Başbakan Ahmet Davutoğlu, ”Güçlü ve Dengeli Büyüme için Yapısal Dönüşüm” başlığıyla Onuncu Kalkınma Planı kapsamında öncelikli dönüşüm programlarına ilişkin eylem planlarını açıkladı.
Son derece titizlikle yapılmış, 25 alanda geniş kapsamlı dönüşüm öngören eylem planları çerçevesinde yeni hamle dönemini başlatacaklarını belirten Davutoğlu, siyasi istikrarsızlıklar, küresel ekonomik kriz ve son yaşanan gelişmelere rağmen dünya ekonomisi ve ticaretindeki bu hızlı dönüşümün her ülkenin kendi ekonomik yapısını gözden geçirmesini zaruri hale getirdiğini vurguladı.
İnsanlık tarihinde büyük ekonomik dönüşümlerle siyasi değişimlerin geçişine bakıldığında bu dönemlerde aslında uluslararası alandaki değişimlere intibak edebilen, yönetebilen devletlerin yükselişe geçtiklerini, bu intibakta geciken ülkelerin düşüş yaşadıklarını belirten Davutoğlu, sanayi devrimi öncesinde İpek Yolu’nu kontrol edenlerin, ticaret merkezlerini birbirine bağlayan devletlerin büyük imparatorluklarına merkez olduklarını anımsattı. Siyasal düzen ve istikrarla ekonomik düzen ve ekonomik düzeninin dinamizmini bir arada barındırabilen dönemlerde devletlerin bu düzeni kurduklarını ifade eden Davutoğlu, dönüşüme intibak edilemediğinde ise düşüş ve daralma dönemlerinin görüldüğünü söyledi.
Davutoğlu, sanayi devrimi sonrasında kadim imparatorluklar döneminin bittiğini, yeni üretim araçlarının siyasal düzenleri değiştirdiğini hatırlatarak, İpek Yolu ticaretinin de parçalandığını dile getirdi.
“1990’lardaki siyasal istikrarsızlıklar ekonomik yapımızda çok ciddi dağınıklığa sebebiyet verdi”
Türkiye’nin modernleşmesinin ekonomi ve siyasetin modernleşmesiyle paralel seyrettiğini belirten Davutoğlu, bu konuda gecikme görüldüğünde ciddi sıkıntılar yaşandığının bilindiğini anlattı. Türkiye ekonomi tarihine bakıldığında milli iktisat politikalarının yerli üretimi öne çıkaracak şekilde tanzim edilmesinin Osmanlı’nın son dönemlerinde görüldüğünü anlatan Davutoğlu, bunun esas olarak İzmir İktisat Kongresi’nde cumhuriyetin kuruluşunun hemen öncesinde gerçekleştirildiğini kaydetti.
Cumhuriyetin ilk yıllarında özel sektörün yetersizliği nedeniyle kamu ve devlet üzerinden gerçekleştirilen sanayi hamlelerinin 1950-60’lı yıllardan itibaren değişim gösterdiğine dikkati çeken Davutoğlu, yerli üretimi artırmaya yönelik söylemlerin dile getirildiğini söyledi.
Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gümrük Birliğinin getirdiği yeni dinamikler bu çerçevede sanayimizde rekabetçi özellikleri pekiştirdi. Ancak aynı dönemlerde, 90’lı yıllarda, tam da sanayimiz, ekonomimiz rekabetçi bir niteliğe dönerken yaşanan siyasal istikrarsızlıklar ekonomik yapımızda çok ciddi dağınıklığa sebebiyet verdi. 94, 99 ve 2001 krizleri esas itibarıyla siyasal istikrarsızlıkların ve öngörülemez siyasal değişmelerin ekonomi üzerindeki negatif etkilerinden doğmuştur. Ekonominin verimliliği ve bir anlamda şeffaflığı ortadan kalktığı için ekonomide ciddi sıkıntılar yaşadık ve bu çerçevede de 2001 krizini Türkiye, son derece zor şartlarda ve finans sektörünün çöktüğü, üretim, reel sektörün de buna bağlı olarak fabrikaların kapanması suretiyle zayıfladığı bir türbülansa girdi.”
Başbakan Davutoğlu, 1990’lı yılların dünya ekonomisinin genişlediği, büyüdüğü yıllar olduğunu, bu yıllarda siyasal istikrarsızlığın Türkiye ekonomisinin çok ciddi oranda daralmasına yol açtığını belirterek, siyasal istikrar ve güvenle ekonomik kalkınma ve dinamizm arasındaki doğrusal bağlantının iyi tespit edilmesi gerektiğini vurguladı.
2000’li yıllarda dünya ekonomisi küçülürken Türkiye ekonomisinin büyüme trendine girdiğine işaret eden Davutoğlu, şöyle konuştu:
“Bu da aslında içerideki siyasal istikrarın, çok iyi planlanmış, bütçe disiplinini sağlamış, finans sektörünün güçlendirildiği, reel sektörün de bu çerçevede ciddi bir atılım gerçekleştirdiği istikrar döneminin sonucudur. AK Parti iktidarları dönemi, bu anlamda mübalağasız son 200 yıllık dönemde modernleşme tarihinin ve iktisat, ekonomik yapı anlamındaki reform çabalarının altın 12 yılı olarak değerlendirilecektir. Çünkü ekonomimiz yapısal anlamda ciddi bir değişim, bir reform sürecinden geçmiştir, dünya ekonomisine entegre olmuştur ve her alanda ekonomik endikasyonlar pozitif yönde seyretmiştir.”
“Reel sektörün uluslararası alanda rekabet gücünü gösteren bir olgu”
İktidarları döneminde devlet borçlanma faizlerinde yaşanan değişikliğe dikkati çeken Davutoğlu, bunun, devletin finans ve bütçe dengesini iyi koruyabildiğinin önemli bir göstergesi olduğunu söyledi.
Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Gezi olayları öncesinde bu faiz oranı yüzde 5’lere kadar düşmüştü. Bu da yine Gezi olayları benzeri toplumsal türbülans gibi yansıtılmaya çalışılan olayların ekonomi üzerinde nasıl olumsuz etkiler yaptığının çarpıcı bir sonucudur. İhracatın 36 milyar dolardan 158 milyar dolara çıkması çok sık üzerinde tartışmakta olduğumuz reel sektörün uluslararası alanda rekabet gücünü gösteren bir olgudur. Yine 1992-2002 yılları arasında 11,6 milyar dolar olan yabancı yatırımların 2003-2014 yılları arasında 145 milyar dolara çıkmış olması da Türkiye’deki yatırım ortamının ve Türk piyasasının dış yatırımcılar için ne kadar cazip ve öngörülebilir bir nitelik kazandığını gösteren bir olgudur. Bu çerçevede Türkiye’nin diğer ülkelerle olan karşılaştırmalarında da son derece önemli, pozitif bir göstergeler silsilesi vardır.”
Başbakan Davutoğlu, 62. Hükümet Programı’nı, 2015 Haziran’a kadar olan 8 aylık bir dönemi değil, 2023 yılına kadar olan 9 yıllık dönemi kapsayacağı konusunda mutabık kalarak kaleme aldıklarını da belirtti.
Toplantıya, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu katıldı.
“Siyasi istikrar ve güvenin korunması elzemdir”
Davutoğlu, bütün ekonomiler için en önemli sorunun siyasal güven ve istikrarın kaybedildiği durumlardaki ekonomik türbülans ortamı olduğunu belirtti.
Siyasi istikrarın sürdürülmesi ve buna dayalı ekonomik öngörülebilirliğin tahkim edilmesinin önemine dikkati çeken Davutoğlu, bu nedenle önümüzdeki dönemde siyasi istikrarın korunmasının elzem olduğunu ifade etti.
İnsan odaklı kalkınma ve insan kaynağının geliştirilmesinin önemli olduğunu belirten Davutoğlu, şöyle konuştu:
“Türkiye’nin zaafları ve avantajları göz önüne alındığında, iki önemli kaynağın altını sürekli çizdik; İnsanımız ve bulunduğumuz coğrafya… İnsan kaynağının nitelikli hale getirilmesi ve güçlendirilmesi, ekonomide niteliksel dönüşümün ana unsurudur. Biz enerji imkanları çok geniş bir ülke değiliz ancak öylesine bir hazinemiz var ki her türlü doğal kaynaktan daha önemli. O da insan hazinemiz. Açıklayacağımız dönüşüm programlarında hep odağımız, insan odaklı ekonominin güçlendirilmesi…”
“Bedeli çok ağır”
Üretim teknolojisine öncülük verilmesi gerektiğine dikkati çeken Davutoğlu, bu alandaki değişime geç intibak edilmesinin bedelinin çok ağır olduğunu söyledi.
Küreselleşmenin tetiklediği çok büyük bir dönüşüm süreci yaşandığını vurgulayan Davutoğlu, bu değişimin üretim alanları üzerindeki etkilerini yönetme kabiliyetinin geliştirilmesi gerektiğini, bunun da Ar-Ge ve inovasyonla mümkün olduğunu kaydetti.
Türkiye’nin ihracatında kilogram başına değerin 1,6 dolar, Almanya’nın ise 4,5 dolar olduğunu ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Türkiye’den 1 kilogramlık ihracat yapıldığında biz 1,6 dolar, Almanya aynı hacimdeki ihracattan 4,5 dolar kazanıyor. Bizim 3 misli daha fazla değer katan bir teknolojik yoğunluktan bahsediyoruz. Gelişmiş ülkelerle olan mesafeyi kapatmamız, insan kaynağının geliştirilmesinin yanı sıra teknolojinin etkin kullanımının sağlanmasıyla olabilir. Onun için sanayileşmede kaybettiğimiz 100 yılı, yeni üretim teknolojileri bağlamında kaybetmemek durumundayız. O açıdan Ar-Ge’ye ağırlık veren eylem planlarını bu sektörel dönüşümde ele aldığımızı açık şekilde göreceksiniz.”
“Ekonomi entegre bir bütündür”
Davutoğlu, bütüncül bir ekonomik anlayış geliştirmeden yapısal değişimi yönetmenin mümkün olmadığını da vurguladı.
Reel sektörden kopuk bir finans sektörünün anlamını kaybedeceğine dikkati çeken Davutoğlu, güçlü bir finans sektörü olmadığında reel sektörün de olamayacağını belirtti.
Siyasi istikrar ile ekonomik istikrar arasında olduğu gibi, bütçe disiplini, finans sektörünün sağlamlığı ve reel sektörün verimliliği arasında bağlantı olduğunu ifade eden Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Bunların hiçbiri, diğerine feda edilecek unsurlar değildir. 2001 krizinde hepimiz yaşadık. Bankalar çöktüğünde, reel sektörde de fabrikalar kapanmaya başladı. Bütçe disiplini de kalmadı. Bütçe disiplini kalmadığında, tüm bu dengeler makro ekonomik bünye içinde ciddi sarsıntılar geçirdi. Bu dönemde en temel ilkelerimizden biri, ekonominin bir bütün olarak yönetilmesi, bütüncül bir ekonomi anlayışının gerek kamuda gerekse toplumun genelinde hakim olmasıdır. Bu ilkeler çerçevesinde de ülkedeki her türlü yapısal dönüşümü, bir bütün perspektifte görüyoruz.
Bugün ilan edeceğimiz 9 sektörel dönüşüm programı ve 417 eylem planı ağırlıklı olarak reel sektör alanındadır. İnşallah önümüzdeki haftalarda ilan edeceğimiz ikinci paket 8 sektörel dönüşüm programı, daha çok makro ekonomik dengeleri ilgilendiren konulardadır. Son olarak açıklayacağımız 8 sektörel dönüşüm programı da insan odaklı insani kalkınma ve sosyal boyutlu alanlarla ilgilidir. Bütün bunlar, ekonomiye bütüncüllük içinde baktığımızın işaretleridir.”
“Kapalı ekonomik sistemler varlığını sürdüremez”
Kapalı ekonomik sistemlerin, ekonomik bağımsızlık gibi “parlak sloganlar” altında varlığını sürdüremeyeceğini belirten Davutoğlu, dünya ekonomisine kapalı hiçbir sistemin, gelişmeleri takip edemeyeceğini söyledi.
Davutoğlu, Turgut Özal döneminde başlayan dünya ekonomilerine açılım ve küresel ekonomik yapıya intibak sürecinin önümüzdeki dönemde ivmelendirilerek artırılacağını ifade ederek, Türkiye’nin küresel ekonomik gelişmelerin nabzını tutan ve bunları yönetebilen bir ülke olması gerektiğini kaydetti.
Gelecek hafta G-20 zirvesi için Avustralya’ya gideceklerini belirten Davutoğlu, “G-20 zirvesinde küresel ekonominin bütün alanları, 20 büyük ekonomi güç arasında istişare edilecek. 1 Aralık’ta dönem başkanlığını alacağız. Bu dönemde herkes şahit olacak ki Türkiye’deki ekonomik kapasite, ekonomik mantık ve entelektüel düzey, ekonomik anlamda küresel ekonomiyi 1 yıl yönetebilecek, değişik alanlarda ona ilham verecek katkılar yapacaktır” diye konuştu.
Davutoğlu, ekonominin dünya ekonomisiyle entegrasyonu bağlamında önümüzdeki dönemde çok kararlı bir politika takip etmeye devam edeceklerini sözlerine ekledi.
Başbakan Davutoğlu’nun konuşmasında öne çıkan bazı başlıklar şöyle:
“Hedefimiz, bu sektörel dönüşüm programlarıyla 2018 sonuna kadar yani 4 yıl içinde, GSYH’yi 1,3 trilyon dolara, cari açığı yüzde 5,2’ye çekmek, işsizlik oranını da yüzde 7 civarına indirmektir”
“Eylem planları ve sektörel dönüşüm programları bir temenni değildir. Bizim söz verip de yapmadığımız temenni düzeyinde bıraktığımız hiç bir taahhüdümüz olmamıştır”
“Hedef ihracatın ithalatı karşılama oranını 2018’de yüzde 70’in üzerine çıkarmak”
“Sanayi stratejisi belirli aralıklarla revize edilecek, daha detaylı sektörel bazda alt stratejik planlamalar yapılacak”
“2018 yılında enerji üretiminde yerli kaynak payını yüzde 35’e çıkarmayı planlıyoruz”
“Yerli Ar-Ge ve üretimi destekleyecek şekilde Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığını kuracağız. İlaç ve tıbbi cihaz alımlarında yerli üretimi özendirici ve geliştirici tedbirler alacağız”
“2018 sonunda tıbbi cihaz ihtiyacımızın yüzde 20’sini, ilaç ihtiyacımızın ise yüzde 60’ını yerli üretimle karşılar hale geleceğiz”
“Cumhuriyet tarihinin en önemli yapısal dönüşüm hamlesini başlatıyoruz. Bu yapısal dönüşüm hamlesi 12 yıllık birikim üzerinde Türkiye’nin kalkınmasının sürdürülebilir kılınması açısından zaruridir”
“Bütün bu 9 sektörel dönüşüm programı ve 417 eylem planının temel hedefi, aslında ülkedeki verimliliği artırmak, öngörülebilirliliği ve sürekli kalkınmayı teminat altına almak ve hesap verilebilirliliği güçlendirmektir”
“Teknoloji ve Ar-Ge yoğun alanlara yeterince yönelinmediği gözlemimiz var. Onun için teknoloji yoğun sektörlerde ve belli bölgelerde, 6. bölge ile teknoloji yoğun alan kesiştiğinde çok daha fazla teşvik alacak düzenlemeler getirilecek”
“Uygulamada getirdiğimiz her yeniliğin sonuçlarını kamuoyuyla paylaşacağız. Sonuçlardan hareketle de Türkiye’de çağdaşlaşma ve küreselleşme ile gelen meydan okumalara cevap verecek güçte bir ekonomik yapıya ulaşacağız”
“Bu ayın sonunda iş kazalarıyla ilgili büyük bir şura tertip edeceğiz. Çalışma hayatıyla ilgili yapacağımız düzenlemeleri 3. pakette ele alacağız” dedi.