Lüders, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ayrımcılıkla Mücadele Dairesine 2006’dan itibaren 300’den fazla başörtülünün başvurduğunu, kurumlarında toplam 21 bin ayrımcılık başvurusu konusunda çalışma yapıldığı düşünülürse, başörtüsünden dolayı müracaat edenlerin çok yüksek bir orana karşılık gelmediğini belirtti.
Ancak bu başvuruların ayrımcılığın gerçek boyutunu yansıtmaktan uzak olduğunu vurgulayan Lüders, çok sayıda kişinin haksızlığa karşı sesini çıkarmadığından veya nereden destek alabileceğini bilmediğinden dolayı mağduriyeti sineye çektiğini ifade etti.
Lüders, “Başörtülü Müslümanlar değişik şekillerde ayrımcılık tecrübesi yaşıyor. Mağdurlar, iş veya staj yeri için yaptıkları başvurularda iş piyasasında haksızlığa uğradıklarını anlatıyorlar. Başka kadınlar konut bulma konusunda zorluk çektiklerini veya başörtüsünden dolayı spor salonlarına kabul edilmediklerini bildiriyorlar.” şeklinde konuştu.
İşverenlerin başörtülü kadınları işe almamasının veya staj imkanı tanımamasının bir gerekçesi olamayacağını ifade eden Lüders, bir iş için müracaat eden adayın niteliğinin dış görünüşüne veya hangi dine mensup olduğuna bağlı olmaması gerektiğini kaydetti.
Ancak AB Adalet Divanının en son aldığı kararda işverenin genel bir tarafsızlık tutumunu gerekçe göstererek başörtüsünü yasaklamasına izin verildiğine işaret eden Lüders, “Ben bu kararı eleştiriyorum ve işverenlerin bu kararı uygulamaya koymamalarını diliyorum.” dedi.
Lüders, bir çok işverenin, çeşitliliğin kendi çıkarlarına olduğu ve insanların dışlanmaması gerektiğini bildiği için bu kararı zaten uygulamadığını kaydetti.
Almanya’da bazı eyaletlerde var olan “tarafsızlık yasasından” dolayı başörtülü öğretmenlerin derslere girmesine izin verilmemesine ilişkin bir soruya cevap veren Lüders, “Anayasa Mahkemesi, tarafsızlık yasasının okulda uygulanıp uygulanmamasını eyalet yönetimine bıraktı ve tüm dini sembollerin yasaklanmasına iyi bir şekilde sebep gösterilmesi gerektiğini ifade etti. Bu çok önemli bir madde, çünkü sadece başörtüsü hakkında konuşmuyoruz ve bu konuda Almanya’da sorun görüyorum. Neden bir öğretmen kipa, haç veya başörtüsü takmasın? Genel olarak Almanya’da dindarlığa karşı bir tutum sergilendiğine şahit oluyorum. Benim açımdan insanlar başkalarının dindarlığını söz konusu etmesi kabul edilmez. Her Yahudi öğrenci korkusuz bir şekilde kipa takarak okula gitmesi lazım, aynı şekilde bu başörtülü Müslüman kız öğrencileri için geçerli.” değerlendirmesinde bulundu.
Bu konuda Ayrımcılıkla Mücadele Dairesinin mağdurlar için ücretsiz hukuki mütalaa yaptığını belirten Lüders, “Ekibimiz, Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi açısından konunun bir ayrımcılık olup olmadığını inceliyor. Ayrıca şirketlere veya spor salonlarından görüş alıyoruz. Çoğu olayda bu bile etkili oluyor. Eğer etkili olmazsa mağdurlar dava açabiliyor. Maalesef Alman hukukunda, ne bize ne de başka derneğe mahkemede bu kadınların yanında bulunma imkanı verilmiyor.” şeklinde konuştu.
Lüders, “Müslüman dernekler tarafından Almanya’da normal hayatta da, sokakta başörtüsü takan kadınlara yönelik saldırılar yapıldığı aktarılıyor. Bu tür olaylar size de yansıyor mu?” şeklindeki soruya “Münferit olarak evet, aynı şekilde Yahudi düşmanlığı saldırılar da. Mağdurlara bu konuda ivedilikle savcılıklara başvurmalarını öneriyoruz. Her tür şiddet olayı suçtur ve hızlı bir şekilde suç duyurusunda bulunulması lazım”.” ifadesini kullandı.
Bu tür olayların meydana gelmemesi için toplumda neler yapmak gerektiği konusunda da Lüders, “Tavsiyeler konusunda çok dikkatliyim, çünkü çoğu zaman politikacılar insanları kışkırtıyor. Siyasetçilerin kendi inancının veya kendi ulusunun başkalarınkinden daha iyi olduğunu düşündüğü Avrupa’daki yeni bir popülizmi endişeyle izliyorum.” dedi.
Lüders, insanların bunun arkasındaki art niyeti görmelerini ümit ettiğini sözlerine ekledi.