Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Kalın, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Trump yönetiminin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasını ve Amerikan büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıyacağını ilan etmesini sorumsuzca bir açıklama olarak gördüklerini ve kınadıklarını belirten Kalın, şunları söyledi:

“Bugün Sayın Cumhurbaşkanımızın da açıklamalarında ifade ettiği gibi, bu zaten kırılgan olan Ortadoğu barış sürecini adeta ortadan kaldıracak bir hamledir. Amerikan yönetiminin bunu barışa bir katkı olarak tarif etmesini de açıkçası gülünç bir değerlendirme olarak görüyoruz. Bu bütün barış girişimlerini ortadan kaldıracak fiili durumu hukuki hale getirmeye çalışan bir oldu bittiyle Ortadoğu’da derin yaralar açmayı hedefleyen bir hamledir.”

Kalın, kararı, Müslümanların ilk kıblesi olan ve üçüncü kutsal mekanı olarak gördüğü Mescid-i Haram’a, Harem-i Şerif’e, genel olarak Kudüs’e ve onun statüsüne ilişkin de çok tehlikeli bir adım olarak değerlendirdi.

Gelecek hafta yapılacak İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Liderler Zirvesi ile arada yapılacak görüşme ve temaslarda, Kudüs’ün, Harem-i Şerif’in ve Mescid-i Aksa’nın mevcut statüsünün korunması noktasında bütün gayretleri seferber edeceklerinin altını çizen Kalın, şunları kaydetti:

“Bu mesele sadece Müslümanların da meselesi değildir. Kudüs Yahudilerin, Müslümanların, Hristiyanların bir arada, barış içinde yaşaması gereken bir yerdir fakat İsrail’in işgal politikalarını bir veri kabul ederek bunu tarihi gerçekmiş gibi insanlara empoze etmeye çalışarak orada bir oldu bittiyle zaten kırılgan olan barış ortamının daha da menfi hale getirilmesi ancak ve ancak Amerikan yönetiminin sorumluluğu olarak görülmesi gereken bir şeydir. Bizim açımızdan yok hükmündedir. Orayı İsrail’in başkenti olarak tanıması dünya açısından da yok hükmündedir. Uluslararası anlaşmalar Birleşmiş Milletler kararları açısından da yok hükmündedir.”

Kalın, bundan sonraki bütün çaba ve gayretlerin de bu çerçevede, İslam ve Avrupa ülkeleri ile dünyanın diğer akıl ve izan sahibi ülkeleri, aktörleri, çevreleriyle birlik ve dayanışma içerisinde bir harekat hattını belirlemek üzere olacağını vurguladı.