2001 yılında çıkarılan yasa ile pancar üretimine kota getirildi.
Ardından şeker fabrikaları özelleştirildi.
Çok uluslu şirketlerin keyfi yerine geldi.
Türkiye ekonomisinin gücü tarımsal girdi maliyetlerindeki dev artışın önüne geçmeye yetmedi.
Gerçi bu uğurda adamakıllı çaba da sarf edilmedi.
Ülkede; ekip, biçen zaten uzun süredir ötekileştirildi.
Üreteni değil, betonlaştıranı yücelten bir düzen sistemleştirildi.
Hatalı politika zinciri, çiftçiyi yoksulluğa itti.
Türkiye, tarımda dışa bağımlı hâle sürüklendi.
Ancak tarlanın sesine hiç kulak verilmedi.
Yurttaş; tane ve dilimle ürün satın almak zorunda bırakılırken, şeker krizi de patlak verdi.
Ülkedeki açığı kapatmak için sıfır gümrükle 400 bin ton şeker ithalatı kararı alındı.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi Başkanı Fevzi Çakmak, yaptığımız görüşmede, “Bu durum ülke ihtiyaçlarını öngörememenin bir sonucu” dedi ve ekledi:
“300 bin ton civarında açık olduğu ifade ediliyor. Hem kota hem de açık varsa bu planlama eksikliğinden kaynaklanıyor. Eskiden Bursa’nın Karacabey, Mustafakemalpaşa ovalarında ciddi oranda pancar üretimi vardı. Şu anda neredeyse yok. Üretici, kota ve çıkarılan diğer sorunlar nedeniyle alternatif ürünlere yöneldi, pancar üretimi terk edildi.”
Pandeminin ardından başlayan normalleşme süreci doğru analiz edilemedi.
Çakmak, şöyle devam etti:
“Son iki yıldır yaklaşık 2,5 milyon ton şeker tüketimi yapıyorduk. Kota da bu sene için 2 milyon 700 bin ton olarak belirlenmişti. Ancak yasaklar kalktı, turist sayısı arttı, yemek sanayi yoğun şekilde çalışmaya başladı. Yaşanan talep artışı 300 bin tonluk açık yarattı.”
Fas, Cezayir ve Mısır’dan 400 bin ton şeker ithal edilerek söz konusu eksiklik giderilmeye çalışılacak.
Yalnız burada farklı bir tehlike de söz konusu.
İthal edilen ürünler piyasaya ucuz şekilde sürülüp yerli çiftçi mağdur edilirse, önümüzdeki süreçte pancar eken kimse kalmayacak.
Çiftçiyi ithalatla terbiye etmeye çalışmak aymazlıktır.
İthalatla iç piyasayı baskılamanın bir çözüm yolu olmadığı umarız anlaşılmıştır.
BUĞDAYDA DA CİDDİ AÇIK VAR
Bir önceki seneye göre, buğday üretiminin %10,5 oranında artarak 19,5 milyon ton, mısır üretiminin %3,7 oranında artarak 7 milyon ton, arpa üretiminin %47,8 oranında artarak 8,5 milyon ton, çavdar üretiminin %35 oranında artarak 270 bin ton, yulaf üretiminin %26,8 oranında artarak 350 bin ton olacağı öngörüldü.
Ancak bu üretim artışları yeterli değil.
Fevzi Çakmak, şu anda 2022 yılı üretim tahminlerine göre dünyada 775 milyon tonluk bir buğday üretimi beklentisinin bulunduğunu ifade etti.
İhtiyaç ise 788 milyon ton.
Dünyada 13 milyon tonluk açık mevcut.
Konuya Türkiye özelinde bakarsak yaklaşık 30 milyon ton buğday ihtiyacımız varken üretim beklentimiz az önce ifade ettiğimiz gibi 19,5 milyon ton.
Birileri konu üzerinde kafa yorsaydı Çin, Rusya, Hindistan’ın yaptığını Türkiye kolayca başarabilirdi.
Çin, Rusya, Hindistan ne mi yaptı?
10 yıllık bir program uyguladılar.
Dünyada buğday piyasasının zirvesine yerleştiler.
Benzer bir programla pandemi, savaş derken patlayan buğday krizinde Türkiye dünyada söz sahibi olabilirdi.
Kendimize yetmenin yanı sıra, dünyadaki 13 milyon tonluk açığı kapatmak için ihracat yapabilirdik.
Şimdi ise kendi 10,5 milyonluk açığımızı kapatmak için ithalat gerçekleştirmek zorundayız.
Döviz kuru alıp başını gitmişken, sanki çok paramız varmış gibi buğday için harcama yapacağız.
Geçen sene buğday ithalatına 2,3 milyar dolar ödedik.
2,3 milyar dolar!
Hayıflanmamak elde mi bu manzara karşısında?