Uludağ’da insanların çılgınca eğlendiği saatlerde, aynı dağın eteklerindeki bir mahalledeki gecekonduda aile dramı yaşanıyordu.
Şiddetli geçimsizlikle gelen ruhsal bunalım, işsiz kocayı katil etmiş, genç adam severek evlendiği eşini, bıçak darbeleriyle öldürmüştü.
Anne mezara, baba cezaevine giderken geride iki küçük çocuğu yetim ve öksüz bırakmışlardı.
Muhabirlik yıllarımda unutamadığım haberlerden biriydi bu…
Olay yerinden kanlı fotoğraflardan ziyade o iki yavrunun fotoğrafını çekerken zorlandığım kadar başka hiçbir haberde zorlanmamıştım.
*
Cinayetin olduğu saatlerde, komşu evinde televizyon seyrediyormuş çocuklar…
Evlerinde olup bitenlerden habersizdiler.
Olay yerinden kanlı fotoğraflar çekmiştim, aile albümünden en mutlu günlerinden kalma birkaç da fotoğraf almıştım ama haber müdürüm, çocukların da fotoğraflarını çekmemi istemişti.
Kaldıkları komşu evinin kapısını çaldım…
İzni aldıktan sonra, çocukların televizyon izledikleri odaya girdim…
İki kardeş, komşu çocuğu ile birlikte neşe içinde çizgi film izliyorlardı.
Boynumda fotoğraf makinesiyle beni karşılarında görünce korktular önce…
İki kardeş sokuldular birbirine…
*
“Korkmayın çocuklar, ben fotoğrafçıyım. Sizin hatıra fotoğrafınızı çekmeye geldim. Çekip gideceğim, yarın size de gönderirim” dedim…
Biraz rahatlar gibi oldular…
Tam deklanşöre basıyordum ki, çocuklardan biri seslendi masum bir şekilde:
“Abi, gülelim mi?”
Ne diyeceğimi bilemedim tabii…
Yutkundum sadece…
Annelerinin ölümünden, babalarının tutuklandığından habersiz bu iki yavruya, nasıl derim ki “gülümseyin!” diye…
*
Hiç cevap vermeden, iki kare fotoğraflarını çekip uzaklaştım hızla oradan…
Fakat günlerce, aylarca kulaklarımda çınladı çocukların o sözleri…
Ne yazık ki;
Bugünlerde ülke olarak o çocuklar gibiyiz…
Şehit haberlerinin acısı düştükçe yüreğimize, nasıl poz vereceğimizi bilemiyoruz kaderimize!
Arena’nın matadoru!
Önceki akşam oynanan Beşiktaş-Bursaspor maçını statta ve ekran başından izleyenler, gerçeği bir kez daha gördüler…
Hangi gerçeği mi?
Türk futbolunun, dört dörtlük statlardan önce dört dörtlük hakemlere ihtiyacı olduğunu!
Stadyumların dünya çapında olsa ne olur, o statta maç yöneten hakemin yüreğinin çapı olmadıktan sonra!
Sahanın zemini halı gibi olsa ne olur, hakemin düdüğü çalı gibi olduktan sonra!
Yapılan yeni statlara boşuna Arena adını vermiyorlar…
Hakemler sahada adeta matador gibiler!
Ceplerindeki kartları, muleta ve şiş gibi kullanıyorlar adeta!
Hangi boğanın arkası güçlüyse ona ‘oley’ çekiyorlar sahada!
Loca olayı…
TV ekranlarından güzel görünüyordu Beşiktaş‘ın yeni stadı Vodafone Arena...
Hayırlı uğurlu olsun…
Maça giden gazetemiz spor servisindeki arkadaşlara sordum dün:
“Timsah Arena mı? Vodafone Arena mı?”
Hiç tereddüt etmeden bizim stadı söylediler hepsi de…
Sevindim, gururlandım.
Bir de şu kafa bölümü bitse!
Bu arada;
Vodafone Arena’dan TOFAŞ‘ın loca almasına takılanlar olmuş…
Niye şaşırıyor ve kızıyorsunuz ki, Koç Holding yıllardır Beşiktaş‘ın en baba sponsorları arasında…
Büyük patron Rahmi Koç’un Beşiktaşlılığını bilmeyen mi var?