Mili edebiyat akımının ve çağdaş Türk öykücülüğünün öncülerinden biriydi Ömer Seyfettin…
1884 yılında Balıkesir’de doğdu, mahalle mektebinde okudu ve İstanbul’da büyüdü. Edirne Askeri İdadisi’ni bitirdikten sonra Mekteb-i Harbiye-i Şahane’ye gitti. Mezun olduktan sonra da piyade asteğmen rütbesiyle Kuşadası’na tayin edildi. Öğretmen olarak atandığı İzmir Jandarma Okulu ise onun için bir dönüm noktası oldu. 1909’da görevle gittiği Selanik’te Yeni Lisan isimli ilk başyazısını imzasız olarak yayımladı.
Genç Kalemler’de çıkan bu ilk yazıdaki görüşleri milli edebiyat akımının başlangıç bildirisi olarak kabul edildi ve küçük hikayeyi tamamen bağımsız bir tür haline getiren Ömer Seyfettin türün gelişmesine 140 hikayeyle katkıda bulundu.
Balkan Savaşı’yla birlikte Genç Kalemler dağıldı, Ömer Seyfettin orduya çağrıldı ve Yanya Kuşatması’nda esir düştü. Bir yıllık esareti sırasında sürekli okudu ve pek çok hikaye yazdı. Esaretinin bittiği 1913 yılından sonra hayatına yazar ve öğretmen olarak devam etmeye karar verdi. Türk Sözü dergisinin başyazarı oldu, Türkçü düşüncenin sözcülüğünü üstlenen yazılar yazdı.
Gerçek yaşamdan aldığı hikayelerinde milli bilinci uyandırmayı amaçladı, Batı hayranlığını eleştirdi.
Hikayelerinde çocukluk anılarından, halkçı geleneklerden, tarihi olaylardan, efsanelerden ve kahramanlıklardan yola çıkan Ömer Seyfettin sade diliyle Türk edebiyatına damgasını vurdu.
Ne yazık ki dönemin koşullarında şeker hastası olduğu fark edilemedi ve yıllarca acı içinde romatizma tedavisi gördü.
Pankreasta bulunan ve kan şekerini düzenleyen insülinin tedavi edici özelliği 1922’de bulunmuştu ancak Ömer Seyfettin yetişemedi. Doktora her gittiğinde şeker hastalığının sebep olduğu eklem ağrıları için romatizma tedavisi gördü.
Ve 23 Şubat 1920 günü durumu ağırlaştı, kaldırıldığı Numune Hastanesi’nde 6 Mart günü hayata veda etti.
Gözünü bile açamadığı hasta yatağında sürekli sayıkladı. Yakın dostu Ali Canip’ten başka kimsesi de yoktu. Vefat ettiğinde hastanede kimse tanımadığı için cesedi sahipsiz zannedildi.
Cansız bedeninin başına gelen korkunç olaylar da işte bu andan itibaren başladı: Kadavra olarak değerlendirildi, karnı yarıldı, testereyle kafası kesildi.
Sahipsiz olarak değerlendirilen Ömer Seyfettin’in cansız bedeni tıp öğrencilerinin kullanması için kadavra yapıldı. Hastane hademesinin eşliğinde hatıra fotoğrafı çekildikten sonra karnı yarıldı ve testereyle kafası kesildi. Fotoğraf gazetelerde basıldıktan sonra edebiyat tarihimizin en büyük yazarlarından biri olan Ömer Seyfettin’i tanıyanlar hastaneye koştu.
Kuşdili’ndeki Mahmud Baba Haziresi’ne gömülen Ömer Seyfettin’in çilesi bitmedi. Hazirenin üzerinden yol geçeceği için mezar kaldırıldı ve 1939 yılında Zincirlikuyu Mezarlığı’na nakledildi.