Şaşırtıcı değil miydi? Geçtiğimiz hafta kriz yorgunu komşumuz Yunan halkının otoriteye, Merkel’e posta koyması… Biz sizin formülünüzle kurtulmak istemiyoruz diyerek AB’nin onlar üzerindeki planlarını yine askıya aldılar..
Rahmetli babamla yazları ilk fırsatta hep Ayvalık’a giderdik. Yol boyunca ve orada güneşi uğurlarken de Harris Alex’i dinlerdik. Söz hep yıllarca birbirine düşmanca politikalarla düşürülen suyun öbür yakasına gelirdi. Fondaki greek müziğiyle suyun bu tarafından selamlarımızı denizden yollardık.
Birkaç yıl önce Balkantürksiad Selanik’e kalabalık bir heyetle gezi düzenledi.. Babamın rahatsızlığı artmıştı. “Siz bana çok anılar getirin .” dedi. Selanik Valisi Stavro Bey ile Selanik maceramız bir sürü anılarla süslendi. Gecenin sonunda eşime dönüp: “Aytuğ kardeş, işkembe çorbasını da içelim.” dediğinde, Nazım Hikmet şiirini bize ezbere okuyan Stavro kardeş bizi iyice şaşırttı. Bizi gezdirirken, “ Şimdi ben size ekonomik kriz gün geçtikçe büyüyor diyeceğim ama bu yaşantıyı lüks arabaları gösterip bana güleceksiniz” demişti..
Hani hep alıştığımız bir yaklaşım vardır, panik anlarında çok sorgulamadan güç unsuruna yaklaşırız. Gücün de etrafına meyletmek ateş böceğinin yönelişini çağrıştırır. Gözümüzü kamaştıran gücün etki alanı müthiş bir illüzyondur.
Işığın etrafında son ışık haresine kadar kümelenmeler oluşuverir. Kendi senaryosunu yazmak için konfor alanından çıkamayanlar ya da hazır olan senaryoda rol kapmaya hevesliler, ışık ilüzyonunda ilk halkada yerlerini almaya çalışırlar.. Bu evrende iç içe halkalar şeklinde yayılır gider… Ta ki en son halkada cılız ışığın kendine hiçbir faydası olmadığını anlayan ve özgürlüğünü cılız ışığa teslim etmeyeceğini idrak eden çıkana kadar…
Bizim gibi toplumlarda mağdur olanı haklı bulma gayreti dışında eşik noktasını aşmış güce de biat etme kültürü yaygındır. Hatta böyle oligarşik düzende lidere sabahtan akşama kadar övgüler düzülür. “ Ne kadar iyisin, ne kadar akıllısın, ne güzel düşünüyorsun “ diyen bu insanlar oligarşik uydu sistemini de oluşturuverirler. Yaratılan oligarşik sistemin uyduları olanlar kraldan daha da kralcı oluverirler. Ta ki game over olana kadar…
Her konuda liderlerin belirttikleri fikre etrafındaki oligarşi grubu alkış tutturduğu sürece lider hep bu kemik kadrosuyla devam etme arzusunda olacaktır.
Türk siyasi hayatında geride bıraktığımız 15-20 yılda da siyasi liderlere doğruyu söylemekten kaçınan kitleler vardır ki, kimse kral çıplak diyemez.
“İnvictus” filminden de hatırlarsınız; “Eğer böyle giderse koltuğu kaybedeceksin” demeye cesaret eden başdanışmanına Mandela da: “Koltuk korkusuyla doğru olanı yapmaya korkacaksam zaten o koltuk bana ait olamamıştır” diyordu.
Bu sözü söylemek ve içselleştirmek büyük bir özdisiplin ve öngörü gerektirmektedir. Gerçekten sahne ışıkları altında alçakgönüllü olabilmek takdire şayandır. Elif Şafak’ın yıllar önce aşk romanıyla tasavvufa açılan ilk pencere düşüncelerimi yeniden şekillendirmişti. Her sonuç başka bir olayın nedenidir. Hiçbir şey sebepsiz olamazken bu evrende bütün evrenin senaryosunu yazmaya kalkmak özgüven mi cahil cesareti mi bilmiyorum.
Şayet inanırsak her senaryonun bel bağladığı sanal destekleri hep gözümüze sokulur. “Kadın evine yeni dolap alıp kurdurur. Ancak ne zaman tren geçse dolap zangır zangır titreyerek devrilir. Bu olay birkaç defa olunca kadın dolabı aldığı yeri arar. Telefonda mağaza müdürüne saydırır. Genç mağaza müdürü müşteri memmuniyeti esastır deyip kadının evine dolabı incelemeye gider. Bir bakar ki hakikaten tren geçtikçe dolap sarsıntıdan dağılıyor. Der ki kadına: “Şimdi bulacağim sarsıntının nerden kaynaklandığını.” Dolabın içine girip sabırla beklemeye başlar. İçerisi sıcak haliyle ceketi, yeleği çıkarıp yarı çıplak kalıverir. Bir süre kadının kocası pat diye gelir. Dolabın kapağını açmasıyla karşısında yarı çıplak mağaza müdürünü gören kocanın gözlerinden ateşler çıkar. “Sen kimsin be adam! Nedir bu rezalet? “ diyen adama müdür: “Ben şimdi size sadece treni bekliyorum desem bilmem inandırıcı olur mu ki?”
Keyifli Pazarlar..