Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, katıldığı Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası’nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.
“Sağlık turizmi kapsamında 500 bin hasta Türkiye’de şifa buldu. Öte yandan bakanlığınız da sağlık turizminde 2023 hedeflerini belirledi. Türkiye, sağlık turizminde rotasını hangi ülkelere çeviriyor? Sağlık ataşelerinden beklentiniz nedir?” sorusu üzerine Bakan Koca, Türkiye’nin son 17 yılda sağlıkta çok büyük bir gelişim kaydettiğini, devrim niteliğinde bir gelişimin söz konusu olduğunu belirtti.
Koca, Türkiye’de sağlık turizminde 2018’de 500 bine yakın hastanın tedavi edildiğini belirterek bu yıl bu sayının daha da üstüne çıkılacağını söyledi.
“Hedefimiz belirlediğimiz ülkelere tanı merkezi açmak”
Gelecek süreçte Türkiye’nin sağlık turizminde daha büyük oranda pay almasını hedefleyerek birtakım yaklaşımlarının olacağını dile getiren Koca, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yeni dönemde hedef koyduğumuz ülkelerde sağlık ataşelerini bulunduracağız. Bu çerçevede esas yapmak istediğimiz, hedef olarak belirlediğimiz ülkelerde ileri tanı merkezlerini açmak. Yani sağlık turizminden pay alan hiçbir ülkenin yapmadığını yapacağız. Türkiye olarak, belli bölgelerde teknolojik altyapısı güçlü olan, hastaların tanılarının konulabilir olduğu ve bunun özel sektöre de açıldığı bir yaklaşım sergileyeceğiz.”
Bakan Koca, Türkiye’ye yurt dışından gelen hastaların ülkelerine döndüklerinde kontrollerini ve takiplerini yapacak tanı merkezlerini devreye sokmak istediklerini kaydederek Uluslararası Hasta Hizmetleri Anonim Şirketi (USHAŞ) adı altında kamu mülkiyeti olan, özel sektörün dinamizmiyle çalışacak bir oluşuma gittiklerini, bu kapsamda, Türkiye’de sağlık hizmetini markalaştıran bir süreç istediklerini vurguladı.
Asya’da Rusya, Ukrayna ve Azerbaycan’ın, Orta Doğu’da Irak, Bahreyn ve Katar’ın hedef ülke olabileceğine işaret eden Bakan Koca, bu ülkelerde tanı merkezleri aracılığıyla takip ve teşhisin yapılmasını planladıklarını dile getirdi.
Türkiye’de sağlık turizmine ilişkin çalışmaları da anlatan Koca, “Sağlık turizmini Türkiye’de markalaştırmak istiyoruz, bununla ilgili bir markalaşma süreci başladı. Önümüzdeki 1-2 ay içinde büyük bir lansman yapılacak. Bundan sonra dünyanın birçok ülkesinde ‘sağlık’ denildiğinde Türkiye’nin akla geldiği bir markalaşma sürecini tesis etmek istiyoruz.” diye konuştu.
Koca, Türkiye’nin çok iyi fiziki imkanlarının bulunmasının, sağlıkta en büyük avantajlardan birisi olduğunu ifade ederek sağlık turizminde özel sektörün şu anki payının yüzde 67 olduğuna dikkati çekti.
Özel sektörün sağlık turizmindeki payının inkar edilemeyeceğinin altını çizen Koca, özel sektörün dinamizmi ve icra heyetleriyle bir sinerji oluşturmak istediklerini vurguladı.
“Geçen yıl 5 bin 600 kalp ve böbrek nakli yapıldı”
“Bu düzenleme ne zaman hayata geçecek?” sorusu üzerine Koca, şu bilgileri verdi:
“USHAŞ kuruldu. Bununla ilgili yönetim ve atamaları yapıldı. Özel sektörle ilgili icra kurulu bugünlerde şekilleniyor. Tanı merkezlerine de önümüzdeki aylardan itibaren yerlerini tespit ederek hızla başlamak istiyoruz. Birçok alanda iyiyiz. Fiziki şartlarımız iyi olduğu gibi insan kaynağı boyutuyla çok yetkin hekimlerimizi var. Bunun dışında dünyada bizde olduğu kadar maliyet boyutuyla en uygun olan ülke yok gibi. Göz, plastik cerrahi, onkoloji, onkolojik cerrahi, kalp ve damar cerrahisi, organ nakli gibi birçok alanda çok yetkiniz.
Organ naklinde çok önemli mesafe aldık. Geçen yıl yapılan organ nakli sayısı kalp ve böbrek 5 bin 600’e ulaştı. Hava ambulansı konusunda son derece ileri bir noktadayız. Dünyada vatandaşına bu anlamda ücret almadan hizmet sunan bir ülkeyiz. Bu anlamda bu merkezlerden özellikli, nitelikli hastayı hava ambulansıyla uçak veya helikopterle getirme imkanlarına sahibiz. Artı Türk Hava Yolları gibi dünya çapında bir markaya sahibiz. Dolayısıyla bu sinerjiyi çok ileriye götürme potansiyeli taşıyoruz. Bunu da güçlendirmek istiyoruz.”
Batı ülkelerinden hastaların tedavi için Türkiye’ye gelmesine ilişkin çalışmalara değinen Koca, İngiliz milletvekillerinden oluşan bir heyeti ağırladıklarını, heyetin sağlık alanındaki gelişmelerden ve Bilkent’teki Şehir Hastanesinden çok etkilendiğini söyledi.
Heyetin bilgi alışverişi için bir talebinin olduğunu belirten Koca, “Biz sağlıkta önemli bir mesafe kaydettiğimiz için, en büyük avantajımız Avrupa ülkeleri için maliyet unsuru fiyat avantajımız. Bunun için oralarda da tanı merkezleri açarak hem vatandaşlarımızın daha kolay hizmet alımını sağlamak hem de bu bölgede yaşayan insanlara da bu hizmeti özellikle tanı merkezleri üzerinden de sağlamak istiyoruz.” diye konuştu.
Koca, “Vatandaşa hizmet noktasında biz Almanya ve İngiltere’den onların kıskanacağı bir mesafede miyiz, yoksa gösterdiğimiz gelişime mi bakıyorlar?” sorusunu “Bir gelişimimiz ve hastaya yaklaşımımız, iki özellikle maliyet unsurumuz.” şeklinde yanıtladı.
Türkiye’nin teknolojik altyapısının Avrupa’dakilerden eksik olmadığını, belli başlı cihazların, hatta üst modellerinin kullanıldığını vurgulayan Koca, “Bu anlamda fiyat avantajımızın en büyük unsuru insan kaynağımızın, fedakar doktorlarımızın, çalışanlarımızın bu konudaki maliyetlerinin uygunluğu da önemli bir etken.” ifadesini kullandı.
“Aşıda önümüzdeki 5 yıllık süreçte dışa bağımlılığımızı bitirmek istiyoruz”
Yerli ilaçlar, yerli tıbbi cihazlar ve yerli aşıya ilişkin soru üzerine Koca, yerlileşmeyi stratejik bir alan olarak gördüklerini, ilaçta dışa bağımlılığın geçen yıl bir önceki yıla göre yüzde 2 azaldığını söyledi.
Koca, tıbbı malzemede yüzde 82, tıbbı cihazda yüzde 84, aşıda ise yüzde 100’e yakın dışa bağımlılık söz konusu olduğunu belirterek, “Onun için önümüzdeki süreçte, yerlileşmeyi, yerelleşmeyi ve özellikle millileşmeyi son derece önemsiyoruz.” dedi.
Enstitülerden oluşan bir Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TUSEB) yapısının bulunduğunu dile getiren Koca, bu yapının bayramdan sonra aşı üzerinden bir çağrı geçeceğini bildirdi. Koca, “Yani ülkenin birikiminin ne olduğunu, neyi yapabileceğimizi ve kimleri nasıl destekleyeceğimizi görerek gerektiğinde fonlayıp hızla yol almak istiyoruz.” diye konuştu.
Dışa bağımlılığı olabildiğince azaltmak istediklerini vurgulayan Koca, “Aşıda önümüzdeki 5 yıllık süreçte dışa bağımlılığımızı bitirmek, tamamen yerlileştirmek istiyoruz. Difteri ve tetenozla ilgili süreç zaten bitti. Önümüzdeki hafta da ruhsatı verilmiş olacak. Hepatit A ve suçiçeği için önemli bir mesafe aldık. Onunla ilgili de arkadaşlar Küba’ya, Güney Kore’ye, Endonezya’ya, Bangladeş’e ziyaretler yaparak, teknoloji transferi ve kendi Ar-Ge’mizde üretim dahil olmak üzere bunu önümüzdeki süreçte hızla tamamlamak istiyoruz.” bilgisini verdi.
“Bütünü bir şekilde basamaklandırmak genelgesiydi”
Bakan Koca, “Sağlık kurumlarındaki basamaklandırma ve özel hastaneler genelgesi haziranda hayata geçirildi. Sizin bu düzenlemeleri Bakanlık görevinizden önce Mütevelli Heyet Başkanlığını yaptığınız vakıf üniversitesi ve hastanesine, Medipol’e birtakım ayrıcalıklar sağlamak için hayata geçirdiğinizi iddia edenler de oldu. Bu iddialara yanıtınız ne olur? ” sorusu üzerine, şunları kaydetti:
“Bu konu son dönemde geniş bir şekilde gündem oluşturdu. Yapılan şuydu: Sadece özel sektörün basamaklandırması değildi. Yapılan hem kamu hem üniversiteler ve de özel sektörü ayırmadan bütünü bir şekilde basamaklandırmak genelgesiydi.
Bizim Sağlık Bakanlığı olarak kanundan gelen yetkiyle basamaklandırma, yani sınıflandırma, denetim ve ruhsatlandırma yetkimiz var. Kanunda yine tarif edildiği şekliyle ‘… birinci, ikinci, üçüncü basamak olarak tanımlanır.’ diye geçer. Burada eğitim kurumları ve üniversiteler 3. basamak olarak tanımlanmış. Bunun dışındaki kurumlar, diyelim özel sektör birinci ve ikinci basamak olarak tanımlanıyor, üçüncü basamak olarak özel sektörün tanımı yok eğitim kurumu olmadıkça. Burada yapılan düzenleme eğitim kurumu olmadan da fiziki, teknik, branş çeşitliliği dahil olmak üzere, kalite, hastaya hizmetin daha kolay ulaşılabilirliği anlamında 13 tane kriter kondu. Bu denilen bir tane kriter.
Burada yapılan en önemli şey şu: Ben geçmişte üniversite hastaneciliğiyle ilgilendiğim için konuyu iyi bildiğimi düşünüyorum. Vakıf üniversitesi kimliğiyle 3. basamak olma afiliasyon yapılarak, sınırsız kadro ve sınırsız branş kullanma yetkisi bu genelgeyle son buldu. Altını çizerek söylüyorum, bu düzenleme biliyorsunuz bir planlama vardı Türkiye’de özel sektörle ilgili, yani siz bir hastane açmak istediğinizde ön izniniz olmadan açamıyorsunuz, nerede ve nasıl açılması gerektiğini Bakanlık belirliyor. Bu planlamayı biz kamu ve üniversiteler için de planlıyoruz. Yeri geldiğinde bir radyoterapi cihazını almak istediğinizde kamu için söylüyorum, bu planlamaya tabi. Kamu tabi olduğu gibi özel sektör zaten tabi. Dolayısıyla vatandaşın kamu hastanelerini, biz yeri geldiğinde onkolog, yeri geldiğinde yeni doğan, uzmanı bulamadığımız birçok alan var. Biz bunun planlamasını yapıp, özel sektöre yeri geldiğinde bu kaçışları minimalize etmek istiyoruz. Bunu delmek üzere vakıf üniversitesi kimliğiyle istediği şekilde hastane açma, istediği şekilde branş elde etme, istediği sınırsız kadroyu elde etme imkanlarını, afiliasyon adı altında sıfırladık.”
“Özel sektör nasılsa Ankara Medipol de öyle”
Bakan olduktan sonra kurucusu olduğu Medipol Üniversitesindeki görevlerinden istifa ettiğini hatırlatan Koca, Sağlık Hizmeti Sunucularının Basamaklandırılması Hakkındaki Genelge ile birçok hastane planlamaya tabi iken vakıf üniversitelerinin, bu kimlikleri üzerinden istedikleri gibi hastane açması, branş elde etmesi ve sınırsız kadro imkanlarından yararlanmasını da önlediklerini belirtti. Koca, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kurucusu olduğum bu eski yapı ile birlikte Ankara’da kurulan, Ankara Medipol Üniversitesi de planlamaya tabi, hiçbir şekilde bu anlamda istediği gibi bir şey yapamaz. Özel sektör nasılsa Ankara Medipol de öyle. Yani o da etkileniyor. Bunun kasten yapıldığı, yapılan düzenlemenin bugüne kadar asla yapılmadığı ve ilk defa bu anlamdaki planlamayı delen, sınırsız kadro ve branşı kullanan, afiliasyonu, üniversitelerden gelen avantajları sıfırladık.”
Bakan Koca, genelgeyle yatak, büyüklük, branş çeşitliliği, kalite ve vatandaşın daha nitelikli hizmet alımı dahil olmak üzere 13 kriter belirlendiğini, uluslarası hasta turizminde önemli yer edinmeyi amaçlayan Türkiye’nin nitelikli kurumlara sahip olmasının hedeflendiğini vurguladı.
Daha nitelikli yapılarla hizmet verilmesinin önünün açıldığını dile getiren Koca, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bu yapılırken de ‘ben vakıf üniversitesiyim’, ‘ben afili üniversiteyim’ denilerek hiçbir standart tanımadan… Sınırsız kadro ve branş kullanımını devre dışı kaldı. Bir hastane, üniversite kimliğiyle, özel hastanesinde 5-10 veya 15 tane kadro kullanabiliyordu. Bu artık devre dışı kaldı. Anadolu’daki bir üniversite, İstanbul’daki bir özel hastanenin kadrosunu Anadolu’daki üniversite üzerinden alabiliyor. Bu durumda planlama nerede kaldı? Planlamayı delen ve 3. sınıf olmayı tanıyan sizin organ nakli, sizin radyo terapi ve benzeri planlamaya kamuyu da soktuğunuz bir dönemde, vakıf şemsiyesiyle, afiliasyon şemsiyesiyle bunu delen uygulamaya son verildi. Bunu yapan, vakıf kültüründen, vakıf üniversitesi kimliği üzerinden gelen bendim. Bu son derece yakışıksız. Kabul edilebilir bir durum değil.”
Koca, daha nitelikli, kriterleri belli olan, altyapısı güçlü hastanelere ulaşılması gerektiğinin altını çizdi.
“Bu konudaki istismarı özel sektör çok iyi bilir”
Vakıf üniversitesi şemsiyesi altında istenildiği gibi davranabilmeyi önlediklerine dikkati çeken Koca, “Özel hastanesini, ‘üniversite hastanesi yapıyorum’ diyerek, açığa çıkan ruhsatı bir başka hastanesinde özel kullanarak ve o ‘üniversite hastanesi yaptım’ denilen yerde de yine şirketiyle aynı şekilde işletmeye devam eden uygulamalar son buldu. Bu konudaki istismarı özel sektör çok iyi bilir. Bu konuda benim ne demek istediğimi özel sektör çok iyi anlar.” diye konuştu.
Kendisine yönelik iddiaların arkasındaki sebebin ne olduğunun sorulması üzerine Koca, genelgede kriterler arasında yer alan yatak kapasitesi bakımından şu an itibarıyla 40’a yakın kamu, 18 üniversite, 2 de özel hastane olduğunu, bunun içinde kurucusu olduğu Medipol Hastanesinin bulunmadığını söyledi.
Koca, genelgede yer alan “kapasite 60 bin metrekare büyüklük” kriterinin de 11 özel hastane, 80’e yakın devlet hastanesi, 13 üniversite hastanesinde bulunduğunu, bunların içinde de kurucusu olduğu Medipol Hastanesinin olmadığının altını çizdi.
“Avantaj oluşturmaya son verdik”
Üniversite hastanesi kimliğini önemsediklerini ama bu kimlik üzerinden özel hastanenin planlamadan sınırsız şekilde istifade edilmesini önlediklerini belirten Koca, “Üniversite hastanesinin de nasıl kamu bir planlama içindeyse özel sektörü de bu anlamda planlama içine almış durumdayım. Ama vakıf üniversiteleri de bundan böyle planlamaya dahil oldu. En büyük yapılan işlerden bir tanesi bu… Bu gözardı ediliyor.” diye konuştu.
Koca, vakıf üniversitesi kavramının 1982 Anayasası ile Türkiye’nin gündemine girdiğine, vakıf üniversitelerinin kamu tüzel kişiliği olarak, kar amacı gütmeyen kuruluşlar olduğunu anlattı.
Üniversiteler dahil olmak üzere 1982’den itibaren kamunun yer yer tahsisleri olduğuna işaret eden Koca, “Burada hiçbir sorun yok. Türkiye’nin şu an ilk ona giren vakıf üniversitelerinin tamamı bu şekilde oldu, hatta imar mevzuatına aykırı yaklaşımlar dahil olmak üzere, hatta yeri geldiğinde ücretsiz tahsisler yapılması dahil olmak üzere. Ama son 17 yıllık süreçte vakıf üniversitelerine bedelsiz verilen herhangi bir tahsis söz konusu olmadı. Daha önce olduğunu çok iyi biliyoruz ama şu 17 yıllık dönemde bedelsiz hiçbir tahsis olmadı.” diye konuştu.
Bakan Koca, iddialara konu tahsisin bakanlığı döneminden önce olduğunu ve o dönemde de haberleştirildiğini dile getirerek, “Sanki bugün yeni yapılmış gibi haberleştirilen ve manşet atılan, öncelikle de ‘Numune Hastanesi verildi’ diye manşet atılan, asla bu konuyla ilgili zerre kadar gündemde olmayan bir konuyu benim üç ay önce ‘burası eğitim ve sağlık olarak kullanılacak, eski yapılarımız’ dememe rağmen manşetler atıldı.” ifadelerini kullandı.
Süreç içerisinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığının “Böyle bir tahsis yok.” açıklaması yaptığını ancak buna karşılık “Bedava tahsis yapıldı.” denildiğini belirten Koca, “Burası Atatürk Orman Çiftliği değil, yani burası Orman Bakanlığının kontrolünde olan bir yer değil. Burası daha önce Milli Savunma, devamında Gençlik Spor, devamında Ankara Büyükşehire verilen ve askeri havalimanından dolayı iki, üç, katı dört katı geçemez denilerek tekrar iadesi yapılan, değerlendirilememe sebebiyle yer olduğunun söylenmesine rağmen duyan yok.” şeklinde konuştu.
“Peki bütün bunlar niye oluyor?” diye soran Koca, “Sadece vatandaşımız analitik baksın ve baktığına inanıyorum. Bu dönemde yapılanların ne olduğuna bakmak gerektiğini düşünüyorum. Bu dönemde neler yapıldı, sadece başlık olarak söylüyorum, kimseyi itham ederek konuşmak istemiyorum. Bu dönemde özellikle yerlileştirmeye son derece önem veriyoruz.” sözlerini kullandı.
Bakan Koca, global firmaların Türkiye’yi yerlileştirme konusunda Avrupa Birliği üzerinden Dünya Ticaret Örgütü’ne şikayet ettiğine işaret ederek, “Yapılan yerlileşmeyle ilgili bundan sonraki dönemde üçüncü, dördüncü faza geçeceğimiz, beşinci faza geçeceğimiz bu durumun olmamasını ve geçmişe dönük de bunun uygulanmasını istiyorlar. Önümüzdeki bir iki ay içerisinde de dava konusu olacak uluslararası bir şeyden bahsediyorum.” dedi.
İlgili firmaların üç davayı kazandıkları hatırlatan Bakan Koca, “Danıştay dahil olmak üzere, bizim ilaç fiyatlarını yüzde 60’a sabitlediğimiz kur politikamızı da içeren üç davadan bahsediyorum, tazminat davasına geçildiği bir dönemdi bu dönem. Bu dava takibiyle ve Türkiye’ye 20 milyara yakın maliyeti olacak bir davadan bahsediyorum, bu dava bitti kamunun lehine, bu dönemde.” bilgisini paylaştı.
“Şehir hastanelerini vatandaşa hizmet odağı haline getirmek istiyoruz”
Şehir hastanelerine yönelik TBMM’de yapılan düzenlemeyi hatırlatan Bakan Koca, şöyle devam etti:
“Şehir hastanelerini her geçen gün daha nitelikli hale getiren, vatandaşa özellikli hizmet sunan, uluslararası hasta boyutuyla buna zemin hazırlayan son noktada hizmet veren hastaneler olarak konumlandırıyoruz. Bir hafta önce, Meclis kapanmadan önce bir kanun maddesi de geçti, biz bu süreçte şehir hastanelerimizi daha nitelikli hale getiren, vatandaşa daha nitelikli hizmet sunan ama finansal boyutuyla da bu şehir hastanelerimizi sürdürülebilir kılmak istiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın ‘hayalim’ dediği bu projeleri vatandaşa hizmet odağı haline getirmek istiyoruz. Dolayısıyla bunları da finansal boyutuyla sürdürülebilir kılmak bizim ana hedefimiz olacak.”
Bu anlamda yaptıkları ve yapacakları çalışmaların olduğunu söyleyen Koca, “Kanun maddesi de bize bundan sonra daha bir zemin oluşturacak. Bu noktada kararlı olduğumuzun altını özellikle çizmek istiyorum.” ifadelerini kullandı.
İddialara ilişkin devam eden hukuki bir sürecin bulunup bulunmadığına ilişkin bir soru üzerine ise Koca, “Bununla ilgili arkadaşlar hukuki süreci zaten devam ettiriyorlar. O konuda hiçbir şekilde taviz verilmemiş olacak. Hukuki haklarımızı sonuna kadar kullanma noktasında, hem bakanlık hem kişisel olarak kullandığımızı ve kullanacağımızı da burada özellikle ifade etmek istiyorum.” değerlendirmesinde bulundu.
Basının haber alma özgürlüğü olduğuna, muhalefetin siyasi olarak bu konuda görüş beyanında bulunmasının hakkı olduğuna vurgu yapan Bakan Koca, “Bu söylenenlerin sosyal medya üzerinden çok önemli bir habermiş gibi veya söylem olarak sunulmasını doğrusu çok etik bulmuyorum, bu anlamda daha merhametli, daha hakkaniyetli, daha adaletli bir yaklaşımı gönlümüz arzu ediyor.” diye konuştu.
“Hibe anlamında hiçbir durum söz konusu değil”
“Devlet Demiryolları Misafirhanesinin hibe edildiği söyleniyor, tahsis deniyor. Kurucu olduğunuz hastane grubuna verildiği söyleniyor. Bu konudaki iddialar doğru mu?” şeklindeki soruya Koca, “Birçok üniversiteye yapılan tahsis gibi bakanlığım döneminden önce yapılan tahsislerden birisi ve asla hibe anlamında hiçbir durum söz konusu değil. Kanuni çerçevede rayiç bedel tespiti yapılarak, tarihi doku korunarak eğitim amaçlı kullanılmak kaydıyla Kültür Varlıklarını Koruma Kurulunun izniyle yapılan bir tahsis.” karşılığını verdi.
“Hepsi bakanlığımdan önce, bakanlığımdan sonra asla olmamıştır. Müracaat daha öncedir ve 12 Haziran’da yapılmıştır.” diyen Koca, o zaman da haberler yapıldığını, ancak bugün kampanya tarzında haberlere yer verildiğini belirtti.
Koca, yine biri 11 yıl önce Bursa, diğeri 7 yıl önce İstanbul’da eğitim amaçlı kullanılmak kaydıyla Medipol dışında başka bir tüzel kişiliğe kiralanan yerlerle ilgili bugün verilmiş gibi haberler yapıldığını anlatarak, şöyle devam etti:
“Bilinçli bir kampanya evet, bir hedefle yapılmış olabilir. Ben birtakım başlıklarla bu dönem yapılanları detayına girmeden söylemeye çalıştım. Ama vatandaşımız şunu bilsin; ben, bulunduğum koltuğun kutsallığını biliyorum ve ne yapmam gerektiğini de biliyorum. Bu yapılanların hangi maksatla yapıldığını da biliyorum. Bu noktada kararlılıkla asla geri adım atmadan, vatandaşın ve memleketin lehine olabilecek, gerektiğinde ben veya bir çok kimsenin aleyhine olma pahasına üzerine gideceğimden herkes emin olsun.”
Sağlık hizmetlerinde dijitalleşme
Sağlıkta dijitalleşme süreciyle ilgili ne gibi yenilikler olduğuna yönelik soru üzerine Koca, yeni dönemi özellikle vatandaşın lehine, ülkenin menfaatine daha verimli kullanmaya odaklanmak gerektiğine inandığını bildirdi. Dijitalleşme sürecini de önemsediklerini vurgulayan Koca, en küçük sağlık verisini bile dijitalleştiren bir dönemde olduğunu ifade etti.
Koca, “e-nabız”ın yerli bir yazılım olduğunu ve 12 milyon vatandaşın kullandığını dile getirerek, bunu herkesin kullanabilir olduğu bir sisteme dönmesini arzuladıklarını söyledi.
Yeni dönemde SGK ile iş birliği içinde dijitalleşmeyi, yapay zeka ve büyük veri kullanılarak, ayrıca olabilen veya olabilecek istismarı da önleyen bir mekanizmayı devreye sokmak istediklerini belirten Koca, bununla ilgili adımların atıldığını kaydetti.
Emar (MR) ve tomografi de yeni dönem 2 Eylül’de başlıyor
Koca, buna emar (MR) ve tomografide başlandığını ifade ederek, hekimin talepte bulunduğu durumda, daha önce MR ve tomografi çekildiyse bakmasını hatırlatan ve bakmadıkça Medula sistemi üzerinden ödemenin yapılmadığı bir dönemin ülke genelinde 2 Eylül’de hayata geçeceğini vurguladı.
Bakmadan yazılan, istenen tetkiklerin yüzde 10 fazla olduğunu ve bu hatırlatmayla yüzde 65’e yakın talebin engellendiğinin görüldüğünü vurgulayan Koca, “Bunu daha ileriye götürüyoruz 2 Eylül’den sonra. Bu hastaneler sadece özel değil, üniversite, kamu dahil olmak üzere MR ve tomografinin çekildiği tüm merkezlerin bir entegrasyonla yapılması gereken bir durum. Şu an yüzde 85 bu entegrasyon sağlanmış durumda. 2 Eylül’de bu entegrasyon tamamıyla bitmiş olacak.” diye konuştu.
Koca, çekilen MR’ın hangi durumlarda istenebilirliğini belirleyen, çekildiğinde standartlara uygun çekilip çekilmediğini, alanıyla ilgili uzman ekibin vereceği kararla yapay zeka ile kontrol edilen bir sürecin olacağını bildirdi.
Bu sistemi pek çok alanda yapmak istediklerini anlatan Koca, “Anjiyo hangi durumlarda yapılır, anjiyo sonucuna göre stent mi takılmalı baypas mı yapılmalı, buna bakanlık olarak oturup biz karar vermeyeceğiz. Bunu ilgili birimlerle bilimsel heyetin vereceği kararların algoritmasını geliştirerek yapay zekayla büyük veri üzerinden devreye sokmak istiyoruz.” dedi.
Koca, dünyada benzeri olmayan bu durumun vatandaşa doğru tanının, doğru hizmetin, doğru müdahalenin yapılabilirliğini sağlayan bir yaklaşım olacağını vurgulayarak, bu yüzden dijitalleşmeyi önemsediklerini ve yatırımdan da kaçınmadıklarını belirtti.