Sinirlioğlu, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin Erbil kentinde düzenlenen “Ortadoğu’nun Geleceği Konferansı”nda yaptığı konuşmada, terör örgütü PKK’ya karşı yapılan operasyonlar, Çözüm Süreci ve terör örgütü IŞİD’le mücadele konularını değerlendirdi.
Çözüm sürecinin iyi bir niyet ve beklentiyle başlatıldığını belirten Sinirlioğlu, “Sürecin amacı demokratik siyasetin terörün yerini almasıydı. Fakat ne yazık ki önceden verilen sözler, sonraki süreçte havada kaldı ve yerine getirilmedi. Abdullah Öcalan, bulunduğu yerden PKK’nın tüm silahlı unsurlarının Türkiye’yi terk edeceğini ilan etti. Ancak haziran, temmuz, ağustos ayları geçti fakat herhangi bir adım atılmadı. Biz, Çözüm Süreci için sürekli diyalog halinde olmaya devam ettik. PKK’nın verilen sözlere hiçbir şekilde önem vermediği ortaya çıktı” ifadelerini kullandı.
Demokratik siyasette silahlı bir örgüte izin verilemeyeceğinin altını çizen Sinirlioğlu, şöyle konuştu:
“Demokratik siyaset önem taşıyorsa, silahların bırakılması gerekiyor. Demokratik bir süreçte silahlı militanların olması düşünülemez. Terörist bir örgütün, Çözüm Süreci’ndeki varlığı kabul edilemez. Herkesin razı olacağı bir çözüm yöntemi bulmamız gerekiyor. Aynı zamanda kaynağını demokrasiden almalıdır. Bizim düşüncemiz bu şekildedir. Maalesef 7 Haziran seçimlerinden sonra dağdakiler rahatsız oldu ve gelişmelerden endişe duydular. Onların tepkisini anlamadım doğrusu. Acaba onlara hatırlatacak kimse yok muydu? Onlar otonomi istiyordu. Fakat diğer taraftan başka bir şeyden bahsediyorlardı.”
Çözüm Süreci’nin ölmediğini, duraklama devrine girdiğini anlatan Sinirlioğlu şu değerlendirmede bulundu:
“Gerektiğinde ilk süreçte büyük bir önemle başladık fakat istediğimiz şekilde devam etmedi. Hiç kimse kendine göre bir yol tutturup gidemez. Sonra çatışmaları başlattılar ve diyaloglara son verdiler. PKK militanları, Türkiye’de kaos çıkarmak istedi. Türkiye’ye karşı terör eylemlerine başvurdular. Şüphesiz ki buna bir cevap vermek gerekiyordu. Biz demokratik ve barışçıl yollarla çözülmesinden yanaydık. Fakat onlar çatışmaları başlatınca, siz yerinizde duramazsınız. Saldırıların olduğu bir yerde siz siyasetle cevap veremezsiniz.”
PKK’nın Kürtleri temsil etmediğini belirten Sinirlioğlu, “PKK, Türkiye’de terör uygulayan terörist bir örgüttür. Türkiye’de hiçbir şekilde Kürtleri temsil etmiyorlar” dedi.
Sinirlioğlu, PKK’nin farklı görüş ve düşüncelere hiçbir şekilde izin vermediğine işaret ederek, “Özellikle Suriye’nin kuzeyinde. Orada KDP’ye de müsaade etmiyor. Diktatör, nerede olursa olsun diktatördür. Bunun Kürt, Türk ya da Arap olması fark etmiyor” diye konuştu.
IŞİD’le mücadele
Irak ve Suriye’deki IŞİD’in Türkiye için de tehdit olduğuna dikkati çeken Sinirlioğlu, şunları kaydetti:
“DAEŞ, yaşam tarzımızı ve güvenliğimizi tehdit etmektedir. Türkiye, DAEŞ’e karşı yapılan mücadelede Irak ve Kürdistan bölgesine yardım etmeye devam edecek. Tüm terör örgütlerinin ortadan kaldırılması için çabalarımızı sürdüreceğiz. Kürdistan bölgesi ve Irak’ın terörle mücadelede başarılı olabilmesi için sorumluluk bilinciyle hareket edeceğiz. Bu Irak ve Kürdistan bölgesine aydınlık bir gelecek için çok açık bir mesajdır.”
“Onlara karşı bir plan hazırladık”
Bakan Sinirlioğlu, bir soru üzerine IŞİD’in Türkiye sınırlarında da terör saldırıları düzenlediğini hatırlatarak, “Onlara (DAEŞ) karşı önümüzdeki günlerde askeri olarak harekete geçme planlarımız var. Göreceksiniz. Hepimiz birlikte bu tehlikeye karşı durmalıyız. Fakat aynı zamanda Suriye’deki krizin çözülmesi gerekiyor. Demokratik bir temelde Suriye sorunu çözülmelidir” dedi.
Irak’taki siyasi durum
Irak’ın birçok krizle karşı karşıya kaldığını, bunun Türkiye’deki güvenliğe ve genel duruma da etkisi olduğunu vurgulayan Sinirlioğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bizim de bir parçası olduğumuz koalisyon güçlerinin bu anlamda daha etkin mücadele etmesi gerekiyor. Kürdistan bölgesi, 1000 kilometreden daha uzun sınır boyunca teröristlere karşı savaşıyor ve bu mücadelede binlerce şehit vermiştir. DAEŞ saldırıları ve yaşanan çatışmalar 2 milyon insanın yerinden olmasına ve 7 milyon kişinin de ülke içinde sığınmacı durumuna düşmesine neden olmuştur.”