüğü vardır’ diyenlere, ben de şunu söyleyebilirim. Geçmişte bunu Ergenekon, Balyoz’da da başka davalarda söylediğim için, kendime olan saygımdan tekrarlayabilirim: Hiç kimsenin Türkiye’de suç işleme imtiyazı yok. Yani ‘falan meslekten olursa güle güle işleyebilir’, ‘falan meslekten olursa hemen gözaltına alın ve hesabını görün.’ Böyle bir mantık 5. dünya ülkelerinde olur ama hukuk devleti olan Türkiye’de buna kimse rıza göstermez. Biz hukuk devletiyiz. Bu hukuk devletinde de mağdurun veya şikayetçinin haklarının da mutlaka korunması gerekecektir. Madem ki olaydan mağdur olduğunu iddia eden kişiler vardır, onların kendilerine göre delilleri de bulunmaktadır. Bir hukuk devletinde bütün bu iddiaların bir süreç içerisinde değerlendirilmesi fevkalade isabetli olacaktır. Bu herkesin dikkatini çeken konu yargı sürecinin henüz yeni başlamış olmasıdır. Bazı kişiler hemen ifadelerinden sonra serbest bırakıldığına göre umarım diğerleri hakkında da adil bir karar verilecektir. Belki eldeki deliller yeterli olmayabilecek belki de aksine bütün bu delillerle bir dava açılması mümkün olacaktır. Hükümet olarak, siyaset kurumu olarak, yürütme olarak böyle bir sürecin içinde veya müdahili değiliz.”
“Yaptığı işin, söylediği sözlerin bir ağırlığının olması gerekir”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç’un istisnai atamalarla ilgili iddialarına ilişkin değerlendirmesi sorulan Arınç, TBMM’de yaptığı bir konuşmada bu konuya kısmen değindiğini kaydederek, şunları söyledi:
“Zannettim ki bir siyasetçi kendi siyasi partisinden milletvekillerinin de alkışla destek verdiği bu konuşma üzerine tekrar bu saçmalıkları yapmaz. Neden yapmaz? Şunun için: Haluk Koç Bey genel başkanlığa aday olmuş bir siyasetçidir, daha baştan kaybetmiştir. Şimdi de partisinin milletvekili ve parti sözcüsüdür. Yaptığı işin, söylediği sözlerin bir ağırlığının olması gerekir. Bir de objektif olması gerekir. Ben, kendilerine misaller vererek geçmişte, CHP’li tarafla neler yaşadığımızı, o akşamki konuşmamızda ifade ettim.”
Koç’un, şikayetlerle ilgili internet sitesi kurulduğuna yönelik açıklamasını “Çok çirkin bir şey, bunu kabul etmek mümkün değil” sözleriyle değerlendiren Arınç, “Bu konuşmasını yaparken benim hakkımda çok galiz ifadeler kullanıyor. Bunları kendisine iade ederim. Beni de millet tanıyor, parlamento tanıyor, seni de çok iyi tanıyor ve biliyor. ‘İyi polismiş, kötü polismiş, çift kimlik taşıyormuş’… Bunlar bana yakışmaz, senin üstünde kalır. Burada hükümet sözcüsü sıfatıyla bir açıklama yapıyorum ama o insana karşı da söyleyecek bir sözüm olmalı” değerlendirmesini yaptı.
Haluk Koç’un oğlunun nikahında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, gelin ve damada evlilik cüzdanını “Sizler çapulcusunuz, sizden çapulcu evlatlar bekliyorum” sözleriyle verdiğini anımsatan Arınç, bunu hazmedemediğini belirtti. Arınç, şöyle konuştu:
“O günlerde Gezi olaylarının etkisinde kalmış sanki Sayın Kılıçdaroğlu, Haluk Koç’un oğluna ve gelinine ‘çapulcu’ diye hitap etti. Evliliğinin ilk gününde, en mesut gecesinde, onlar ne kadar benimsedi bilmiyorum ama bir gelin ve damada ‘çapulcu’ ile hitap edilmesi ve doğacak çocukların da ‘çapulcu olmasını istemesi’ bana çok garip geldi ve Kılıçdaroğlu’nu eleştirdim, Haluk Koç’a da geçmiş olsun dedim. Ama Haluk Koç, bundan çok memnun olmuş anlaşılan. Keşke onu korumasaydım, keşke Kılıçdaroğlu’nu eleştirmeseydim.”
“Mecbur ederlerse çocuklarıyla baldızlarıyla bunları yüzlerine vururuz”
“İstisnai kadro”nun Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğundan bu yana var olduğuna dikkati çeken Arınç, “Memuriyetteki süresine bakılmaksızın, mezuniyet önemlidir, KPSS veya buna benzer bir sınava dahil edilmeksizin bazı işler için nitelikli eleman istihdamına imkan veren ama adı da üstünde, hem atama usulleri hem de sayı bakımından istisnai kadrolar bulunur” bilgisini verdi.
Bu kadroların, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, TBMM Başkanlığı, bakanlıklar, belediyelerin de arasında olduğu bazı kurumlarda bulunduğunu, istisnai kadroları kurumun başındaki kişilerin kullandığını dile getiren Arınç, bunun bir gelenek olduğunu söyledi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından kendisine bir istatistik geldiğini kaydeden Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
“1993 ile 2002 yılları arasında yani AK Parti’nin iktidar olmadığı dönemlerde istisnai kadrodan atananların sayısı, 2002’den bu yana 13 yıllık iktidarımız döneminde atananların iki mislidir. Bu hükümetler DYP hükümetidir, CHP hükümetidir, SHP hükümetidir veya o zamanlar Anavatan Partisi hükümetidir, bütün bunların hepsini topluyorsunuz, bizim 13 yılda, tek başımıza iktidar olduğumuz dönemde atadıklarımızın iki mislidir. İnsan biraz sıkılır, bu bir.
İkincisi: Meclis’te ataması yapılmış istisnai kadrolardan, ben kendisine de ifade ettim o gece, sizin sadece çocuğu, oğlu değil, gelini de Meclis’te olanlar var. Şimdi ben bunları teşhir mi edeyim? Bunları teşhir etmemek için zamanında Önder Sav’a da Sayın Baykal’a da rica etmiştim, ‘Beni mecbur etmeyin’ diye. Çünkü onların bir kabahati yok varsa babalarının etik bir noksanlığı var. TRT’de buna benzer atamalar olduğunu yüzlerine karşı söyledim. Buradaki sayı CHP’liye, ANAP’lıya, DYP’liye, SHP’liye bakarsak diyelim ki Refah Partisi, Fazilet Partisi, diyelim ki AK Parti dönemlerindekinin 10 mislidir. Mecbur ederlerse çocuklarıyla baldızlarıyla eşleriyle birlikte bunları yüzlerine vururuz. O zaman Sayın Koç, bu partide yoktu. Ama şimdi o partinin sözcüsüdür. Genel Başkanına danışsın, ‘O dönemlerde de atanmış ne kadar CHP’li varsa ismini açıklayın’ desinler, bunlar açıklanır ama bu neyi halleder, neyi çözer? Herkesin kanunen yapabileceği bir şeyi, etik açıdan eleştirebilirsiniz ama bunun kanunsuz ve usulsüz bir tarafı yok ki.
Bir tanesine cevap verdim, birincisinde, ismini de unuttum, bilmem ne Gündoğan’dı galiba. Adamı rüyamda görmedim, ismini duymadım ama Meclis’te çalışmış deyince, Meclis’teki dosyasından baktırdım, nerede çalışmış diye. Adam Mamak Belediyesinde, Aile Sosyal Politikalar’da, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında, Kültür ve Turizm Bakanlığında çalışmış, Bolu’da il müdür yardımcılığı yapmış vesaire. 16 yıl sonra da Meclis’e bir proje kapsamında geçici görevle gelmiş. Bunun benimle ne ilgisi var.”
“Suçlamalar ve ithamlardan gündem değiştirme gayreti içinde”
Koç’un dün yaptığı açıklamada, yeğeninin BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı olduğunu söylediğini aktaran Arınç, yeğeninin İngiltere’de doktora yaptığını, Türkiye’de “Enerji üzerine 10 kişi sayın” denilse ilk beşin içine gireceğini ifade etti. BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı olmadan önce de, yaklaşık 7 yıl boyunca Abdullah Gül’ün enerji danışmanı olarak çalıştığını dile getiren Arınç, “Üç yabancı dil bilen, enerji konusunda bu kadar iyi yetişmiş bir insan neden genel müdür olmadı diye şikayet edeceğine genel müdür yardımcılığından şikayet ediyor” ifadesini kullandı.
Haluk Koç’un kendisine gündem yaratmaya çalıştığını söyleyen Arınç, şöyle devam etti:
“CHP’nin baş başa bulunduğu karşılıklı suçlamalar ve ithamlardan gündem değiştirme gayreti içerisinde. Bir taraftan birisini ihraç ediyorlar, adam ‘Bütün MYK’yı mahkemeye vereceğim’ diyor, öbür tarafta Birgül Ayman Güler, ‘CHP cemaatle işbirliği yaptı’ diyor. Beriki bir başka şey söylüyor. Bunlardan sıkılmış, bunalmış, eskimiş bazı şeyleri yeni gündeme getirme gayreti içinde. Çok ayıp ve çok çirkin. Hele bir site yapıp da ‘Şikayeti olanlar buraya müracaat etsin’ demesi, çok çirkin bir şey. Bunu yakıştıramıyorum, bundan vazgeçmesini diliyorum. Elinde bir taşla camları kırmaya kalkarsa CHP genel merkezinde cam kalmaz, kapı bile kalmaz.”
“Islak tülbent kuruyuncaya kadar geçecek”
Bir konuşmasında, “Türkiye’nin hem Körfez ülkeleri hem de Mısır ve Suriye ile soğukluklarının giderilmeye başladığı”na yönelik ifadeler kullandığı belirtilerek, bu konuya açıklık getirmesinin istenmesi üzerine de Arınç, İstanbul’daki 5. Boğaziçi Zirvesi’ne Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün ve o bölgeden gelenlerle Avrupa, ABD ve Uzakdoğu’dan yatırımcıların katıldığını anımsattı.
Zirvenin kapanışında yaptığı konuşmada, ekonomik gelişmeleri izah ettiğini ancak daha çok Türkiye’deki siyasi istikrar, 2015’teki seçimler ve yatırım ortamının nasıl olacağının merak edildiğini dile getiren Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hepsi milyar dolarları portföylerinde taşıyan yatırımcılar. Onlara çok merak ettikleri bir konuda da birkaç cümle söyledim, o da şudur: Bizim özellikle Ortadoğu bölgesinde, bazı ülkelerle Suriye ve Irak meselesinden veya Mısır konusundan dolayı ilişkilerimizin biraz yavaşlamış olduğunu veya limonileştiğini söyleyenler var. Bunda doğruluk payı olabilir. Suriye’deki tavrımız bellidir. Irak’ta özellikle geçmiş dönemde, Maliki döneminde sıkıntılarımız bellidir. Yine Mısır’da darbeye karşı tavrımız da bellidir. Bundan dolayı bazı ülkeler, Türkiye ile aynı görüşleri paylaşmıyor olabilirler. Yatırımcıların benden ricası şu oldu: ‘Bu daha ne kadar devam edebilir.’ Çünkü siyasi noktadaki bu sıkıntı, yatırımları engelleyebilecek duruma gelebilir. Ben de onlara rahatlıkla şunu söyledim: ‘Türkiye ile bazı ülkeler arasındaki bu görüş farklılığından doğan gelişmeler süratle giderilecektir. Biz aynı coğrafyanın kardeş yaptığı insanlarız. Birbirimize kader birliği yapıyoruz, kaldı ki bölgemizdeki sıkıntılı konular da bir an önce sonuçlanacak. Türkiye ile geçmişte bu ülkelerin nasıl dostluğu ve kader beraberliği varsa bundan sonra da devam edecek.’ Onlara Türkiye’de bir atasözünü ‘Islak tülbent kuruyuncaya kadar geçecek. Bundan emin olun, gelecek bugünkünden çok daha iyi olacak’ dedim. Kabul gördü, bazı yabancı yayın organları da bunu ifade ettiler.”