Bir insana işlediği suçu ya da suçlarını itiraf ettirmek çocuk oyuncağına dönüşecekmiş, yakın bir zamanda…
Nasıl mı olacak bu?
Beynindeki sinir faaliyetlerine bakılacak…
Peki, neyle bakılacak?
Büyüteçle değil elbette, fonksiyonel manyetik rezonans denilen cihazla!
Bu denilen cihaza giren bir insanın söylediği yalanı tespit etme oranı yüzde 70-90 arasındaymış.
Yalan makinesi dedikleri bu olsa gerek…
*
Bizzat deneyi yapılmış…
Yalan söyleyenle, doğru söyleyeni bağlamışlar o cihaza…
Biz olsak direkt burnuna bakarız!
Onlar beyine bakmışlar.
Sonuç;
Yalan söyleyenin beynindeki hareketlilik, normal zamankinden çok daha yüksek çıkmış.
E kolay mı ne yalan uyduracağım diye kim bilir ne kadar kafa patlattı vatandaş!
*
Teknolojik yöntem, gerçek suçluların tespiti açısından önemli bir gelişme ama bilim insanları ile hukukçular arasında‘etik’ tartışması da başlatmış.
Zan altındaki bir bireyin beyninin taranması, aynı zamanda o kişinin mahremiyetini de ihlal edebileceğini öne sürmüş hukukçular.
Haksız da sayılmazlar…
İşlediği suçların yanında küçük büyük günahlarını itiraf edebilir!
Bilim insanlarını asıl kaygılandıran konu ise daha başka…
İnsan beyninin, bu sistemi kandırma ihtimalinden endişe duyuyorlarmış.
Olabilir, sonuçta insan beyni bu, her türlü teknolojiyle kafa bulabilir!
*
Haberi okurken, o teknolojinin bizde kullanılma ihtimalini düşündüm…
Laf aramızda, bu cihaz siyasi partilerimizin işine deçok yarardı!
Şöyle hoş diyaloglara tanık olabilirdik:
-VaayFenasi Bey, demek partiden istifa etmeyi düşünüyorsunuz!
-Yalan kardeşim, yok öyle bir şey!
-Seçimde seni aday göstermedi diye saydırmışsın partimize ve liderimize!
-Saydırdıysam bu makineden kalkmak kısmet olmasın! Tamamen basının uydurması bunlar!
-Beynin cihaza öyle demiyor ama…
-İyi de siz yanlış organıma bakıyorsunuz ki!
-Hangi organına bakacaktık?
-Ben davaya yürekten inanmış adamım kardeşim, bırakın beynimi önce yüreğime bakın!
-!!!???….
Dutlar da pazarda satılır oldu
Pazar tezgâhlarında satılan dutları görünce, çocukluğuma gittim bir an…
Geçerdik olmuş dut ağacının altına, beş altı kişi çarşaf tutardık…
İçimizdeki en güçlü olan da sallardı ağacın dallarını ve gövdesini…
Çarşafa düşen dutları paylaşırdı komşular aralarında. Herkes yiyebileceği kadar alır giderdi.
Pazarda parayla satılmazdı.
Tezgâhlarda da pek olmazdı.
Ne o dutluklar kaldı ne de o komşuluklar…
İkisi de imar kurbanı!
Berberlerin isyanı!
Savaştan kaçarak ülkemize sığınan Suriyelilerin işyeri açmaları berberleri de isyan ettirdi sonunda…
Bursa Berberler Odası Başkanı Mustafa Ocak’ın sosyal medyadan dün yaptığı paylaşım dikkat çekiciydi.
“Evet biz Türkler misafirperveriz, düşenin elinden tutar, bize sığınana kucak açarız ama ekmeğimizle de oynatmayız” diyor ve soruyordu Ocak;
“Gelenler geçici sığınmacıysa neden işyeri açıyorlar, değillerse neden bizlere uygulanan yaptırımlar onlara uygulanmıyor?”
Bu soruyu, ilgili tüm kurum ve kuruluşlara sormuş ve ikna edici cevap alamayınca sosyal medyadan paylaşmak zorunda kalmış…
Sitem eden yalnız berberler değil, bu konuda birçok küçük esnaf da mağdur…
Onları en çok üzen de Suriyelilere gösterilen imtiyaz ve denetim konusunda verilen taviz iddiaları…
Esnafın bu tepkilerine kulak verilmeli!
Programı Muhtar sunsun
23 Haziran’da tekrarlanacak olan İstanbul’daki büyükşehir belediye başkanlığı seçiminin iki iddialı başkan adayı Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım, birlikte ekrana çıkmaya karar vermişti.
Önümüzdeki hafta içinde TRT ekranlarına çıkacak olan iki aday, seçilmeleri durumunda İstanbul’a nasıl hizmet edeceklerini anlatacaklar.
İmamoğlu ve Yıldırım ekrana çıkmayı kabul etti ama programı kim sunacak?
O henüz belirlenmemiş…
Benim adayım Reha Muhtar!
Programın moderatörü o olsun…
Arada adaylara “acı var mı acı” diye sorarak nostalji de yaşatır bize…