Çağımızın hastalıklarından biri de stres!
Trafiğe çıkıp da stres yapmadan yolculuk mümkün mü?
Ya da, alışverişe çıkınca, tv kanallarındaki savaş, terör, kan ve barut kokan, kadına, çocuğa, doğaya, hayvana yönelik şiddet ve işkence haberlerini, tartışma programlarını, sevdiğimiz kulübün maçlarını izlerken… Hele seçim dönemleri… Hayatımızın vazgeçilmezi artık stres…Uzmanlar nasıl ki depremle yaşamaya alışmayı öneriyorsa, stresle de yaşamaya alışmalıyız…
Peki nasıl mı başaracağız bunu?
Çok kolay…
Strese olan bakış açımızı değiştirerek!
Bunu başarabilene düşman değil dost oluyormuş stres!
*
Bu konuda çok ilginç bir araştırma çarptı gözüme…
30 bin kişi üzerinde denekle yapılan ve tam 8 yıl süren ciddi bir araştırmanın sonucunda, stresin çok zararlı olduğuna inanan kişilerde erken ölüm riski oranının yüzde 43 daha fazla olduğu görülmüş…
Kimlere göre mi?
Yüksek stres altında oldukları halde bunu kendisine hiç dert edinmeyen, çok da zararı olduğuna inanmayanlara göre!
Üstelik de bu insanlar, stresi kafaya takanlardan daha girişken ve cana yakınlarmış.
İşte bu araştırmadan yola çıkan bilim insanların önerisi gayet basit…
Strese karşı negatif bakış açını değiştir, pozitif bak…
Ve vücuduna sağladığı faydalara odaklan!
*
“Ben bu saatten sonra negatif bakış açımı değiştiremem, başka yere de odaklanamam. Daha çok strese sokma beni” diyorsanız, bir başka önerisi daha var bilimin…
Çok sevdiğiniz ve özlediğiniz bir insanın (sevgili, eş, ana-baba, çocuk, dost, kardeş vb. olabilir) üzerine kokusu sinmiş herhangi bir giysisini koklayın…
Hatta üzerinize oluyorsa, giyebilirsiniz de!
Kokladıkça stres düzeyiniz anında düşüyormuş.
Ben bilimin yalancısıyım, koklaması bedava!
Yalnız unutmadan uyarayım…
Koklanacak giysilerin listesinde, çorap yok!
Yanlışlıkla yıkanmamış çorap koklamaya kalkmayın, stresten çıkıp depresyona girmeyin!
Bir tropik fırtınamız eksikti!
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün yaptığı uyarı ürkütücü…
Orta Akdeniz üzerinde oluşan tropik fırtınayla birlikte şiddetli yağmurların bugünden itibaren ülkemizin batı kesimlerini etkilemesi bekleniyormuş.
Ege ve Marmara’nın batı kesimlerindeki şehirler daha çok hissedeceklermiş…
Listede Bursa yok ama komşu şehirlerin hepsi var!
Şansımız yok, bizi gözüne kestirir onları teğet geçebilir!
Çünkü fırtınanın her an yön değiştirme ihtimali de varmış!
O yüzden her ihtimali göz önüne alarak, önlem almalı…
Bir lodos estiğinde bile şehrimizin ne hale geldiğine defalarca tanık olduk!
İnşaatlarda kullanılan vinçleri, yol kenarlarındaki dev reklam panolarını, direklerini, çatıları, bacaları ne bulursa söküp atıyor, hepsini uçuruyor.
Böyle havalarda zorunlu olmadıkça sokağa çıkmamalı…
Ya da çıkarsanız, uçmamak için ceplerinize bol bol taş koyun!
Taş bulamayan kalem koysun!
Ben öyle yapıyorum.
Fırtına değil kasırga esse, meltem gibi geliyor!
Erik dalı gevrektir oynaması yetenektir!
Geçen akşam yakın bir aile dostumuzun düğündeydim…
Damat bizden, gelinimiz ise İspanya’dandı!
Çırağan Clup’taki düğünde, Zafer Folklor Ekibi gençlerinin sunduğu folklor gösterisini hayranlıkla izleyen İspanyol konuklar, gösterinin ardından piyanist Cengiz kardeşimin, “Erik dalı gevrektir” türküsünü duyar duymaz da, sahneye attılar kendilerini…
İnanın bizden bile daha güzel oynadılar!
Hele gelinin babasını izlerken, kıskandım, helal olsun adama!
Ne zaman öğrendiniz be kardeşim?
Yalnız futbolda değil ülkelerinin dansta da ne kadar yetenekli olduklarını gösterdiler.
Müziğin, insanları birleştirici ve kaynaştırıcı en etkili evrensel bir güç, ortak bir dil olduğuna bir kez daha tanık oldum, düğünde…
Güle dikkat!
Kaynana, yeni gelinini karşısına almış:
“Bak kızım, göğsüme gül takıyorsam bil ki o gün sinirliyim… Gülü kulağıma takıyorsam orta halliyim… Şayet gülü başıma takıyorsam neşeliyim… Güllere bakarak davranırsan güzel güzel geçiniriz seninle…”
Söz sırası gelen gelin, gözleriyle süzmüş:
“Sevgili kaynanam! Ben kahvemi yapar, sigaramı yakar, bacak bacak üstüne atar, keyfime bakarım… Sen o gülünü nerene takarsan tak, ben evde bildiğimi yaparım!”