Başak buğday vermese de, gökyüzü cimriliğini esirgemese de, bozkırın akıl almaz bereketidir şu yaşadıklarımız.. Babam da dahil, ölümsüzleşen dev adamlar..
Büyük Ozan Neşet Ertaş’ın türkülerinin senfonik uyarlamasını dinliyorum. Kalbim yerinden çıkacak kadar heyecanlanıyorum. Sınırlarını zorlayan, gücünü yüreğinden alanlardan olan ozanımız, erenimiz, dev adam; Neşet Ertaş..
Daha dün birileri soruyor, bir dönemin en sıradışı siyasetcisi Osman Bölükbaşı’nı tanıyıp tanımadığımı.. Gülümsüyorum: “Aynı kandan, aynı topraktanız” diyorum. “ Yüreğiyle düşünüp konuşanların filizlendiği topraklardanım, Kırşehir’denim” diyorum; karşımdakinin hayret dolu bakışlarına aldırmadan.. Bu yüzden büyükbabam “Filiz” koymuş adımı, bozkırın bereketinden nasibimi alayım istemiş..
Büyük Üstad’ın dediği gibi : “ İnsan evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar.” Kocaman yürekli adamların diyarına selaaaam olsun buralardan.. Şehrin markasına değil, onu marka yapan dev adamlar toprağıdır Kırşehir. Baba toprağım, gücünü emeğinden alan insanların yeridir..
Bugün Babalar Günü ya, çok derinlere sakladığım babasızlık çığlığı depreşti yine.. Nerdeyse iki yıl geçti ayrılığımızın üzerinden.. Ona söz verdiğim gibi hep dik durmaya çalışsam da bugün zorlanıyorum. Bu kez de tatile kaçtım ama nafile. Yüreğimdeki ağırlık benden önce yerleşmiş tatile de. Ben iki yıldır gönülsüz kaydolunan yetimler ocağına üyeyim. Çünkü gerçekten yaş almak, evlenmek, çoluk çocuğa karışmak değil babadan ayrılmak bitiriyor çocukluğunu insanın.. Onsuz ve hayatta koltuk değneği aramadan yürümeyi bizzat kendisi hayattayken, yaşatarak öğretti. Bu kez yeniden kucaklaşma ümidini de yanına alarak gitti..
Çok erken yaşlarda gurbette geçen yılları, çocukluğunu ve gençliğini teslim almış. Adım adım bizi de hep ayrılığa hazırladı. Yaşadıklarımdan, okuduklarımdan çıkarımda bulunup yaşam felsefemi kurmamı sağladı.
Dev yürekli babam hayattayken öğrenmiştim.” Her şeye sahip olmayı düşlemenin değil, sahip olduklarımla neler başarabileceğimi düşlemenin ancak beni üretken kılacağını.” Çaresiz ve zavallı görünmenin değil mağrur olup üretkenliği seçmenin dayanılmaz hafifliğini de onunlayken öğrendim.
Unutmamaya da söz verdim. Kendisi gibi benim de erken olgunlaşmamı sağladı diye içten içe tepkiliydim. Beni, çocukluğumdan beri, hep kendi yaşıtıymış gibi görerek iletişime geçti. 18 yıllık yurtdışı görevi nedeniyle sanki çabuk büyümeye zorlamıştı. Benim onu daha iyi anlamam için belki de anne olmam gerekti. Çocuğuma saygı göstermeyi onun bireyselliğine saygı duymayı ondan öğrenmiştim. “Bizim bozkırımızın mayasında eğilip bükülmek, çaresiz görünmek yoktur“ demişti..
Gerçekten düşünüyorum, baba toprağım Kırşehir’i ve koca yürekli insanlarını; sırtını şehre ve toprağa dayamadan şehrini marka yapanlar diyarıdır. Üretmeye öyle odaklanır ki, bozkırın bereketini dillendirerek toprağını da inandırır..
Bir avuç şehirden çıkar ozanlarımız, erenlerimiz, Cornell ve MIT’li gençlerimiz. Anne babanın çocuğuna en iyi bırakacağı miras bilgelik ve tahsil hayatıdır.. Bu yüzden de üniversite giriş sınavlarında bu şehir hep birincidir. Okumuş insanlar da birbirine momentum sağlar.
Ankara’dayken bu durumu olağan diye düşünmüştüm. Yıllar sonra batıya geldiğimde de fark ettim ki eğitim ve öğretim hayatı bu şehrin insanlarının can simidiydi. Ne sanayiden ne de tarımdan nasibini almıştı.
“Hayatın iliğini emmek kemiği boğazına kaçırmak değildir” sözünü de babamın sağlığında anlayabilmiştim.. Bir mum diğer mumu yakarak ışığından hiçbir şey kaybetmez anlayışıyla yaşayan bu bozkır insanlarının millerce öteden yansıyan ışıkları bu şehri ışıl ışıl sarı başaklar gibi aydınlatmaktadır.
Bugün Babalar Günü ve baba toprağımın dev yürekli insanlarına da selam olsun.. İki kızımızın kahramanı eşimin ve bütün babaların Babalar Günü kutlu olsun..
Keyifli pazarlar..