Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz (KBB) Uzmanı Prof. Dr. Aslı Şahin Yılmaz, dünyada 34 milyonu çocuk olmak üzere 466 milyon işitme engelli birey olduğunu belirterek, “2050 yılına kadar 900 milyondan fazla insanın veya her 10 kişiden birinin işitme engelli olacağı tahmin ediliyor.” dedi.
Dünya İşitme Engelliler Günü dolayısıyla AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Yılmaz, işitme kaybının doğuştan olabileceği gibi sonradan da ortaya çıkabileceğini, her bin canlı doğumdan 1 ya da 3’ünde işitme kaybı görüldüğünü kaydetti.
Prof. Dr. Yılmaz, yenidoğanlara yapılan işitme taramalarının duyma kaybı yaşayan çocukların erken teşhisine ve gerekli müdahalelerin yapılmasına olanak verdiğini belirterek, “İşitme kaybı mevcudiyeti çocukların konuşmasını, lisan, sosyal, duygusal ve zihinsel gelişimlerini etkiler. Bu yüzdendir ki işitme kaybı olan bebeklerin 3 aydan daha önce belirlenmesi, konuşma ve lisan gelişimi için önemli bir zaman olan 6. aydan önce tedavilerinin başlaması çok önemlidir.” diye konuştu.
“Yenidoğan döneminde işitme taraması çok önemli”
İşitme kaybının sık görülen bir gelişimsel bozukluk olduğunu belirten Yılmaz, “İşitme kaybının doğumdan sonraki ilk 6 ay içerisinde tanınması ile bu çocukların dil gelişimlerinin normal ya da normale yakın düzeye geldiği bilinmektedir. İşte bu sebeple yenidoğan döneminde işitme taraması çok önemlidir.” değerlendirmesini yaptı.
Yenidoğan işitme tarama programının Türkiye’de Sağlık Bakanlığı tarafından sistemli olarak 2005’ten beri uygulandığını hatırlatan Yılmaz, test sonuçlarının “geçti” veya “kaldı” olarak elde edildiğini, test sonucu “kaldı” olarak çıkan bebeklerin işitmenin detaylı olarak incelenmesi için uzman odyologların bulunduğu referans kliniklere yönlendirildiğini söyledi.
Test sonuçlarının işitme kaybını göstermesi durumunda mutlaka erkenden işitme rehabilitasyonuna başlanması gerektiğine dikkati çeken Prof. Dr. Yılmaz, işitme testinden kalan bebeklerin kontrol testlerinin yaptırılması, normal bir dil gelişimi açısından mümkün olan en kısa zamanda işitme cihazı açısından değerlendirilmesi ve rehabilitasyona yönlendirilmek üzere kulak burun boğaz uzmanlarına başvurulması konularında aileleri uyardı.
“İşitme engelliler uygun eğitimle iyi bir düzeye gelebiliyor”
Türkiye’de işitme taramalarının yenidoğanla başladığını, okul öncesi ve okul çağı çocuklarının işitme taramalarıyla ilgili de çalışmaların sürdürüldüğünü ifade eden Yılmaz, “Aileler yenidoğan döneminde işitme taramasından geçmiş olan çocuklarında ilerleyen yaşlarda da işitme kaybı gelişebileceği konusunda dikkatli olmalıdırlar. Okul öncesi ve okul dönemindeki kayıpların da öğrenme güçlüğü ve düşük akademik performansa sebep olduğu, iletişimde güçlük, sosyalizasyon ve kendine olan güvende eksikliğe yol açtığı unutulmamalıdır.” ifadelerini kaybetti.
Aslı Şahin Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bireylerde işitme kaybı olduğunun anlaşılmasını takiben öncelikle uygun işitme cihazı açısından değerlendirilmesi, bunun yanında uzman odyolog ve dil konuşma terapistleri tarafından verilen özel eğitim, aile eğitimi ve destekleyici eğitim ile konuşmayı anlaması ve öğrenmesi, bu yolla iletişim kurması için tüm imkanlar sağlanmaya çalışılmalıdır. Erken yaşlarda uygun eğitim alan birçok işitme engelli birey, eğitim ve meslek edinmede çok iyi düzeylere gelebileceği akılda bulundurulmalıdır. Ancak bunun için bu çocukların özel gereksinimlerini karşılayacak biçimde planlanmış ve çok iyi yürütülen eğitim hizmetlerinin sağlanması gerekmektedir.”
“2050’de her 10 kişiden biri işitme engelli olacak”
Dünya nüfusunun yüzde 5’inden fazlasının işitme engelli olduğuna dikkati çeken Yılmaz, “Dünyada 34 milyonu çocuk olmak üzere 466 milyon işitme engelli birey var. 2050 yılına kadar 900 milyondan fazla insanın veya her 10 kişiden birinin işitme engelli olacağı tahmin ediliyor.” dedi.
Türkiye’de ise 2,5-3 milyon işitme kayıplı birey bulunduğunu aktaran Yılmaz, TÜİK verilerine göre işitme engelli bireylerin dağılımının 0-9 yaş arasında yüzde 0,20 ve 10-19 yaş grubunda ise yüzde 0,29 olduğunu kaydetti.
Prof. Dr. Yılmaz, bireylerin yüzde 0,45’i kırsal kesimde işitme bozukluğu yaşarken, bu rakamın kentlerde yüzde 0,32’ye düştüğünü belirtti.
İşitme cihazlarının bireyin sesleri daha iyi duymasına ve konuşulanları daha net bir şekilde anlamasına olanak tanıyan küçük elektronik cihazlar olduğunu ifade eden Yılmaz, “İşitme cihazları kanal içi, kulak içi ve kulak arkası olmak üzere üç çeşittir. İşitme cihazları ve biyonik kulak gibi teknolojiler hastanın işitme kaybı türü ve derecesine göre kulak burun boğaz uzmanları tarafından önerilebilir. Örneğin, ileri derecede işitme kaybı veya çocukluk çağında işitme kaybı mevcut ise daha fazla kazanç imkanı sunan kulak arkası işitme cihazları tercih edilmelidir.” şeklinde konuştu.
“İşitmeyi sağlayan yeni teknolojiler mevcut”
Yılmaz, işitmeyi kolaylaştıran cihazlara ilişkin şu bilgileri verdi:
“Koklear implant yani halk arasında iyonik kulak olarak bilinen cihazlar ise çok ileri derecede iç kulak tipi işitme kaybı olan bireyler için yarar sağlamaktadır. Bu tür işitme kaybı olan bireylerde öncelikle işitme cihazı denenmektedir. Ancak işitme cihazı kullanımından fayda görmediği anlaşılırsa implant endikasyonu konabilir. Koklear implant iç kulağın işlevini yitiren kısımlarını baypas ederek çalışır ve kokleadaki sinir liflerine doğrudan elektriksel uyarım sağlar. Hastaya koklear impant uygulaması yapılması için cerrahi kulak operasyonu gerekmektedir.”
Diğer işitme cihazları için cerrahi operasyona gerek olmadığını belirten Yılmaz, “İşitme cihazları ve koklear implant dışında kemiğe implante edilebilen cihazlar veya beyin sapından iletim sağlayan implantlar gibi nispeten daha yeni teknolojiler mevcuttur. Ancak bu cihazların hiçbirisi için işitme kaybını tamamen ortadan kaldırdığını söylemek uygun olmayacaktır. Bu teknolojik cihazlar uygun eğitim eşliğinde kullanılmadığı sürece hiçbir işe yaramayacaktır.” diye konuştu.
Prof. Dr. Yılmaz, işitme kaybında erken tanı ve tedavisiyle ailelerin bu konudaki farkındalığının önemini vurguladı