Ustaya sormuşlar: “Her şeyi kaybettik, ne yapacağız? ” Usta: “Çay koy, yeniden başlayacağız” demiş.
Tam da her taraftan ateş hattında olan, hakkında içeride ve dışarıda bir sürü spekülatif haberlerin çıkarılmaya başlandığı süreçte yeniden birlik ve beraberliğimizin bir demlik çayın etrafında toplanabildiğimizin sınandığı günlerdeyiz.. Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Yakın tarihimizde de bir sürü örneğine rastlarız. Biz birbirimize el verip hep yeniden başlar, inancımızı yitirmeden devam ederiz. İşte bu yüzden global oyun kurucularının vahşi kapitalizm ekolü bizim üzerimizde sakil duruyor. Çünkü benim kaybetmem üzerine kazanma ihtimalini endeksleyenlerin samimiyetsizliği de gerçek yüzünü gösteriyor.
Bizim toplumumuzda kapitalizmin vahşi kurallarıyla matematiksel başarı yakalansa da bireyin ve toplumun tatminsel değerleri gerçekte yakalanmıyor. Bu nedenle varlıklı ve zengin olmak tanımı arasında rijit ayrımlar görüyoruz. Belki de en çok eksikliğini çektiğimiz şey bu; ticari ve parasal sermayeye odaklanmaktan duygusal sermayemizi ihmal ettiğimizin farkına bile varamıyoruz.
Türkün göçü yolda düzelir sözünü doğrularcasına sadece anlık doğrularla yaşamaya başladık. Tüketim çılgınlığının sarhoşluğunda cebelleşip duruyoruz. Bu yüzden son yıllarda şehircilik anlayışımız da ileriye gidemedi. Avrupa’da rastladığımız standardizasyonu yapamadık.
Çocukluğumda yurtdışında görevli olan babamın yanına yaz okuluna giderdik. Biz gitmeden babam oturma izni için başvurusunu yapardı. Şimdilerde de herhangi bir Avrupa ülkesinde semt değiştirirken bile polisten izin alınıyor. Bizde olsa hepimiz demokrasi yok mu diye söyleniriz. Oysa orada şehircilik yaşamının temeli olan 1900 yılından beri aynı evde oturan aileler mevcut.. Aile şirketlerini yoğun incelediğim dönemlerden de biliyorum; 250 yıldır devam eden aile işletmeleri mevcut! Biz hep siyah beyaz yaşadığımızdan sanıyorum, ilişkilerin de gözünü çıkarıp koyarız.
İlişkilerimiz de göçebe kuralına uymaya başladı. Herkes her an, her yere taşınma telaşında.. Aile işletmelerinde de yüze sıfırcı yaklaşım, güç unsuru olarak diğerini dışlama anlayışı bizim topallıklarımız ve maalesef en çok da bu düşünce koskoca şirketi köklü aileleri yıpratıyor. Oysa kendilerinden sonraki kuşakları da düşünerek uzlaşmacı ve her şeyden önemlisi mali eşitlik anlayışı sürdürülebilir ilişkinin de temelini oluşturuyor. Biz de liyakattan çok yağcılık, yaranma tarzı yapış yapış ilişkiler zaten yeterince zor olan küresel ekonomide iyice şirketi zora sokuyor!..
Baktığınızda bizdeki girişimcilik cesareti ve adanmışlıkla çalışma hiçbir ülkede yoktur. Abartmıyorum! Ancak bizim açmazımız yükseldikten sonra ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Sanıyorum bu da henüz şehir aristokrasisine tam geçemediğimizi gösteriyor. Sadece çok lüks araba ve villalarla bu yetimizi geliştiremiyoruz. Sürdürülebilir bir model kurmak için ayrıca derinlik ve disiplin gerekiyor.
“Denizde yüzüp denizi bilmeyen balıklar” demiş ya şair; biz de kendimize kendi kültürümüze yabancılaştırıldığımızın da farkına varamıyoruz zaman zaman. Neden mi? Bu toprakların sosyolojik ve ekonomik tarihine dair bir araştırma yapmadan önümüze konulan formatlara kendimizi sığdırmaya çalışıyoruz. Bu topraklarda akla durgunluk verecek bir kültürler bileşkesi bizim ortak geçmişimizi oluşturmuştur. Yıllarca bu topraklarda kardeşçe yaşanmıştır.
Yeni eğitim düzenimizde tarihimize, fen bilimlerine, sanat ve spora gereken teşviki ve özeni verirsek denklemin çözüm kümelerini oluşturacağız. Bu ülkede ne Arap kültürü, ne salt Batı ve Amerikan kültürü bizim gerçek kimliğimizi yansıtmadığından illüzyonist bir kurgu olacaktır. Ekonomimizin panaromik görüntüsüne de odaklandığımızda gerçek sorunun bütçe açığını oluşturan kültür sorunu ve ayrıştırması olduğunu görüyoruz. Bizim üretmeye odaklanmamız için iklimin eğitim ve öğretim unsurunun, evrensel değerlere dayandırılması gerektiğini düşünüyorum.. Aşımız kaynar bir şekilde ama geleceğimizi kendimiz kurgulamazsak başkalarının senaryolarında yardımcı figüran olabiliriz ancak.
Ne zaman sanal dizilerle gerçeği ayırt edersek bizler daha sağlam geleceği düşünebiliyoruz.
Özsel değerlerimize sahip çıkmadan çocuklarımızdaki milli bilinci oluşturacağımızı düşünmek hayalperestlik değil midir?
Ve süslü püslü, cezbedici kapitalizm, doymak bilmeyen iştah ve kural tanımayan hırsıyla ayarlarımızı bozmaya başladı. Fragman bitti. Ortadoğu bataklığı dahi kendi değerlerimizi koruyarak uzlaşı kültürüyle yaşamanın önemini gösteriyor..
Keyifli pazarlar.