Sabah saatlerinde, arkadaşımla akşam üzeri kahve buluşması için ortak bir lokasyon belirleyip sözleştik. Malum son dönemlerde giderek artan şehir trafiğimiz İstanbul’u aratmaz oldu. Günü planlarken trafik yoğunluğunu da belirleyici kriter düşünmek zorundayız.
Yaşanan seçim havası ve konvoylar da bu yoğunluğu artırdı. Buluşmak için, alışık olmadığım trafikte bekleme sürelerinde de, “ hele bir seçim bitsin, her şey yoluna girer ” diye düşünmeye başladım.
Arkadaşımı beklerken, yan masadaki konuşmaları duydukça gülmeye başladım. Evinin eşyalarını değiştirmek için eşini ikna etmeye çalışan kadına kocası : “Dur bakalım, hayırlısıyla şu seçimi bir atlatalım ” derken, 5 dakika sonra arkamdaki masada yüksek sesle telefonla konuşan bir amcanın da karşısındakine : “Hele bu hafta şu seçim bir bitsin bakalım ” mazereti, beni güldürürken geçmişe götürdü. Çocukluğumdan beri anımsıyorum. Annem bisikletlerimizi değiştirmek istediğimizde, “Durun bakalım, seçim bitsin bakarız” dediğinde çocuk aklımızla seçimlerin bitmesini beklerdik.
Sanki seçimle şimdiye kadar süregelen her şey değişecek, yeniden şekillenecekti.
Bizim ülkemizde yaşamımızın dayanağı evrensel bir sistem almadığı sürece her profilden insanı seçim havası direkt etkilemeye devam edecek.
Sohbetimizde ortak bir noktada konsensus sağladık. Evet; haksızlığa susmamak, onunla mücadele etmek bireysel değil evrensel bir tavırdır. Doğru ve etik olanı bilmenize rağmen kafanızı çevirip, görmezden gelmeniz de bireysel olduğu kadar sistemsel bir sorundur.
Tabii ki farkındayım; günümüz koşullarında bireysel çabayla makro sorunların çözülemeyeceğini. O zaman bu altyapıyı kurabilecek kişilere egolarımızın tesirinden kurtulup prim verebiliriz!
Sadece yüksek perdeden konuşup siyaset yaparak değil, vizyoner ve global bir bakış açısıyla toplumsal açmazlarımızdan kurtulabiliriz diye düşünüyorum. Aslında yumurta-tavuk ilişkisi şeklindeki siyasi tablomuz, yine bizi ve toplumumuzu yansıtacak..
Arkadaşımın anlattığı bir hikâyeyi de sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Gecenin bir yarısı padişah III.Murat, fırlamış uykusundan. Gördüğü rüyanın etkisiyle tebdil-i kıyafet iki adamıyla inmiş saraydan aşağıdaki mahalleye.. Bakmışlar yerde bir adam yatıyor. Ölmüş. Yardım istemişler ama nafile. Kimse kaldırmıyor. Taşımışlar cenazeyi mahalledeki camiye. İmam kapıda göğüslemiş onları.
İmam: “Sokmam bu münafığı buraya!” demiş.
Padişah elindeki yüzüğü gösterince, imam çözülüvermiş ama içerde:
“Padişahım! Bu adam hem camiye gelmeyen, hem alkolik hem de kötü kadınları eve alan bir namussuzdu” demiş.
Padişah: “Ben bu adamı rüyamda gördüm. Yıkayıp gömeceğiz İmam Efendi” demiş.
Dediğini de yapmış Sonra bir yakını var mıdır diye aramışlar mahallede, karısını bulmuşlar. Kadın misafirleri kabul etmiş. Sonra yaşlılara özgü bilgelikle : “Öldü mü yoksa ? ” diye sormuş. “Öldü ama merak etme usulünce defnettik” demişler. Kadın, padişahım! diye el öpmeye uzanınca padişah şaşkınlıkla : “Nerden tanıdın?” diye sormuş. Kadın başlamış anlatmaya:
“ Ah Devletlum ah ! Çok nasihat ettim ama anlamadı. Mahallenin camisine gitmezdi. “ Öyle bir imam olacak ki, secde ederken başının üzerinden Kabe gözükecek ” derdi. Uzaklardaki camilere giderdi. Elinde içki şişesi gördü mü birinin, cebindeki parayla satın alır; eve gelir helâya dökerdi hepsini.. Kötü kadınları yoldan çevirir, evde çay içirir, yiyecek verir cebindeki parayı paylaşıp günahtan vazgeçirirdi.
Kimse seni anlamaz , namazını kimse kılmayacak bey dediğimde de, “Padişahın işi ne ?” diye gülerek beni yatıştırırdı”
Böylelikle Padişah rüyanın anlamını anlamış (!)
Neden bunu paylaştım biliyor musunuz? Doğru ve etik yaşayanların sisteme güvenmesi elzemdir. Sisteme güven kalmazsa negatif seleksiyon yaşayabiliriz..
Ve biz bugün aynı gemide olduğumuzu unutmadan, birbirimizi ayrıştırmadan tercih hakkımızı kullandığımızda, güvenli yarınlara adım atabileceğiz.