İngiltere Başbakanı David Cameron’ın Brüksel ile reform müzakerelerinde elinde tutuğu “Brexit” kartı, İngiltere ekonomisinin geleceği için potansiyel risk oluşturuyor.
Avrupa Ekonomik Topluluğu’na 43 yıl önce üye olan İngiltere’nin, yaz aylarında yapılması planlanan üyelik referandumunun sonucunda Avrupa Birliği’nden ayrılma ihtimali, iş dünyası için temel risk olarak görülüyor.
AB ile egemenlik, ekonomi yönetimi, rekabet ve göç başlıkları altında yeniden müzakereler yürüten Cameron, istediğini alması durumunda 28 üyeli birlikte kalınmasından yana kampanya yapacak. Öte yandan “Avrupa şüpheciliğiyle” bilinen Cameron’ın lideri olduğu Muhafazakar Parti’nin üyelerinin bir kısmının AB’den ayrılmak istediği biliniyor.
Mevcut kamuoyu yoklamalarının ortalaması, “evet” ve “hayır” diyenleri yüzde 42 ile başa baş gösteriyor. Fakat anket şirketlerin tamamının daha önce İskoçya referandumu ve mayıs ayındaki genel seçim sonuçlarında büyük farkla yanılmış olması, AB üyeliği referandumunun sonucunu öngörebilmeyi zorlaştırıyor.
Merkezi Londra’da bulunan Adam Smith Enstitüsünün Direktör Yardımcısı Sam Bowman, AA muhabirinin müzakerelere ilişkin sorularını yanıtladı. Bowman, “Anlaşmanın ön maddeleri bence tam bir başarısızlık. Anlaşmada, İngiltere’nin AB ile ilişkilerini değiştirecek kayda değer bir şey yok” değerlendirmesinde bulundu.
İngiltere’nin AB müzakerelerinden istediğini alamayacağını savunan Bowman, “Sonuçta İngiltere’nin birlik içerisinde kalmak yönünde karar vereceğini düşünüyorum. Çünkü birlikten ayrılmanın ne gibi ekonomik fayda sağlayacağı net değil. Özellikle birlikten ayrılmak yönünde yürütülen kampanyada, ayrılmanın getireceği riskler konusunda halka güvence verebilecek önemli isimler yok” ifadelerini kullandı.
Deutsche Bank Başekonomisti David Folkerts-Landau ise referandumdaki “Brexit” riskine dikkati çekerek, “İngiltere’nin birlik içerisinde yer almamasının sonuçları Avrupa için yıkıcı olur. İngiltere’nin üyesi olmadığı bir birlik, ikinci sınıf kategoriye düşer. İngiltere içerisinde olmadan AB küresel kapitalizmin merkezi olduğu iddiasını öne süremez” diye konuştu.
London Capital Group Piyasa Analisti İpek Özkardeşkaya, İngiltere’nin AB üyeliğinin ekonomik faydasının yüksek olduğunu vurgulayarak, “Brexit olasılığını düşük bir risk görüyorum. Ekonomik açıdan bakıldığı zaman İngiltere’nin AB’den sağladığı kazanç, sosyal yardım, mülteci krizi gibi konulardaki maddi zararının üzerinde” görüşünü paylaştı.
AB ülkelerinden gelen göç meselesi
İngiltere’nin küresel ekonomik krizin etkilerini 2011 yılından itibaren azaltmaya başlaması ve büyümesini hızlandırmasıyla AB içerisinden bu ülkeye göçte de artış yaşandı.
Resmi verilere göre, 2010 yılının Haziran ayı ile 2015 yılının Haziran ayı arasındaki dönemde AB dışından İngiltere’ye gelen göçmenlerin sayısı yüzde 8 azaldı. Aynı dönemde AB üyesi ülkelerden İngiltere’ye gelen göçmenleri sayısı ise yüzde 51 ile rekor bir artış gösterdi. Oxford Üniverstesi Göç İzleme Birimi raporlarına göre, 2014 yılının başından itibaren Bulgaristan ve Romanya vatandaşlarının “serbest dolaşım” hakkını elde etmesi, İngiltere’ye göçün artmasında etkili oldu.
2015 yılının ilk çeyreği itibarıyla İngiltere’de, AB vatandaşı yaklaşık 3 milyon göçmen bulunuyor. Bunun yaklaşık 1,9 milyonluk kısmı çeşitli işlerde çalışıyor. İngiltere’de yaklaşık 680 bin Polonyalı yaşıyor. Polonyalılar, İngiltere’deki yabancılar içerisinde yüzde 8,7 payla Hindistanlıların arkasından ikinci sırada geliyor.
University College London’ın geçen yıl yapılan bir araştırması ise İngiltere’deki göçmenlerin ülke ekonomisine katkısını açık şekilde ortaya koyuyor. Araştırmaya göre, İngiltere’ye Avrupa Birliği üyesi ülkelerden gelen yabancılar, 2000-2011 yıllarında aldıkları sosyal yardımların toplamının yaklaşık 20 milyar sterlin fazlasını vergi olarak ödedi.