Olay Gazetesi Bursa

EYT’liler erken emeklilik mi istiyor?

Emeklilikte Yaşa Takılanlar’ın (EYT) senelerdir süren hak mücadelesi devam ederken konu bazen ‘erken emeklilik’ istiyorlar şeklinde yorumlanabiliyor. Aslında defalarca açıklansa da meselenin özünü hâlâ anlayamayanlara da rastlanabiliyor.  Bu nedenle herhalde bir kez daha net şekilde ifade etmek gerekiyor:  Bakın, kimse erken emeklilik falan istemiyor! İnsanlar, geriye doğru işletilen yasa ile kazanılmış haklarının ellerinden alınmasına isyan […]

Emeklilikte Yaşa Takılanlar’ın (EYT) senelerdir süren hak mücadelesi devam ederken konu bazen ‘erken emeklilik’ istiyorlar şeklinde yorumlanabiliyor.

Aslında defalarca açıklansa da meselenin özünü hâlâ anlayamayanlara da rastlanabiliyor. 

Bu nedenle herhalde bir kez daha net şekilde ifade etmek gerekiyor: 

Bakın, kimse erken emeklilik falan istemiyor!

İnsanlar, geriye doğru işletilen yasa ile kazanılmış haklarının ellerinden alınmasına isyan ediyor. 

Anayasanın çiğnenmesine tepki gösteriyor. 

Kimseden lütuf değil, tekrar altını çizelim kazanılmış hakların verilmesi talep ediliyor.

Ortada kim, kaç yaşında emekli olacak hususunun ötesinde üzerinde durulması gereken bir mesele var yani. 

Maç başladıktan sonra kuralların yönetenin keyfine göre değiştirilmesi kabul edilebilir mi? 

Ne muhalefet ne de EYT’liler herkes 45-50 yaşında emekli olsun demiyor ki.

Türkiye’de şu anda çalışma hayatına giren bir kişi erkek ya da kadın 65 yaşında, 7.200 prim gününü tamamladığında emekliliğe hak kazanacak. 

EYT’yi erken emeklilik olarak adlandıranların 64 yaşına geldiklerini düşünelim. 

Emekliliklerine 1 sene kalmışken iktidar çıkıp bir yasa çıkarsa ve bundan sonra emeklilik 85 yaşında olacaktır dese üstelik bu düzenlemeyi geriye doğru işletip 64 yaşındakiler için de uygulasa bu düzenlemeye karşı çıkanlar erken emeklilik mi istiyor olacak? 

Herhangi bir yasanın bireysel kazanımları yok edecek şekilde geriye doğru işletilmesine karşı çıkmamak ileride her alanda ucu açık başka mağduriyetlerin de kapısını aralar.

Bir de her konuda verilen Almanya benzeri karşılaştırmalı örneklere bayılıyorum doğrusu. 

Gelişmiş Avrupa ülkelerine adaletten sağlığa, çalışma hayatından sosyal haklara her alanda o kadar benziyoruz ki!

Hatta benzemek şöyle dursun refah düzeyi bağlamında o kadar ilerideyiz ki Almanya bizi kıskanıyor!

Gerçekten bazen haksızlık edilmiyor mu sizce de?

EYT’lilerin emekli olduktan sonra çalışmak zorunda olması ise bu ülkenin ayıbıdır. 

Asgari ücretin altında verilen, ancak bir sosyal yardım olarak adlandırılabilecek emekli maaşları ile insanlar ne yapsın Allah aşkına? 

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun Mayıs ayı raporuna göre Türkiye’de dört kişilik bir ailenin açlık sınırı asgari ücreti geçerek 6 bin 17 TL’ye, yoksulluk sınırı ise 19 bin 602 TL’ye çıktı.

Haberiniz var mı!

RANT, ULUDAĞ VE MİLLİ PARK TALANI

Bilen bilir…

Kızılbük, Türkiye’nin cennet köşelerinden Marmaris’in en nadide koylarından biridir. 

İşte o Kızılbük’teki Milli Park’ta yer alan dağ neredeyse tamamen tıraşlandı.

Yeşil nefret timi görevini bir kez daha layıkıyla yerine getirmeyi başardı. 

Alan sinekkaydı şekilde dinamitle patlatıldı. 

Güzelim yerden geriye koca bir beton yığını kaldı. 

Kızılbük’teki tahribat neden mi yapıldı?

Doymadık çünkü!

Ne otele ne de devre mülke…

İktidarın yanı sıra muhalefet de nedense bu talana tepki göstermedi. 

Rant söz konusu olduğunda bazen denk gelinen sessizliklerin ortaklığı mide bulandırıcı. 

Bursa’nın simgelerinden, Türkiye’nin en kıymetli milli parkları arasında yer alan Uludağ’da da bir Alan Başkanlığı kurulmaya çalışılıyor. 

1., 2. yetmedi tabii ki…

Çevrecilere göre 3., 4., 5., 6., 7. oteller bölgesi isteniyor. 

Alan Başkanlığı kurulursa Alaçam’a kadar uzatılacağı düşünülen turizm bölgesine tepki gösteriliyor. 

Uludağ’ın havası, suyu, endemik bitki örtüsü, doğal kaynakları, canlı yaşamı yok olabilir deniyor. 

Ancak doğayı korumaya çalışanlar önemli bir şeyi gözden kaçırıyor. 

Arkadaşlar, rant müptelalarına şu ana kadar yaptıkları talan yetmiyor. 

Her karış betonlaştırılmadıkça da yetmeyecek gibi gözüküyor. 

Dolayısıyla onların bu uyarıları dikkate almasını beklememek gerekir. 

Beton gibi bir irade ile kuvvetli bir karşı duruş sergilenmelidir. 

Bursa’nın hırpalanmamış yeri zaten çok az kaldı. 

Uludağ’ın da tamamen yok olması şehrin ölüm fermanını ilan etmesi anlamına geleceğinden basın açıklamalarının ötesine geçilmeli, kentteki onurlu tüm sivil toplum kuruluşları harekete geçirilmelidir.

FORS DİSTOPYASI

Türkiye’de yaygınlaştığı ileri sürülen paramiliter gruplara ilişkin haberler kamuoyunun gündemine sıkça gelmeye başladı. 

Son olarak CHP Milletvekili Murat Bakan, sosyal medya hesabından, İzmir’de kavga eden bir kişinin üzerinden ‘Türkiye Devlet Fedaileri’ adına düzenlenmiş tanıtım kartı çıktığını, kartın üzerinde Cumhurbaşkanlığı forsu da bulunduğunu açıkladı.

Bir süredir, Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin (SADAT) ekseninde dönen bir tartışma mevcut biliyorsunuz…

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun SADAT’ın merkezine gidip, seçim güvenliğiyle ilgili endişelerini dile getirmesinin ardından SADAT’ın yöneticilerinden Ersan Ergür’den vatanı sandıkta teslim etmeyiz şeklinde skandal bir paylaşım gelmişti. 

Bir anlamda Kılıçdaroğlu’nun endişeleri teyit edilmişti.

Ergür, muhalefetin tepkisinin ardından “Kastım milletin ferasetiyle sandıkta bana göre yanlış olacak bir seçim yapmayacağına inancımdı” demişti.

Milletin iradesine açıkça meydan okunmasına iktidar cephesi, SADAT bizi bağlamaz, sandığın dışında kim bir arayışa giriyorsa reddediyoruz eleştirisinde bulunmakla yetindi.

Yeterli mi?

Sürekli millî iradeye atıf yapan iktidarın şüphesiz ki sesini çok daha gür çıkarması gerekirdi.

Ergür’ün sözlerini muhalefetten herhangi biri dile getirseydi yine böyle cılız bir tepkiyle konu geçiştirilir miydi? 

Peki, adalet sistemimize ne demeli? 

Göstermelik de olsa bir soruşturma açılma ihtiyacı bile hissedilmedi.

Şimdi ‘Türkiye Devlet Fedaileri’ne dönersek…

SADAT benzeri bir oluşum olup olmadığı, daha doğrusu böyle bir oluşumun var olup olmadığı, bu konuda yapılacak açıklamaların değerlendirilmesinden önce esas üzerinde durulması gereken şu:

Birileri kolaylıkla böyle kartlar hazırlama cüretini kendinde bulup, üstüne Cumhurbaşkanlığı forsu basabilecek kadar ileri nasıl gidebiliyor!

Pandemi sürecini hatırlayın… 

Sokağa çıkma yasağını delmek için Emniyet’in adını kullanarak hazırlanan sözde basın kartları bile piyasada dolaşmamış mıydı? 

Yahu bu ülkede meclis araç kartlarının satıldığına dair iddialar bile ortaya atıldı!

Siz SADAT’a soruşturma bile açmazsanız…

Uzaktan fors gördüğünde inceleme yapmaktan dahi çekinen kraldan çok kralcıları her yere doldurursanız herkes bir şeyin fedaisi olur.

Kartını bastırır, sokağa çıkar ve artık kendimize gelip gerekli önlemleri almazsak çok daha fazlasını da yapar…

Karşımıza da bir fors distopyası çıkar.