Başbakan Davutoğlu, “Sağlık çalışanlarının nöbet ücretlerine yüzde 50 zam yapıyoruz. Hekimlerin yanında diğer sağlık çalışanları da bundan yararlanacak” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen “Şifa Veren Ele Vefa Projesi” kapsamında sağlık çalışanlarına yönelik şiddete dikkat çekmek amacıyla Marriot Otel’de düzenlenen etkinliğe katıldı.
Davutoğlu, burada yaptığı konuşmada, bazı mesleklerin konjonktür ve belli mekanlarla sınırlı olmadığını, insanlığın var olduğu günden bu yana devam ettiğine dikkati çekerek, bunların varoluşsal meslekler olduğunu ifade etti.
Bazı ilişkilerin de hiçbir şekilde maddi menfaatle ifade edilemeyeceğini, sadece ruhi bağla, çok güçlü bir varoluş idrakiyle izah edilebileceğini kaydeden Davutoğlu, “Ben üç ilişkiyi bizzat yaşadığım için hep bu bağlamda görmüşümdür. Birisi ebeveynle çocuk arasındaki ilişki, anne-baba ile çocuk ilişkisi. Üçüncü faktör, bu ilişkiye anlam katamaz. Doğrudan varoluşunu borçlu olduğu anne babasına dönük çocuğun duyduğu hürmet, anne babanın çocuğa duyduğu şefkat varoluşsal ilişkidir. İnsanoğlunun başından beri vardı, ebediyete kadar sürecek. O ilişkinin doğası hiçbir şekilde değişmeyecek. İkincisi bizzat tecrübe ettiğim hoca-talebe ilişkisi. Bir kez bir genci, bir öğrenci olarak görmeye başlamışsanız, hoca-öğrenci ilişkisi hayat boyu, hatta açık bir defter niteliğinde hayat sonrasında da devam edebilecek ilişkidir. Şimdi 10, 20 yıl görmediğim öğrencimi dünyanın bir köşesinde görsem ilk an, ona verdiğim dersi hatırlar ve o ruhi irtibatı kaybetmemişimdir. Üçüncüsü ise doktor ve hasta ilişkisidir. Bu da aynen diğer ikisi gibi varoluşsal ilişkidir” şeklinde konuştu.
Şifa veren ve şifa alan ilişkisinin hep devam ettiğini vurgulayan Davutoğlu, bunu, bazı sosyal çevrelere girdiğinde kimi zaman kendi öğrencilerinin kimi zaman da eşi Sare Davutoğlu’nun hastalarının yanlarına gelerek aynı yakınlıkta ilişki biçimini ortaya koyarken gözlemlediğini belirtti.
“Doktorlar her türlü saygının ötesinde bir meslek icra ediyorlar”
Doktor ve hasta ilişkisinin varoluşsal ilişki olduğunu yineleyen Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Gerçekten doktor doktorluğunu yaptığında, ki yapıyorlar, hepinize teşekkür borçluyuz, hasta bunu hisseder. Derununda bunu yaşadığı için o ilişkiyi hep görmek ister. Sadece kendi doktorunun gözüne baktığında şifa bulan hastalar vardır. Psikolojik bir ilişki bu. Telefonda sesini duyduğunda o ses ile şifa bulan veya hastalığında iyileşme hisseden hastalar vardır. Çünkü o ses, o bakış, yürekten gelen bir bakıştır, yürekten gelen bir sestir. Yürekten gelen sesle hastasına seslenen, yürekten gelen bakışla hastasına bakan bütün doktorlarımıza selam olsun. Onlar her türlü saygının ötesinde bir meslek icra ediyorlar. Her türlü saygının ötesinde. Öylesine bir aşkla bu mesleği icra ediyorlar ki verdikleri her şifayla aslında bir muhabbet tohumu da ekiyorlar.”
Doktorluğun esas özünün, merhamet olduğuna işaret eden Davutoğlu, şunları söyledi:
“Bir anne baba çocuğuna nasıl merhametle bakıyorsa bir hoca talebesine nasıl merhametle bakması gerekiyorsa doktor da her zaman hastasına merhametle bakar. Aynı şekilde hasta da doktoruna bakışında hiçbir zaman maddi menfaatinin yansımasını görmediği zaman ona gönülden bağlanır ve o bağ hep devam eder. Biz bugün eğer ülkemizde yeni sağlıklı nesiller yetiştirmeyi hedefliyorsak, huzur ve mutluluk içinde taahhüt ediyorsak en çok ihtiyaç hissettiğimiz meslek dallarının başında doktorlar, hemşireler, sağlık çalışanları gelir ve en çok teşekkürü onlar hak eder.”
“Devrim mahiyetinde reformlar yaptık”
Son dönemde sağlık alanında yaptıkları reformların herkesçe malum olduğunu dile getiren Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“12 yıl içinde devrim mahiyetinde reformlar yaptık. Bu reformların yansıması olarak eğer halkın sağlık hizmetlerden memnuniyeti, 2002’de yüzde 40’lar civarında olan memnuniyeti bugün yüzde 75’lere ulaşmışsa bunu biz doktorlarımıza borçluyuz. Aldığımız kararlara değil. En iyi kararları Ankara’da alabiliriz, en güzel hastaneleri kurabilir, en modern araçları getirebiliriz ama insan faktörü olmadan ne araçlar, ne kararlar, ne kanunlar bir işe yarar. Nihayet o kanunu değerlendirecek olan insan faktörüdür. Nihayet o mekanları dolduracak olan o mekanları bir hapishane hastane arasındaki farkı oluşturan mekanda sadece çevre düzenlemesi ve mekan düzenlemesi değil doktorun yüzündeki tebessümdür. Yine o mekanlardaki araçlar ne kadar modern olursa olsun, o aracı kullanan doktorumuz, teknisyenimiz o araçları kullanırken hastaya muhabbetle bakamıyorsa o memnuniyet olmazdı. Memnuniyetin oluşması için çalışan doktorlara, sağlık çalışanlarının her birine teşekkür ediyorum.”
Yaptıkları her reformun doktorlara, sağlık çalışanlarının üzerine nasıl yük getirdiğini aile olarak bizzat içinde oldukları için de bildiğini dile getiren Davutoğlu, şöyle dedi:
“Ama herkesin bir şeyden şikayet etmesi normal karşılanır ama bazı mesleklerde şikayet yoktur, aşk vardır. Doktorluk böyle bir meslektir. Aşkla yapılan bir meslektir. Onun için aşkla yapılan bu mesleğin tarihten bugüne İbn-i Sina’dan bugüne şifa üzerine yazan herkes önce insan sevgisinden bahseder. Devlet idaresi nasıl insan sevgisine dayanıyorsa, dün Dede Korkut Kitabı üzerine yaptığım konuşmamda söylediğim gibi tababet ilmi de nihayetinde insan sevgisine, insan muhabbetine dayanır. Nasıl insanı yaşat ki devlet yaşasın diyorsak, devletin yaşaması insanın yaşamasına bağlıysa devletin dahi nihai saadeti insanın saadetine ve salığına bağlıdır.”
Sağlık çalışanlarına hukuk yardımı
Başbakan Davutoğlu, geçmiş dönemde, sağlık çalışanlarına şiddet konusunda ciddi tedbirler aldıklarını, 2011’de, 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yi yürürlüğe koyduklarını, sağlık çalışanlarına hukuk yardımı yapılması için düzenleme yaptıklarını hatırlattı.
Eskiden, saldırıya uğrayan sağlık çalışanlarının, bir taraftan da kendi hukuki davasını takip ettiğini, sahipsiz olduğunu anımsatan Davutoğlu, şimdi, tüm sağlık çalışanlarının, şiddete maruz kaldıkları durumlarda, bakanlık avukatlarından gerekli hukuki yardımı alabildiğini söyledi.
Davutoğlu, 7 gün, 24 saat hizmet veren “Alo 113” telefon hattını hizmete aldıklarını, 2012’de Çalışan Güvenliğinin Sağlanması Genelgesini yayımladıklarını, Beyaz Kod koordinatörlüklerini kurarak, şiddet olaylarının, hukuki aşamalarının takibini sağladıklarını anlatan Davutoğlu, Beyaz Kod biriminin, kamu ve özel tüm sağlık kuruluşlarında gerçekleşen şiddet olaylarını, telefon hattı veya web sayfası üzerinden takip ederek, kayıt altına aldığını ve sürecin adli makamlara iletilmesine katkı sağladığını kaydetti.
Davutoğlu, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nda yer alan, suçun şekli ve tutuklama kararı konularında düzenlemeye gittiklerini hatırlatarak, şunları ifade etti:
“Burada, yeni düzenlemeyi de zikretmek istiyorum. Şu anda Meclis’te tartışılmakta olan, Özgürlüklerin Korunması ve İç Güvenlik Reformu Paketi içinde sağlık çalışanlarına yönelik, şiddeti gerçekleştiren fail konusunda da 24 saat hemen gözaltı, eğer bu birkaç kişi tarafından gerçekleşmişse 48 saat gözaltı şartı getireceğiz. Yani hem şifa vermek için gece gündüz çalışan doktora saldıracaksın, sonra da hastanenin diğer kapısından çıkacaksın, öyle olmayacak. Önce bir hesap vereceksin, hangi hakla, gece 24 saat sana hizmet veren o tıp çalışanlarına, doktorlara, hemşirelere, sağlık çalışanlarına saldırırsın diye bir hesap verilecek. O gözaltı sonrasında da hukuki işlemler başlatılıp, hukuki işlemlerle birlikte vaka adli makamlara tevdi edilecek.”
“Teşekkür ederken de aynı hızla davranabilmeli”
Hastaneye gelen hasta yakınlarının halini anladıklarını, doktorların onlara şefkatle yaklaştığını ifade eden Davutoğlu, “Onlara yanlış bir davranış sergileyen doktor için de bizim ayrıca mekanizmalarımız var. Şikayet mekanizmaları ki çok yoğun şekilde de kullanılan mekanizmalar bunlar. Ama şikayet ederken, yoğun bir şekilde ve hemen telefona sarılıyorsa hasta, teşekkür ederken de aynı hızla davranabilmeli. Teşekkür ederken ve takdir ifade ederken de aynı yoğunlukta davranabilmeli” dedi.
Özelde çalışanlara işlenen suçları, kamu görevlisine karşı işlenmiş suç saydıklarını ve cezada artırım uyguladıklarını belirten Davutoğlu, güvenlik görevlisi sayısını 15 bin 783’e yükselttiklerini, hastanelere ve sağlık tesislerine kamera sistemleri yerleştirdiklerini, 709 emniyet personeli görevlendirdiklerini, sağlık çalışanlarına şiddetin azaltılması için toplumsal farkındalık çalışmaları yürüttüklerini, “sevgi en iyi ilaçtır” temalı kampanyalar düzenlediklerini anlattı.
Davutoğlu, bundan sonra da benzer adımları sürdüreceklerini dile getirerek, “Şundan bütün doktorlarımızın, sağlık çalışanlarımızın emin olmasını isterim. Herhangi bir şekilde, bir şiddete maruz kalmış bir doktorumuz söz konusu olduğunda, hukuki yardımlar dışında, devletimizin ve hükümetimizin merhamet eli de onların üzerindedir, hem maddi hem manevi desteğimiz her zaman onların yanında olacaktır. Hiçbir şekilde de bu konuda hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağız” diye konuştu.
Tıp alanında, sağlık hizmetlerinde olağanüstü büyük bir reform gerçekleştirdiklerini kaydeden Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, başbakanlığı döneminde son 12-13 yıl içinde Türkiye’nin birçok alanda büyük reformlar gerçekleştirdiği söyledi.
Doktorlara “seferberlik” çağrısı
Türkiye’nin, tarımda, dünyanın en büyük 7’nci üreticisi, turizmde 6’ncı büyük destinasyonu olduğunu, ulaşımda devrim mahiyetinde adımlar atıldığını anımsatan Davutoğlu, halkın doğrudan muhatap olduğu, sağlık reformunda sağlanan ilerlemenin, kendisini heyecanlandırdığını dile getirdi.
“Her yerde havalimanları kurabiliriz ama sağlığı yoksa insan uçabilir mi? Her yerde çok değişik hizmetler sunabiliriz, spor imkanları, vesaire ama sağlığı yoksa bunları yapabilir mi” diye soran Davutoğlu, her şeyin başının sağlık olduğunu belirterek, Allah’tan, sağlıklı nesiller nasip eylemesini istedi.
Davutoğlu, toplumdaki sağlık bilincinin yaygınlaşması konusunda, bütün doktorları seferberliğe çağırarak, Türkiye’ye, son 12 yılda 2 bin 500 sağlık tesisini kazandırdıklarını hatırlattı.
Şehir hastaneleri projesiyle 50 bin yatak kapasitesi daha oluşturmayı düşündüklerini ifade eden Davutoğlu, “Her bir şehir hastanesini tek tek takip ediyoruz. İnşallah önümüzdeki dönemde, şehir hastanelerinin tümünü ülkemize kazandırdığımızda, birtakım yasal engeller sebebiyle, bazılarında gecikmeler oldu, Türkiye’nin sağlık standardı bir başka düzeye çıkacak” dedi.
“En büyük Medikal Kurtarma ekibini kurduk”
Davutoğlu, 2002’de 178 bin olan sağlık çalışanının, şu anda 780 bine çıktığını anımsatarak, bunun niceliksel bir gelişme olduğunu, niteliksel bir gelişmeyi de gerek üniversitede tıp eğitimi gerekse hizmet içi eğitim ihtisas çalışmaları üzerinden yapacaklarını söyledi.
Hekim seçme özgürlüğünü sağladıklarını, aile hekimi uygulamasını başlattıklarını ve hekim sayısının 21 bini geçtiğini anlatan Davutoğlu, Toplum Sağlığı Merkezlerini devreye soktuklarını, böylece küçük bir yaralanmada dahi büyük hastanelerin aciline gidilmesini engelleyeceklerini kaydetti.
Yatağa bağımlı hastalara evde sağlık hizmeti sağladıklarını belirten Davutoğlu, yatağa bağımlı hastaların bir yerden, diğer yere naklinin ne büyük ıstırap olduğunu, öyle bir hastaya sahip olanların bilebileceğini ifade etti.
Avrupa’nın en büyük Medikal Kurtarma ekibini kurduklarını, yalnızca şehirlerde değil köylerde de 112 Acil Sağlık hizmetini devreye soktuklarını dile getiren Davutoğlu, 481 olan Acil Sağlık İstasyonu sayısını, 2 bin 155″e çıkardıklarını belirtti.
“O vefayı size göstereceğiz”
Türkiye’yi helikopter, uçak ve kar paletli ambulanslarla donattıklarını ifade eden Davutoğlu, geçen ay, Tekirdağ’da tek seferde 798 ambulansı hizmete aldıklarını, 2002’de bütün Türkiye’de 617 ambulans bulunduğunu hatırlattı.
Davutoğlu, Mardin’de 2002’de bir iki ambulans bulunurken, şimdi bu sayının 100’ü aştığını belirterek, “Bizim ‘şifa veren el’ tabiri bu bakımdan güzel. Siz, veren elsiniz, ne güzel, doktorlar olarak şifa veriyorsunuz, daha da güzel. Sizin hakettiğiniz şey, karşılığında vefadır. O vefayı biz size göstereceğiz” diye konuştu.
‘Türkiye AK Parti iktidarıyla birlikte 12 yıllık terapiden geçti’
AK Parti iktidarından önce Türkiye’nin 19. yüzyıldaki Osmanlı gibi “hasta adam” olarak nitelendirildiğini belirten Davutoğlu, şöyle konuştu:
“Dış yardım isteyen, kendi ayakları üzerinde duramayan, tabiri caizse tüm mecali kesilmiş, yüzü soluklaşmış, hani hastaların yüz ifadeleri var ya, Türkiye’nin yüz ifadesi de öyleydi. Kasları zayıflamış. Askeri araçlarımızı başka ülkelerin hibelerinden ya da modernizasyon imkanlarından istifa ederek kullanabiliyorduk. Damarlarda akan kan zayıflamıştı. Toplumda, ekonomide finansal güç tümüyle dumura uğramıştı. Zihni üretim zayıflamıştı. Ülkede patent, Ar-Ge çalışması yoktu, üniversiteler kaynak bulamıyordu. Dışişleri Bakanlığı gibi kritik bir kurumda, bana arkadaşların anlattığı o günlerde, tasarruf tedbirleri dolayısıyla çok önemli kağıtları bastıracak evrak olmadığı için ‘dışarıya şahsi paralarımızla gidip fotokopi çektiriyorduk’ diyorlardı. Bir hastanın bütün emareleri Türkiye’nin üzerinde vardı.”
Türkiye’nin AK Parti iktidarıyla birlikte 12 yıllık terapiden geçtiğini dile getiren Davutoğlu, “Şimdi elhamdülillah, kaslar sağlam. 9 saat içinde Suriye içine, derinliğine 40 kilometre girip, Şah Fırat operasyonunu yapıp, 100 tankı ve zırhlı araçla gelebilen bir Türkiye var. Elhamdülillah artık damarlar açık, kan süratle akıyor” diye konuştu.
“Beynimiz tıkır tıkır işliyor”
Davutoğlu, Türkiye’nin 3,5 milyar dolarla en fazla insani yardım yapan ülkeler arasında yer aldığını belirterek, “Elhamdülillah, sinir sistemimiz sağlam. Çünkü ne kadar stres testi olursa olsun, dünyadaki ekonomik krizden Türkiye’nin etkilenmemesi mümkün olmasa da, her türlü strese karşı sinir sistemimiz sağlam. Beynimiz tıkır tıkır işliyor. Her gün yeni projelerle 76 üniversiteyi, 176 üniversiteye çıkarmışız” ifadesini kullandı.
Farabi’nin Medineti’l-Fazıla adlı eserine değinen Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Siyaseti anlatmadan önce anatomi anlatır. İnsan anatomisi. Bütün organların görevlerini anlatır, sonra da devleti o organlara bağlantılı olarak anlatır. Bence doktorların da siyasilerin de mutlaka okuması lazım. Benim gibi kalbinin bir yarısı doktorlukta, diğer yarısı siyasette olan bir ilim adamının da zaten hiç önünden ayrılmayacak bir eserdir. Orada bunu görürsünüz, insani sıhhat ile toplumsal ve siyasi sıhhat arasındaki ilişki. Şimdi bütün o uzuvlar, aynen Farabi’nin anlattığı şekilde daha sağlam işte. Farabi orada der ki: ‘Her şey kalptedir.’ Ben de her vesileyle söylüyorum. Hasta adamdan bugün dünyanın en hızlı büyüyen küresel güç olmaya aday, G-20 dönem başkanlığına giden Türkiye’de bütün bu devrimlerin ötesindeki en büyük devrim, kalp devrimidir. Yani özgüven devrimi. Bir insanın kendine güvenmesiyle ilgili devrimdir. Hepimiz bu devrimin izlerini gördük. Özgüvenimizi hiçbir şekilde kimse sarsamayacak. Bu anlamda doktorlarımızın bize sağladığı imkanları, hep ben Dışişleri Bakanlığı dönemimde hissetmişimdir.”
“Ankara’dan Gazze’ye hava köprüsü”
Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı döneminde Somali’de bir TİKA mensubunun insani yardım yaparken çatışma çıkması sonucu yaralandığı hatırlatarak, “Eski Türkiye olsaydı zaten orada o TİKA mensubu olmazdı, çünkü o TİKA mensubu oraya gönderecek kimse bulunmazdı. Ama Yeni Türkiye ne yaptı, telefon geldikten sonra büyükelçimiz onu bulunduğu yerden helikopterle almak için teşebbüse geçti. Sağlık Bakanımızla konuştuk, ambulans uçağımızla Somali’ye uçtuk ve sadece uçuş süresi dışında bir dakika dahi kaybettirilmeden o gün daha akşam olmadan hastamız Ankara’nın en iyi hastanelerinden birine getirildi. İşte yeni Türkiye’nin gücü bu. Anatomiyle siyasetin birleştiği yer de bu” şeklinde konuştu.
Gazze’de İsrail bombardımanında yaralananları, hava köprüsü kurarak helikopterle Ankara’ya getirdiklerini ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Eskiden ilçeyle il arasında bile hava köprüsü kurmak mümkün değildi. Şimdiyse Türkiye’den Gazze’ye hava köprüsü kurup yüzlerce hastayı Türkiye’nin merhametli ellerine, ama en önemlisi de her birini kucaklayarak bağrımıza bastığımız doktorlarımızın merhametli ellerine getirdik. Birçok Gazzeli hastayı bulunduğu hastanede ziyaret ettim, hepsi doktorlarına büyük bir muhabbetle bağlıydılar. Bir gözünde travma oluşmuş, 6 yaşındaki bir kızın Afyon’da, doktoruna, diğer gözüyle bakışındaki muhabbeti gördüğümde, ‘Elhamdüllillah ki bu devletin bu kudreti var, elhamdülillah ki bu devletin doktorları var’ dedim. İşte aşkla yapılan mesleğin bereketi budur. Hem dünyada hem ahirette ama her yerde mutlaka bunun ödülünü hastanın tebessümüyle alırsınız. Hiçbir ücret bu şifa veren ellerinizin karşılığı değildir.”
Sağlık çalışanlarına zam müjdesi
Davutoğlu, Sağlık Bakanlığınca yürütülen “Şifa Veren Ele Vefa Projesi” kapsamında düzenlenen etkinlikte,sağlık çalışanlarının karşılaştığı zorlukları bildiklerini, birçok sıkıntıdan haberdar olduklarını, çalışma şartlarını iyileştirmek için ellerinden geleni yaptıklarını söyledi.
Tıp Bayramı vesilesiyle güzel haberler paylaşmak istediğini dile getiren Davutoğlu, Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısı sonrasında Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ile bütçe imkanları kapsamında neler yapılabileceğini ele aldıklarını belirtti.
Sağlık çalışanlarının nöbet ücretlerinde önemli iyileştirmeye gidildiğini bildiren Davutoğlu, şöyle konuştu:
“Yapacağımız düzenlemeyle nöbet ücretlerine yüzde 50 zam yapıyoruz. Hekimlerimiz yanında diğer tüm sağlık çalışanlarını da bu zamlı nöbet ücretlerinden yararlandıracağız. Düzenlemeyle daha önce 2014 yılı Ocak ayında 6514 sayılı Kanun ile yoğun bakım, acil servis ve 112 acil sağlık hizmetlerinde nöbet tutanlara, normal nöbet ücretlerinden yüzde 50 zamlı ödenmesi hakkı getirilmişti. Yapılan bu düzenlemeyle aciller ve diğer riskli yerlerde nöbet tutanların ücretlerine yüzde 75 zam gelmiş oluyor.”
“Emekliliklerinde daha yüksek aylık alabilecekler”
Davutoğlu, döner sermaye ve emeklilik bağlantısı çerçevesinde, 2010’da sabit döner sermaye gelirlerinden emeklilik primi kesilerek, hekimlere ikinci bir emekli aylığı elde etme imkanının getirildiğini anımsatarak, şöyle devam etti:
“Bu düzenleme aynen devam edecek. Ancak artı olarak sabit döner sermaye ödemelerinin üzerindeki gelirlerinin, emeklilik primine tabi tutulması söz konusu değildir. Arzu eden hekimlerimize, sabit döner sermayenin üzerindeki döner sermaye gelirlerinden de emeklilik priminin kesilmesi imkanı getirilerek, emekliliklerinde daha yüksek aylık almalarına fırsat verilmiş olacaktır. Düzenleme isteğe bağlı olup, herhangi bir zorunluluk söz konusu değildir. Bu primlerde ayrıca bir düzenleme yapılıp, yapılmayacağı hususunu da tekrar çalışacağız.”
Hekim sayısında açık ve çalışmak isteyen hekimlerle ilgili çok sayıda talep olduğunu dile getiren Davutoğlu, “Çalışmak isteyen hekimlerimize, talepleri halinde, herhangi bir zorunluluk ve yük getirmeden 70 yaşına kadar çalışma fırsatı vereceğiz” dedi.
“Mali sorumluluk sigortası 600 ile 800 bin liraya çıkarılacak”
Şiddete maruz kalan hekimlere de değinen Davutoğlu, şunları söyledi:
“Hekimlerimizin meslekleri icabı yapmış oldukları tıbbi işlemler nedeniyle haklarında açılan tazminat davalarında karşılaştıkları çok yüksek tutardaki mali riskler için 2010’da mali sorumluluk sigortası getirilmişti. Bu çok önemli bir husus çünkü hem şiddete maruz kalıyor hekim, o stres altında bir operasyon yapıyor, tıbbi müdahalede bulunuyor. O esnada da acaba bir hata yapıp, bir de ‘bunun maddi olarak da büyük bir risk altına girer miyim’ korkusuyla ameliyatı gerçekleştiriyor. Bir kasıt olmaksızın hata olduğunda tabii bunun da tıbbi değerlendirmesi yapılır. Ama doktorlarımızın sürekli bu stres altında olmaları, hataların sayısını artırır, hataları azaltmaz. Bu nedenle ödenecek primlerin yüzde 50’sinin de kamu ya da özel işveren tarafından ödenmesi o zaman sağlanmıştı.”
Davutoğlu, yapılacak yeni düzenlemeyle mali sorumluluk sigortasında, vaka başına olan 400 bin liralık üst tazminat limitini, özellikle riski yüksek cerrahi branşlarda 600 bin ila 800 bin liraya çıkaracaklarını belirterek, böylece 400 bin lirayı aşan tazminat ödemelerinde limitlerin yüzde 50 ile 100 arttırıldığını kaydetti. Davutoğlu, ödenmekte olan primlerde ise herhangi bir artışın söz konusu olmayacağına işaret etti.
“Fiili hizmet zammı konusunda talimat verdim”
Birçok meslekte yıpranma payı, fiili hizmet zammı taleplerinin söz konusu olduğunu bildiklerine dikkati çeken Davutoğlu, “Bu konuda da özellikle ayda belli saat nöbet tutan hekimlerimiz, sağlık çalışanlarımız için fiili hizmet zammının mahiyeti konusunda çalışmaların bir an önce tamamlanması talimatını verdim” diye konuştu.
Davutoğlu, kademeli ve basamaklı bir şekilde bu çalışmaların en kısa sürede tamamlanacağını bildirdi.
Tıp Bayramı’na girerken şiddete maruz kalan hekimlerin üzerinden aslında bütün hekimlere ve sağlık çalışanlarına mesaj iletmek istediğini vurgulayan Davutoğlu, “Sizlere güveniyoruz. Sizlerin şifalı elleriniz sadece hastalarınıza değil bütün bir ülkemize, toplumumuza şifa dağıtmaktadır. Sizin kıymetinizi biliyoruz. Size müteşekkiriz. Bütün toplum olarak yaptığınız fedakarlıkların hem farkındayız hem bu fedakarlıkları için döktüğünüz alınterinin kıymetini en iyi biz biliyoruz” ifadelerini kullandı.
“Şifa veren ellere vefa diyoruz”
Hastaların, doktorlara en kutsal emanet olduğuna işaret eden Davutoğlu, “Emin olunuz ki bir hasta yakını olarak sizin hastanıza duyduğunuz yakın ilgiyi aynı şekilde belki daha fazlasıyla doktorlarımız, hemşirelerimiz onlara duymaktadır. Herhangi bir şekilde hastanelere gittiğinizde hastalarınızı, yakınlarınızı doktorlarımıza, hemşirelerimize, hasta bakıcılarımıza emanet ettiğinizde kalbiniz huzurlu olsun. En doğru müdahaleyi yapacaklarından emin olunuz” diye konuştu.
Davutoğlu, herhangi bir yanlış uygulama karşısında şikayet yollarının olduğunu ve ne gerekiyorsa yapılacağını vurgulayarak, “Ama hiçbir şey doktora, hemşireye, hasta bakıcıya, sağlık çalışanına yönelik şiddeti mazur gösteremez. Biz doktor hasta ilişkisini ulvi, manevi, iki cihanda da sürecek kadim bir ilişki olarak görüyoruz. Bu ilişkinin doğası gereğince tek özelliğinin muhabbet ilişkisi olduğunu düşünüyoruz. ‘Şifa veren ellere vefa diyoruz” ifadesini kullandı.
“Hiçbir makam doktorun hastasını sağlığa kavuşturduğu andaki hissi veremez”
Davutoğlu, doktorluğun nasıl aşkla yapıldığını hayatı boyunca hep tecrübe ettiğini ifade etti.
Eşi Sare Davutoğlu’nun evlendikleri dönemde başörtüsü nedeniyle okuldan uzaklaştırma cezası aldığını aktaran Davutoğlu, o dönemde eşi için okulu bırakır diye düşündüğünü, ancak eşinin bırakmadığını, çünkü mesleğine aşkla bağlı olduğunu anlattı.
Başörtüsü yasağı sebebiyle, ihtisas için yurt dışına gittiklerinde, burada eşinin başka alanlara yönelmesini ümit ettiğini, ancak eşinin mesleğini terk etmediğini belirten Davutoğlu, 28 Şubat döneminde de zorluklarla karşılaşan eşinin mesleğini yine terk etmediğini söyledi.
Başbakan Davutoğlu, “Başdanışman oldum, Ankara’ya geldim, bütün aile sorumluluğuyla birlikte doktorluğuna devam etti. Acaba bırakır mı diye ümitle bekledim demeyeyim ama en azından birlikte çoğu zaman nöbet de tuttuğumuz için, gece yarısı eğer bir telefon gelmişse ki kadın doğumun saati yoktur hepiniz biliyorsunuz, gece yarısı bizzat başdanışmanlık dönemindeyken dahi nöbet tuttum birlikte. O içeride hastayla, ben dışarıda kitabımla. Terk etmedi” diye konuştu.
Dışişleri Bakanı olduğu dönemde de “Acaba bütünüyle hayatın temel şeyleri değiştiği için eşim mesleğini bırakır mı” diye sorduğunu aktaran Davutoğlu, ancak eşinin mesleğini bırakmadığını söyledi.
Başbakan olduktan sonra eşi Sare Davutoğlu’nun yine aynı aşkla vazifesini yerine getirdiğine işaret eden Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ben de bir an bile bırak diye bir talepte bulunmadım. Çünkü biliyorum ki hiçbir şey ona ve onun gibi çalışan doktorlara bir doğum sonrasındaki mutluluk içinde dünyaya gelen bir çocuğun ağlama sesinin verdiği mutluluğu veremez. Hiçbir makam, hiçbir mevki bir doktorun hastasını sağlığa kavuşturduğu andaki hissi veremez. Bunu, bulunduğumuz bu ulvi görevlerin makamları dahi veremez. Yani Başbakanlık makamı, millete hizmet anlamında çok büyük bir makamdır ama o an gözlerde hissettiğim mutluluğun karşılığı olacak hiçbir makam ve mevki yok. Çünkü her şey ona bağlı. Dün gece ben saat 2 civarında eve döndüğümde, Sare hanım da aynı saatlerde İstanbul’daki bir doğumu gerçekleştirip son uçakla eve dönmüştü, 2 civarında. Ama ne ben yorgunluk hissediyordum ne o yorgunluk hissediyordu. Çünkü ikimiz için de ulvi olarak yürütülen bir meslek söz konusuydu. Şahsi hayatımdan bahsettiğim için özür dilerim ama benim doktor eşimden yaşadığım bu tecrübe, bütün doktorlar için geçerli olduğu için dışarıdan bir göz ama aile içinden bir göz olarak kendi gözlemimi paylaşmak istedim. Ta ki Türkiye’deki 78 milyon vatandaşımız, doktorlarımızın kıymetini bilsin, doktorlarımıza, hemşirelerimize, sağlık çalışanlarımıza hürmette kusur etmesin. Yoksa mesele, tek bir örnekten hareket etmek değil.”
“Hepsini bir şekilde şehit olarak değerlendiriyorum”
Başbakan Davutoğlu, “Hastanedeki her ortamda, o telaşlı koşuşturma içinde belki zihninde beş hastayı aynı anda taşıyarak oradan oraya koşuşturan doktorların, hemşirelerin, hasta bakıcıların halet-i ruhiyesini anlamadan, yaşadığı küçük bir sorun dolayısıyla onlara saldırma cureti, küstahlığı gösteren kişilerin merhamet yoksunu olduğuna inanıyorum. Eğer onların kendi hastalarına merhameti olsaydı, o hastalara şifa vermek için orada büyük çaba gösteren bu değerli çalışanlara da mutlaka merhamet duyarlar, onlara muhabbetle bakarlardı” ifadelerini kullandı.
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ile birlikte bu yıl 14 Mart Tıp Bayramı vesilesiyle şiddete uğramış doktorları biraraya getirme üzerine bir organizasyon düşündüklerini dile getiren Davutoğlu, “Onlar üzerinden bütün toplumumuzu, doktorlara, sağlık çalışanlarına saygıya ve onlara hürmete davet edelim diye bu toplantıyı organize ettik” dedi.
Başbakan Davutoğlu, şiddet mağduru olmuş bütün sağlık çalışanlarına geçmiş olsun dileğinde bulundu.
Görevleri başında hayatlarını kaybeden ve yaralanan sağlık çalışanlarının isimlerini sayan Davutoğlu, “Ben bu anlamda, insanlara şifa dağıtan kutlu insanların hepsini bir şekilde şehit olarak da değerlendiriyorum” görüşünü bildirdi.
Doktor Göksel Kalaycı’nın bunlar arasında yer altığını anımsatan Davutoğlu, 2012’de Dr. Ersin Arslan’ın da Gaziantep’te şehit edildiğinde yüreklere yeni bir ateş daha düştüğünü söyledi. Başbakan Davutoğlu, “Yani ailemizde bir doktor olduğu için bir ateş düşme değil sadece, nasıl olur da böylesine ulvi görev yürüten insanlara dönük bu derece vahşice bir yaklaşım içinde olunabilir diye. Bugün 81 ilimizden doktorlarımız, sağlık çalışanlarımız burada ve çok sayıda şiddete maruz kalmış doktorumuz, sağlık çalışanlarımızla bir aradayız” diye konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Dr. Ersin Arslan’ın hastanede görevi başında bir hasta yakınının bıçaklı saldırısı sonucu vefat ettiğini anımsatarak, Ersin Arslan’ın eşi Sibel Arslan’ın da o sırada salonda bulunduğunu aktardı. Davutoğlu, “Sibel Arslan’ı, Dr. Ersin Arslan’ın hem tıp camiasına hem de devletimize emaneti olarak görüyoruz. Şiddet sonucu hayatını kaybetmiş olan bütün doktorlarımızın, sağlık çalışanlarımızın eşleri, çocukları bizim ailemizin fertleri gibidir. Emin olsunlar ki her an gözümüz onların üzerinde olacak. Onların şifa eli nasıl hastaların üzerinde olmuşsa bizim de merhamet elimiz hep bu ailelerin üzerinde olacak” değerlendirmesinde bulundu.
Davutoğlu, “acil bir hastası için ameliyathaneye girerken başka bir hasta yakınının acil olmayan hastasına öncelik verilmesi talebinin mümkün olmadığını” belirtince saldırıya uğrayan Doktor Mahir Özçiftci’nin de salonda bulunduğunu aktardı.
“Kadına yönelik şiddet, alkol ve uyuşturucu bağımlısı kesimden geliyor”
Toplantıya gelmeden önce, Necdet Ünüvar başkanlığındaki Meclis Araştırma Komisyonu’nun raporunu detaylı şekilde okuduğunu dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Baktığım zaman özellikle acillerde bu olayların arttığını görüyorum. Tabii şunu anlamak mümkün. Acile gelen hasta kendi aciliyetini biliyor ve bütün hastanenin o anda bütün diğer acil vakaları unutup sadece onun hastasıyla ilgilenmesini istiyor. Buradan bütün vatandaşlarımıza tekrar hitap etmek istiyorum. Bizim doktorlarımız ve bizim için her hasta acildir. Ama aciliyet itibarıyla, kimin daha acil olduğunu tayin eden o an orada olan doktordur.
Yakınlarımızın geleceği için kaygı duymamız doğrudur ama o kaygı üzerinden başka acil hastaların yakınlarını düşünmeden kendimizi öne alacak şekilde bir tavır sergilediğimizde, hele acil birimlerini bu tür müdahalelerle bir kargaşa ortamına sürüklediğimizde, nasıl bir büyük suç işlediğimizi daha sonra soğukkanlı olarak düşündüğünüz zaman anlayabilirsiniz. Her bir hasta kıymetlidir, hiçbir hastaya ayrıcalık yapılmaz ama aciliyet sıralaması ancak ve ancak o anda o hastaya müdahale eden doktorlar tarafından bilinebilir. Dışarıdan birisi bunu tayin edemez. O bakımdan acil birimlerinde mutlaka bazı tedbirler alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bazı tedbirler alındı ki özellikle gece yarısından sonra yapılan acil müdahalelerde başka bir faktör de gündeme gelebiliyor.
Aynı raporu incelediğimde, şiddet uygulayanların önemli bir kısmının yüzde 40’a yakınının muhtemelen alkol ve uyuşturucu bağımlısı olduğu ortaya çıkıyor. Dolayısıyla diğer vatandaşlarımızı tenzih ederiz ama bir anda o alkolün ya da uyuşturucu maddenin getirdiği infialle veya aşırı tepkiyle o anda bütün acil şartlarının bozulmuş olmasının ortaya çıkardığı tabloya da dikkati çekerek, aslında bu mücadelenin çok daha geniş kapsamlı bir mücadele olduğunu ortaya çıkarıyor. Uyuşturucu ile mücadele, kötü alışkanlıklarla mücadele ile kadına yönelik şiddette de aynı husus var. Yine alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, kadına yönelik şiddette ki yeni eylem planını açıkladık, orada da ağırlıklı olarak bu kesimden geliyor. O zaman bütün bu mücadelenin ortak bir yönü var, paradigmatik bütünlük içinde bu mücadelelerin yapılması lazım.”
“Vatandaşlarımızın doktorlarımıza sahip çıkmasını bekliyoruz”
Bartın’da acil tıp teknisyeni Yaprak Gültekin’in, 112 ekibiyle gece geç saatlerde bir kış günü çağrıldıkları bir travma hastasının saldırısına uğradığını ve hastaneye sevkedildiğini anlatan Davutoğlu, “112 servisleri yine vatandaşlarımıza hizmet için oluşturulmuş servisler ve bizim dönemimizde büyük bir yaygınlık kazanmış olan servisler. Dolayısıyla bizim bu servislerdeki doktorlarımızın güvenliğinin sağlanması lazım” uyarısında bulundu.
Başbakan Davutoğlu, 2002’de 481 olan acil sağlık istasyonu sayısının 2 bin 155’e yükseltildiğine ve 112 acil servisini de her yerde yaygınlaştırdıklarına işaret ederek, “Burada, Yaprak Gültekin kardeşimizin ne kabahati vardı. Bir telefon geliyor ve hastaya müdahale etmek üzere bulunduğu yere gidiyor gece geç saatlerde. Burada da yine bütün vatandaşlarımızın bu tür durumlarda kendilerine yardım için gelen doktorlarımıza sahip çıkmasını bekliyoruz” dedi.
Manisa’da, Acil Tıp Teknisyeni Suna Ünsal’ın, Muğla’da Doktor Ertunç Öztürk’ün ve hamile bir doktorun fiziki şiddete maruz kaldığını belirten Davutoğlu, “Daha birçok saldırıya maruz kalmış dostumuz, kardeşimiz, doktorumuz, sağlık çalışanımız, teknisyenimiz, hemşiremiz var. Bizim kapsamlı bir şekilde bu konuyla ilgilenme, mücadele etme sorumluluğumuz var” değerlendirmesini yaptı.