Her ne kadar yaratmış oldukları estetik değerlerden tutun da, sürdürülebilir sistemlerine de gıpta etsek de bolca nemli yakıcı sıcaklarından bunalıp ülkemize dönmeyi iple çektik. Güney Fransa ve İtalya tatilimizi bitirip kızlarımızı da alıp ülkemizde de yapılacak çok güzel şeyler olduğunu konuşarak yuvamıza dönmüştük..
Henüz evimize ulaşmadan aldığım notlara yeni bir şeyler ekliyor, kızlarıma da bu ülkenin katma değer üreten ülke sevdalısı beyinlere ihtiyacı olduğunu anlatıyordum. Tek majör sıkıntımız, siyasilerimizin egolarını kenara bırakıp da yapabilecekleri koalisyan anlaşmasıydı. Ne yani, seçim meydanlarında mangalda kül bırakmayan siyasi liderlerimiz konsensus sağlayıp ülke menfaatini mi düşünemeyecekti?
Bir anne olarak da umutlarımı diri tutup çocuklarımı üretkenliğe, çözüm denklemine odaklanmaya alıştırmalıydım. Her ne kadar maddi ve manevi tasarımdan uzak toplumsal yazgılarımız yazılsa da yine de bir tek ölüme çare bulunmayan yalan dünyada hepsi hallolurdu..
İyi olmuştu. Ülke sınırları dışında uzun bir tatilde sorunlarımızı da üç boyutlu görebilmiştik. Derken uçaktan inmemizle başladı huzurla imtihanımız. Asıl burası yanıyordu.. Avrupa’nın 40 derecesi burada hissedilen ateşin yanında kifayetsizdi.
Yanıyordu ülkem! Hayır sıcaklardan bahsetmiyorum. O da var ama insanların yürekleri yangın yeriydi..
Yine başlamıştı yuvalara ateşler düşmeye.. Havada hızla yol alan kurşun söylendiği gibi anlamı, sözleri, umutları vuruyor, bir anda bütün yürekleri dağlıyordu.
Hepimiz şaşkındık. Razıydık tek derdimizin işimiz, aşımız, kuralamayan hükümetimizin olmasına.. O zamandan beri bizim evimizde de sohbetlerimiz, sözlerimiz bizi terk etti. Umutsuzluk ve korku zerk etmemek için aile sohbetlerimizi de bir süre rafa kaldırdık.
Bu ülkenin başına da şimdiye kadar ne geldiyse, ağzına gelenin üç adım sonrasını düşünmeden konuşan siyasîlerden gelmedi mi? Açılım da tam bir saçılım olmadı mı? Kurgumuzu, toplum mühendisliğimizi hep başka toplumların himayesine bırakmadık mı? Şimdi bu yaşananları genç umut dolu beyinlere nasıl izah edecektik?
Bir haftadır aldığımız her şehit haberiyle beynimizin kanı çekildi. Bu kez hissediyorum; öfkenin, üzüntünün yoğunluğuyla hikâyelerimiz, şarkılarımız, şiirlerimiz de bizi terk etti. Şimdi hepimizin ortak ve ölümü anlatan bir hikâyesi var!!
Küçücük çocukların masalını, gülüşünü utanmadan, sıkılmadan çaldılar. Kanlı oyunlarına masum çocuklarımızı da dahil etmeye başladılar. Sadece anlık doğrularla yaşayıp büyük oyun kurmaktan aciz siyasilerin yaşamı griye boyamasını yaşıyoruz. Ölüm bu topraklarda hep fıtrattadır..
Yurtdışındayken de hep konuştuğumuz konuydu, toplum tasarımı. Her ne kadar fark etmesek de her siyasi liderin gerçek başarısının da ana kriteridir. Toplumsal olarak siyasi hesapların dışında nerede olacağımızın, fen ve matematik derinliği olan ehil liderler tarafından belirlenmesi hiç bu kadar hayati olmamıştı..
Ortadoğu’da yaşananları tedirginlikle takip ederken, şimdi yaşadıklarımız, ülkemizin de huzurla imtihanıydı. Yaşamsal illüzyon içinde işimizin, aşımızın peşine düşmekte zorlanıyoruz. Algı yönetmekte rakipsiz olan siyasilerimizin oy aritmetiğiyle geldiğimiz noktada, verdiğimiz şehitlerimizle milletçe öfke selinde yoğruluyoruz.. Zaten istedikleri de bu değil miydi? Sorgulamadan gösterilen doğrulara tutunup biat kültürüyle yaşamak..
İnsan kazandığına inandığı noktada kaybetmeye başladığını fark ettiğinde öfkesine de söz geçiremiyor. Canice, kalleşçe arkadan vuran kör kurşunla birlikte sözlerimiz, cümlelerimiz de siyaha çalıyor..
— Yenilmenin öğrenmekle eşdeğer olduğunu, her yenilişin katlanarak umudu büyüttüğünü, çoğalltığını söyleyen Samuel Beckett de beni teselli edemiyor bu aralar..
Her zamanki düşünce ve tarzımın dışındayım. Bir süredir şehit haberleriyle kendi huzurumdan, mutluluğumdan, umutlarımdan utanır oldum. Elbette farkındayım, neyi beslersek onu yaşayacağımızı.. Yine kendi yaralarımızı kendi soğukkanlılığımız, birlik ve beraberliğimizle sarabileceğimize inanıyorum her zamankinden daha da fazla..
Kendi kurgumuzu yapabilmemiz için aklımızı korkuya teslim etmeden yaşamanın elzem olduğunu da biliyorum. Ama bu ülkenin duygusal insanlarının üzerindeki tehlikeli ölüm oyununun bir an önce bozulması da gerekmektedir. Sadece iktidar partisinin değil muhalefet partilerinin de bu süreçte samimiyetle imtihanı vardır. Ve biz yine yanıltılmaya çalışılsak da ortak akılla rotamızı bulacağız.
Güneş sabırla her gün doğmaktan nasıl yılmıyorsa biz de umutlarımızı ve aklımızı besleyip huzurumuzu kimseye teslim etmeyeğiz..
Keyifli pazarlar..