Haberlerde duymuşsunuzdur, Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, 2023’de Mars’a yapmayı planladığı ilk insanlı yolcuğu için ‘espri yeteneği yüksek’ elemanlar aradığını duyurmuştu.
Niye özellikle esprili olma şartı koymuşlar?
Gerekçeleri gayet makul…
Mars yolculuğu ortalama 225 milyon kilometreymiş bu da yaklaşık 8 ay sürüyormuş…
Sınırlı alanda uzun süreli bu tür yolculuklarda astronotlar sıkıntıdan patlıyor, birbirlerine dalabiliyorlarmış.
İşte bu riski ortadan kaldırmak amacıyla esprili komik personele ihtiyaç duyuluyormuş…
Yolculuk boyunca, güneş görmemiş espriler, şakalar yaparak astronotları güldürüp moral verecek, böylece uzay aracını kazasız belasız Mars’a indirecekler.
*
Benim için küçük, insanlık için büyük bir adım olabilir…
Uzay Yolu dizisini izleyerek büyümüş bir nesil olarak uzay hakkında tecrübem de var azbuçuk…
Yakın çevremden de bu konuda büyük bir destek geldi…
“Abi senin Mustafa Topaloğlu’ndan neyin eksik? Havada karada yaparsın bu işi. Git de kurtulalım şu soğuk esprilerinden” diyerek havaya soktular beni…
Maaş artı sigorta, yemek ve yol masrafımı karşılamaları halinde Mars’a gitmeye karar verdim.
Gerçi ev halkı pek sıcak bakmadı bu gurbet yolculuğuma…
“Otur oturduğun yerde, bu yaşta macera arama! Sen daha iki saatlik ötedeki Eskişehir’e arabayla giderken sıkılıyorsun… 225 milyon kilometrelik yolda astronotlardan önce sen yersin kafayı” dediler.
*
Ev halkının haklı tepkisine rağmen yine de gidecektim Mars’a ama istenen şartları görünce vazgeçtim…
Adayları önceden sınava sokuyorlarmış…
Soruları görünce tüm hevesim kaçtı…
Tavladaki marstan bile uzak durabilirim…
Şu soruya bakar mısınız?
“Diyelim ki, Mars’ta uzaylı hayatı olduğunu keşfettiniz. Ne yapardınız?”
Yapacağım şey belli kardeşim…
Gördüğüm uzaylılara, “Sakın dünyalıları gezegeninize sokmayın! Sonra kendinize başka gezegen aramak zorunda kalırsınız. Ebenizi geri dönüşüme gönderir bunlar” diyerek, uyarırdım herhalde…
“Selam uzaylı biz dostuz” esprisi yapacak halim yok…
Tanzim’den çıktım Tuzpazarı’na girdim!
Dün de sosyetenin tanzimi, tarihi Tuzpazarı’ndaydım…
Oradaki fiyatların tuz oranını da çaktırmadan kontrol ettim.
Sabah saatleri olduğundan pazar sakin, esnaf durgundu…
Fiyatlar da mevsim normallerine inmeye başlamış sanki!
Pazarın en kıdemli esnaflarından Aziz Akbayır’la sohbet ettik biraz…
Konumuz, haliyle tanzim satışların pazara etkisiydi…
“Hükümetimiz iyi niyetle yapıyor ama hiç gerek yok bu tür girişimlere… Ürünün yerlisi çıkınca kendiliğinden düşüyor zaten fiyatlar. Serada yetişen turfanda ürünler her zaman her yerde pahalıdır. Asıl destek tarımsal girdilere yapılmalı, kayıtdışı ekonomiyi azaltmalı” dedi.
Tezgahındaki salatalığın kilosunu 14 liradan sattığını görünce takıldım:
“Çok değil mi Aziz Ustam?”
Cebinden faturasını çıkardı hemen:
“Bak, Hal’den kilo alış fiyatım 9 lira… Ekle bunun üzerine nakliyesini, vergisini, KDV’sini, işçiliğini, firesini… Ne yapalım, bedava mı verelim?”
Bir sokak röportajı
Sosyal medyada izledim…
Güldüm ölmekten!
Hangi şehirde çekilmiş bilmiyorum…
Bir yerel TV kanalının genç kız muhabiri, sokakta vatandaşların, 31 Mart’taki yerel seçimlere dair görüşlerini alıyordu.
Rastgele yakaladığı insanlara mikrofonu uzatıp soruyor:
“Seçimde oyunuzu hangi başkan adayına vereceksiniz?”
Kimi açık açık söylüyor, kimi kaçamak yanıtlar veriyordu.
Orta yaşlarda çatık kaşlı bir adama da sordu…
“Hiçbirine vermeyeceğim herhalde” deyince, haberci kız üsteledi:
“Niye vermiyorsunuz?”
Adam şöyle yutkundu önce sonra döndü kameralara:
“Biri kaka diğeri b.k, oyumu hangisine vereyim kızım, sen söyle?”