Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın Bursa gezilerindeki güvenlik uygulamalarında, basın olarak yaşadığımız mizahi durumları anlatmıştım hafta içi köşemde…
Güvenlik aramasında bir benim kalemim korumaların gözüne batıyor zannediyordum…
Başbakan Binali Yıldırım’ın son Bursa ziyaretinde aynı sıkıntıyı AK Partili meslektaşım Cennet Cankılıç’ın da yaşadığını görünce, bu düşünceden vazgeçtim.
Korumalar, tipime gıcık oldukları için yapmıyormuş demek ki!
*
Devlet büyüklerine yönelik güvenlik uygulamalarıyla ilgili o yazımı okuyan Turan Çetin adlı okur, bir mail atmış…
Yıllar önce gazeteci Mete Akyol’un köşesinde okuduğu bir anekdotu hatırlatıyor…
“Korumalara kızma, çünkü mevzuat böyle olabilir” diyordu Turan Bey…
Gönderdiği o güzel anekdotu ben de sizlerle paylaşmak istiyorum…
Bir seçim propoganda dönemi…
Partilerin genel başkanları TRT’de 10’ar dakikalık konuşma yapacaklar…
Sıra, dönemin Başbakanı merhum Turgut Özal’a geliyor.
*
Gelmesine geliyor ama ANAVATAN Partisi Genel Merkezi’ni arayan bir TRT görevlisi, konuşma yapacak kişinin kimlik bilgilerini, adresini, partideki görevini belirten yazı ve birkaç belge daha istiyor ivedi şekilde…
Konuşacak kişinin, ülkenin başbakanı olduğunu söyleseler de, TRT memuru hiç oralı değil…
Aynen şu cevabı veriyor:
“Üzgünüm! Mevzuat böyle efendim! Başbakan da olsa, bu belgeleri getirmezseniz, konuşamaz Turgut Bey!”
*
Fıkra tadında buna benzer mevzuatlarımız öyle çok ki…
Yalnız siyasette değil maçlarda da yaşanıyor hala…
Hakemlere ve rakip futbolculara atmasınlar diye bozuk para ve su şişesiyle maça girmek yasak ama stadın içinde o suyu almak, suyu satın alırken parayı bozdurmak serbest değil mi?
Mizahı da olmasa çekilmez zaten bu ülke!
Erken seçim var mı, yok mu?
Gündemden düşmeyen soru:
“Erken seçim olacak mı, olmayacak mı?”
İktidar, ısrarla “olmayacak” diyor…
Muhalefet “olacak gibi” diyor sürekli…
Medya ise her gün papatya falında:
“Olacak, olmayacak, olabilir!”
Tv kanallarında saatlerce tartışıyorlar, ciddi ciddi olmalı mı olmamalı mı diye…
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, önceki gün katıldığı bir etkinlikte basının erken seçimle ilgili sorusuyla yine karşılaşınca patlamış:
“Yok, yok, yok! Gündemimizde erken seçim yok, vaktinde seçim vardır. Bunu daha kaç defa tekrar edeceğiz?”
Ben söyleyeyim…
40 defa!
Halk arasında bir deyiş vardır, bir sözü kırk defa tekrarlarsanız gerçek olurmuş derler…
Ha gayret, 40’a da az kaldı!
Başımız sağ olsun!
Kahraman ordumuzun Afrin’de başarıyla sürdürdüğü ‘Zeytin Dalı Operasyonu’ndan gelen acı haberle sarsıldık…
Şehit haberleri geldikçe belki sarsılmaya devam edeceğiz, içimiz paralanacak, üzüleceğiz, kahrolacağız ama asla yıkılmayacağız!
Terör örgütü görünümlü kalleşler ordusunu üzerimize salanlar, bilsinler ki ülkemiz üzerindeki kanlı emellerine dünya döndükçe ulaşamayacaklar!
Ve bir gün o döktükleri kanlarda boğulacaklar!
Ne diyordu Afrin’e giderken şehit astsubay Abdullah Taha Koç, uzatılan tv mikrofonlarına:
“Ölüm bize ne uzak ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm”
Bir diğer şehidimiz Astsubay Mehmet Dinek’in çatışmadan birkaç saat önce ailesine gönderdiği fotoğraftaki duvarda yazılan şu söze bakar mısınız:
“Biz öldük mü ki vatan bölünsün?”
Ölmediniz elbette, şehitler ölmez ki!
Sizler tarih yazıyorsunuz cesaretinizle, düşmanlarımıza dünyada cehennemi yaşatmanın huzuru ve gururuyla gidiyorsunuz cennetinize!
Helal olsun size!
Vatan size minnettar…
Gel de sorma!
Kim daha çok milletvekilliği sözü verirse, seçimde onunla ittifak yaparız diyen bir siyasi partinin genel başkanı ile kim daha çok erzak ve kömür verirse, seçimde oyumu o partiye veririm diyen seçmen arasında ne fark var?
Fark göremiyorum…
Ya sen?
Deli
Bir de kendi kendine gülenlere deli diyorlardı!
İspanyol bilim insanları kendi kendine gülmenin insan sağlığı için faydalı olduğunu tespit etmişler.
Bol bol gülmeyi öneriyorlar.
Tabi ağlanacak halimize değil!