Avatar
Olay Gazetesi
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Kör noktamız

Her yeni güne akıntıya teslim olmamaya kararlı başlıyorum. Edilgen olmadan, inançla ve azimle üretme gücümüzü düşürmeden yaşamak; ama nafile. Simsiyah bir haftanın ortasında kaldık yine!
İnsanın işine, aşına odaklanması için önce yaşam rengini seçmesi lazım derken, tek seçeneğimiz siyahın kör noktasında savrulduk hepimiz.
Ne ekonomi kırılganlığı, ne sektörel açmazlar, hiçbir şey insanın yaşam güvenliğinin önüne geçemez.
Bu hafta yine odaklanmam gereken bardağın dolu kısmıydı. En son sinsi uykusundan uyanan ve canavarlaşan kara delik sadece Karaman’ı değil hepimizi içine çekti. Yine yeniden yeni yaşamları, umutları, ocakları girdabına aldı. Geride sönen ocakları ve çaresiz çığlıkları bıraktı…
Daha yeni yüreklerimizdeki yarayı iyileştirmeye başlamıştık. Yaklaşık beş ay önce yüreklerimiz kömür karası olmuştu. Soma’da umutlarımızı, canlarımızı yitirdik. Peşpeşe yaşadık; tersane, asansör, kaleşçe vurulan şehitlerimiz ve buna rağmen eğer varsa bardağın dolu tarafına bakarak yaşam rengimizi bulmaya çalıştık.
Konya’dan yükselen kara bulutlar hepimizin kör noktası oldu. Ne zaman değişecek bu kör talihimiz bilemez olduk. Sorumlunun Ayşe, Ali, Veli olması değil bizim öfkemiz,  öğrendiğimiz çaresizliklerimiz aslında.
Kaç gündür düşünüyorum, işin içinden çıkamıyorum. Sözcüklerin, ifadelerin kifayetsiz kaldığı noktada sıkıştım. Göğsümün üstündeki ağırlıkla kör noktamızda kalakaldım.
Sadece bizim yaşam fıtratımıza mı özgüydü vedalaşmaya tahammülsüz zamansız ölümler, ekmek parası uğruna feda edilen canlar?
Büyüyen cirolar, hedeflenen 2023 programı hiçbir şey, bu kara deliği görmezden gelmemizi sağlayamaz. Yaşanan Karaman faciası artık sistemsizlik ve standartsızlığımızın kırılma noktasıydı. Ne zaman vazgeçecektik “Türkün göçü yolda düzelir” mantığıyla kolaya kaçan iş yapış şeklimizden ve kişilere bağlı olan uygulamalardan bilemiyorum.
Ancak bundan sonra birbirimizi suçlayıp dışlamadan, bütünün parçası olduğumuzu bilerek analitik bilim ışığındaki çözümlere şiddetle ihtiyacımız var.
Çünkü bu coğrafyanın, Anadolu’nun saf ve temiz insanlarının samimi, net ve nesnel açıklamalara ihtiyacı var. Kuruma ve kişilere göre değişmeyen yapısal reformların evrensel standartların yaşamımıza dahil edilmesini sağlamak çok zor olmasa gerek.
Sadece tek yönlü eğitim ve gelişim sürdürülebilir gelişmeye de engel olmaktadır. Dünya bilgi çağının bütün nimetlerinden sonuna kadar faydalanırken bizim de Amerika’yı yeniden keşfetmemize gerek yok zaten. Gelişmişlik düzeyi yüksek ülkelerin global uygulamalarını da modellemek dramatik akışımız değiştirebilir.
Hangi siyasi görüş ve ideolojiden olursa olsun, kişilerin yeterliliklerinin asıl belirleyici olmaya başlaması akılcıl uygulamalara da olanak sağlayacaktır.
Her yaşanan trajedide sorumluların bulunup cezalandırılmasının ötesinde artık bilimin gölgesinde sistemsel iyileşmelere gereksinimimiz var.
Farkında mısınız? Toplum olarak ağrı kesici haplara gösterdiğimiz ilgiyi olaylar karşısındaki tutumlarımızda da gösteriyoruz. Bu şartlı refleks, bizim için o an önemli olan suların durulması; ta ki yeni bir fırtınayla yeniden kabarana dek…
Geçtiğimiz haftalarda okuduğum Fransız devrimi ile ilgili bir kitaptan anımsıyorum:
O dönemde Fransa XVI. Louis’ in aşırılıklarından kurtulsun diye mücadele veren emekçi kadınlarını anlatıyor. “Korku krallığı kurulduğunda erkenden giyotinin kurulduğu meydana gidip ve örgü örerek idamların başlamasını beklermiş. Rutine bağlayarak izledikleri bu görüntüyle birlikte örgü örmeye devam ederlermiş. Günün geri kalanında da muhtemelen evleriyle, çocuklarıyla  ve günlük işleriyle uğraşırlarmış. Önlerinde kafalar birbiri ardına kesilirken onlar yaşam rutinlerine devam ederlermiş.
Siz nasıl tanımlarsınız bilemiyorum ama öğrenilmiş çaresizlik insanları içine almaya başladığında hareketsizleşip, kendimizle de yüzleşemiyoruz.
Kolay olan kişi veya kişileri suçlamak veya günah keçisi yapmak elbette.  Ya sonrası?
Bu dönemi gerek ülkesel, gerekse kurumsal olarak yaşamak oldukça zor. Geçmiş yıllardan alıştığımız otomatik cruise kontrolle artık yol alamıyoruz. En rahat bildiğimiz kolay metodlarımızla artık çuvallıyoruz. Eğitimimizi, sistemimizi revize etmediğimizde girdiğimiz türbülanstan çıkamıyoruz. Böyle bir dönemde aynı gemide olduğumuzu unutmadan olayları yorumlamalıyız diye düşünüyorum.
Böyle bir zaman yolculuğunda, özellikle kokpit takımının gerçekçi ve iyi planlanmış sonuç odaklı rota belirlemesi elbette ki hayati olmaktadır.
Biliyorum, gökyüzünün kasveti ve yağmurun da etkisiyle alışılmışın dışında, siyah renkte bir yazıyla sizlerleyim. Böyle zamanlarda sıklıkla dinlediğim Bonco de Gaia’ nın “How much reality, can you take” (Gerçeğe ne kadar tahammülün var ?) şarkısıyla yeniden düşünüyorum optimist yaklaşımdaki kendimizle yüzleşememe sendromunu!

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X