Ne kadar eğitimli, hevesli olursanız olun, dış etkenlerden bağımsız gelişemiyorsunuz. Yani, “kabına göre şekil almak” sözündeki gibi şartların maksimum elverdiği ölçüde sınırda kalabiliyorsunuz. Belki de aşamadığımız nokta, gelişmeye engel teşkil eden eşik değeridir. Denklemdeki gelişme katsayısını hesaba katmadığımızdan mevcut durumu zorlayıp duruyoruz. Bizim toplumumuzda havayı koklayıp erken pozisyon alanlar kendilerini lig atlamış kabul edebiliyor. Genel olarak anlık doğrular ve anlık kazançlara odaklı bir beklentiyle yaşamayı seçtiğimizden anlık iyileşmeyi çok önemsiyoruz.
Her gün güne başlarken dinlediğim ekonomi haberleri, penceremden yansıyan baharın renkleriyle ters düştü. ‘Dolar şöyle yükseldi, altın böyle değişti’ haberleriyle birlikte sabah saatlerinde enerjimin emildiğini hissettim. “Ne kadar yorucu bir durum; yaşamı matematiksel değerlere endeksleyerek yaşamak!” diye düşündüm.
Yaşamın tek formülü finans olamaz elbette. Sosyolojiden beslenemeyen bir reel sektörün etkisinden bahsedemeyeceğimiz gibi reel sektörü yanına alamayan bir finanstan da söz edemeyiz. Finans sektörü, ne başlı başına sorunların sebebi, ne de ülkedeki yapısal kronikleşmiş sorunların çözümü olabiliyor.
Görevi, fon arzedenlerle, fon talep edenleri buluşturmak olan finans kurumlarının genel yozlaşmaya katkısı, diğer sektörlerden daha az ya da daha fazla değildir. Ancak bankalar ve finans kurumları olmadan yozlaşma çarkının hızlı dönemeyeceği de nettir. Bu kurumlar paranın idaresini gerçekleştirmektedir. Ne kadar para haberlerinden sıkılsak da günümüzde ve toplumumuzda para her şeyi idare etmeye devam etmektedir.
Parası çok, egosu çok olan insanlardan sanki her zamankinden daha çok duyar olduk; “Böyle okumuş olanlardan bizim şirkette onlarca var” sözüyle iyi eğitim ve öğretimi sıfırlamaya çalışan cümleleri.. Parayı ve iyi tahsili ayrı cephelere koyduğumuzdan ekonomideki kısır yazgımızı da değiştiremiyoruz. Hal-i durumumuz böyle olunca paranın ve yarı cahilliğin cesaretiyle teşekkül etmiş insanları da idare etmek zorlaşıyor. Ne yaparsak yapalım bu zihniyette “her zamanki yaptığımızı yapıp hep aynı sonucu alıyoruz ” sözünü de deneyimliyoruz.
Bugün hepimizin hemfikir olduğu ‘ Orta Gelir Tuzağı ’, ekonomi enine büyüdükçe değil; zihniyet globalleştikçe, emeğe, saygıyı öğrendikçe aşılabilecek bir eşiktir. Her ne kadar kur sorunu, cari açık sorunu matematiksel ifade edilse de bizim sorunumuzun kaynağı zihniyet değişimi sorunudur.
Biz büyümemizi şu ana kadar, topraktan ve inşaattan gerçekleştirdik. Bunun dışında daha fazla köprü, yol, baraj yaparak orta gelir tuzağından kurtulmak istediğimizde tıkanmaya başlıyoruz. Bulduğumuz çözümler artık ağrı kesici olmaktan öteye pek gitmiyor. Bizim sürdürülebilir bir model için toplum olarak zihniyet devrimine şiddetle ihtiyacımız var. Mevcut kaynaklarımızı etkin bir şekilde bilgi rekabetine aktaramadığımızda herhangi bir global model kurma şansımız kalmıyor.
Mevcut zihniyetimizde, üretemediğinden çok daha fazlasını tüketen, parayı yaşamın efendisi yapan bir anlayışla yaşayan bir bütünde yaşıyoruz. Her şeyi idare eden bu anlayışla yaşandığında, böyle insanı idare etmek de başlı başına bir olay oluveriyor.
Paranın kendisine verdiği yetkiyle, yarım yamalak bilgisiyle, bu zihniyetin özgüveni inanılmaz yüksektir. Sıraya girmeyi sevmez. Ayrıcalıklı olmayı hak kabul eder. Belki de en fazla bir paragraflık bilgisiyle, okuyan, araştıran insana haddini bildirmeye çalışır.
Henüz eğitim ve öğretimi birincil şart kabul eden popülasyon oranımız bu yarı cahil zihniyet popülasyonunu aşamadığında ağırlık merkezimiz ters ivmelenecektir. Bahçemize çok güzel açan çiçekleri ektiğimizde ve iklimini ve şartlarını sağlayamadığımızda güzel renklerini göremiyoruz, solduruyoruz.
Gelişmekte olarak tanımlanan ama bir türlü gelişemeyen ülkelerde toplumların davranışları da hep birbirini çağrıştırıyor. Kişiler sürdürülebilir sistemi değil, kendi çıkarlarını koruyacak sistemi kurmaya kafa yoruyorlar. Bu nedenle yaklaşan seçim nedeniyle populist propogandalar havada uçuşuyor.
Bizim gibi ülkelerde gayri-menkul zengini olanların oranı diğer sektörlere göre oldukça yüksektir.
Durumumuzun genel görüntüsü bu olunca kurların gerilemesi ütopik değil midir? Siyaset bizim toplumumuzun algılarının bir yansıması olduğu için zihniyet değişmeden hangi parti gelirse gelsin kalıcı çözümlere yakınsayamıyoruz diye düşünüyorum.
Siyasilerin propagandalarında “Benden sonrası tufan” anlayışıyla kulağa hoş gelen sözlerinin sağlam mesnetlere dayandırılmasını toplum, donanımlı olduğunda talep edebilir. Şu anki durumda ise hep bir kurtarıcı beklenir.
Bu hafta kutladığımız 1 Mayıs Emekçi Bayramı’nda üreten, değer yaratan insanları, istihdamı artıran işadamlarımızı saygıyla kutluyorum. Çünkü ne matematiksel ne de iktisadi olarak alın terinin değerini gerçek anlamda yansıtacak bir bilim yoktur diye düşünüyorum. Emeğinin karşılığı sadece para değil vefadır, nezakettir. Emekten kısarak değil değer yaratmaya odaklanarak biz birlikte lig atlarız !
Keyifli pazarlar.