Hiç bu kadar uzun uçmamıştım. Amerika’nın doğusu sanki Londra’nın biraz ötesi gibiydi. On dört saatlik yorucu Los Angeles uçuşunda kızımın hazırladığı müzik listem ve özenli seçtiğim kitaplarım da olmasa uykusuz geçen yorucu yolculuk gerçekten dayanılması zordu… Her zamanki gibi can simidim kitaplarımdı..
Okuduğum kitapların birinde yazarın hayatı yeniden tanımlaması ve deneyimledikleri benim de yeni bir yıla girmek üzereyken kişisel envanter paranoyamı çok etkiledi…
“Bir insan her zaman sahnenin bittiğinin perdenin indiğinin farkında olmalı, gereken zamandan daha uzun kalmak için ısrar ederseniz gerçek huzurunuz ve mutluluğunuz anlamını yitirir”. Bu cümleyle başlayan serüven, yolculuk boyunca yeni düşünce yolculuklarına da kapılar açtı…
Neredeyse 10 yıldır yazdığım yazılarda hep akıbeti belli olmayan yeni bir yıla girerken kişisel envanterimizi önemser kişisel hedeflerimi de paylaşırdım. Hep iyileştirilmesi gereken gri alanları mercek altına almaya çalışırdık… Okuduğum kitaplar, Amerika seyahatim hemen dönüşte gittiğim Konya seyahatim de yaşamımıza giren hiçbir şeyin nedensiz olmadığını yine tekrar ediyordu…
Amerika dönüşü uykusuz Konya şeb’i arus törenleri için BTSO organizasyonuyla yola koyulduk. Her anı planlanmış dolu dolu bir rogramla, Mevlana Türbesiyle güne başladık ..
Yüzyıllardır evrensel yaşam felsefesiyle tüm dünyaya örnek olan Mevlana felsefesini yerinde dinlemek ve hissetmek bu yılın son ayında kendime verdiğim en güzel hediyeydi… Tüm yorgunluğuma ve kuru ayaza rağmen şehrin enerjisi öğlen güneşi yanlış zamanda açmış bir bahar çiçeği gibi içimizi ısıttı…
Her şeyi paraya ve maddesel değerlere endeksleyen vahşi kapitalizmin anavatanı Amerika’dan sonra Konya Mevlana ziyaretimizin verdiği huzur tarifsizdi… Akşam şeb-i arus töreninden sonra odamda Konya’dan aldığım mevlevi kitaplarını okurken kendimi “ne kalacak geriye bu telaştan” cümlesini yazarken fark ettim. Hayat hep bir arayış değil mi son ana kadar? Kimi zaman çok yakınımızdaki simgeleri okuma körlüğüyle çok uzaklarda kompleks formüller arıyoruz..
Hep yeni bir havuca kilitlendiğimiz yıllar çok acımasız ilerliyor. Yitip giden yıllardan da geriye tortular kalıyor..
Hızla tüketmeye odaklandığımız tüm şeyler gibi takvim yapraklarına onca hızla çevirdiğimiz akreplere, yelkovanlara içine dalıp gittiğimiz hızlı öğütücü zaman makinesine bir an uzaktan bakabilirsek, anlıyoruz içinde bulunduğumuz yaşam halüsinasyonunu…
Damıtılıp damıtılıp hâlâ tesirini koruyan ve evrensel değerin sevgi olduğunu Konya’da yüzyıllardır süregelen bereketinden anlıyorum bir kez daha…
Tezatlıkların kompozisyonuydu Amerika’nın hemen ardından Konya seyahatimiz…
İntiharların, sokakta uyuşturucu kullananların geometrik olarak arttığı Amerika’nın gücünü ispatlamak için Ortadoğu kurgusuna bel bağlamasını da daha iyi anlayabiliyordum..
Sadece pazarlama ve marketing başarısıyla tüm dünyada inanılmaz bir algı yönetimi gerçekleştiren Amerika’da insanların çok sık cinnet geçirmesi de kendi illüzyonist algılarındandı…
Ürettiğinin çok üstünde tüketmeye insanları sürükleyen sistem kendi iflasını görmeyecek kadar da megaloman doğrusu.. Yıllar önce de buna takılmıştım. Geçen süre zarfında hiçbir şeyin değişmediğini de çok net gördüm. Tüm dünyada gıda kodeksi, insan hakları, etik değerler konusunda ahkâm kesen süper güç aslında bir balondan ibaret olduğu gerçeğini de saklama konusunda çok başarılı…
Neyse biz gerçekten 1000 yıllık bir tarihe sahip toplama olmayan ortak kökü, geçmişi olan güçlü değerlere sahip bir toplum olduğumuz gerçeğini yineledik durduk seyahat boyunca…
Yeni bir yıla girerken yazarın da dediği gibi “bu dünyada görünür olan her şey aslında görünmeyen dünyanın ifadesidir” görüşüne katılıyorum. Yüreklerimizde yer alan şeylerin izdüşümü…Ve bırakın patolojik anılarınızı, rövanş alma çılgınlığınızı, aslında bu patolojik anılardan arınmak ve yüreklerimizde yeni anılara yer açmak için de gitmesi gerekene yol vermek gerekiyor. Bırakalım gitsinler, azat edelim onları ve onların hissettirdiklerini de!
Dürüst olalım hayatı matematiksel olasılıklarla planlayamıyoruz. Bazen kazanıp bazen kaybediyoruz sanıyoruz. Hep başkaları ne düşünür psikozuna takılıyoruz. Oysa herkesin kaybettiğimizi düşündüğü anda da kazanıyoruz…
Yoran ve enerjimizi eksilten her şeyi gelin eski yılda bırakalım. Öfke ve nefretimizden değil sevgimizden azat etmemiz gerekenleri bırakalım…
Hiçbir şey yazılmamış bir yıl önümüzde… Biz nasıl istersek öyle yazacağız. Kendimizi kurban formatına sokmadan tribüne oynamadan kim ne der açmazına düşmeden 2016 yılını karşılayalım ne dersiniz?
Keyifli pazarlar