Kahve, tutkulu bir aşk gibidir. İçeriğinde iyi kavrulmuş çekirdek ve aromadan çok daha fazlasını barındırır. Annelik gibidir. Özen ve sabır gösterirsen, tadı da o kadar güzel olur.
Ben çocukluğumdan beri kahveye düşkünüm. Çocukken ders çalışma molalarımda başladım kahve içmeye. En güzel Türk kahvelerimi hep annemle içtim. Eskiden beri baş başa kahve saatlerimiz bizim sohbet ritüelimiz oldu. Annem, eğitimci yanının dominantlığıyla Anadolu bilgeli kahve sohbetlerimizin kompozisyonunu tamamlar.
Bütün anneler gibi annemin de sezgileri güçlüdür. Havayı çok iyi koklar. Bakar ki keyfim kaçık, anlatmak da istemiyorum, hiç zorlayıp ortamın havasını bozmaz. Kendi eliyle özenle yaptığı kahvemi sabırla bitirmemi bekler. Fincanı kapatmaya ikna eder. Henüz kahve fincanı soğumadan fincana sözde bakarak başlar anlatmaya:“İncir çekirdeğini doldurmayacak şeylere sıkılmışsın. Ama bak nasıl açılmaya başlamış. Bütün sıkıntıların bir sis bulutu gibi dağılıyor. Ne kadar güzel, mutlu haberler alıyorsun. Ee tabii biraz çaba ve sabır da lazım. Güneş doğmaktan usanmaz, sen yer aç gönlünde..”
Ve annem küçücük kahve fincanından çıkardığı tonlarca mutluluğu boca eder önüme.. Ne kadar lazımsa al da öyle git der. Her seferinde aynı şeyleri söyler ve ben her seferinde küçük kız saflığıyla annemin söylediklerine yürekten inanırım.
Öyle ya, annelik bambaşka bir boyuttur. Anne olduğumda da onun gözünde hâlâ büyüyemedim. Anne; senin üstün açıkken uykuya dalamayandır. Kimse üstünün inceliğini umursamaz ama anne asla ıskalamaz. Kaç yaşında olursan ol seni giydirmeye kalkar. Kim bilir, deliliğin kadındaki tecelli etmiş halidir ANNELİK.
Annemin kahve falından sonra, tedirgin ve gergin geldiğim anne evinden çocuksu neşeyle, kucağımdaki mutlulukla ayrılırım.
Evet konu annelik ve Anneler Günü olunca kalemim duygularımı teğet geçemiyor. Hatta duygularımın tesirinde yol alıyor. Ve ben, iki kızımdan sonra, anneliğin bana verdiği yetkiye dayanarak bu pazar annelere hitaben yazmak istiyorum..
Bir yandan da, kendi doğrularıyla yaşayan, güçlü, üreten kadın olmanın ülkemizde hiç de kolay olmadığını düşünüyorum. En acıtanı ise kadının diğer kadını ötekileştirme ve ayrıştırma çabasıdır.
Türkiyemiz homojen bir ülke değil. İdeolojik, mezhepsel, etnik farklılıkları var. Bir arada, çatışmadan, kutuplaşmadan yaşamayı becermek kültürel zenginliği gerektiriyor. Bunun da yaşamımıza yansıması eğitimden; eğitimin en önemli seviyesi de anneden geçiyor. Anneler uzlaşmayı, zahirideki ayrımlarımız ne olursa olsun özümüzün aynı olduğunu fark ederse toplum huzura kavuşabiliyor. Annenin bilge kalbiyle, çoklu zekasının entegrasyonu yaşamsal örgümüzü etkiliyor.
Son dönemlerde kadının tek şablona sığdırılmaya çalışılması ve ailede kadına şiddetin tırmanmasıyla birlikte bir anlamda cehaletin zaferini yaşıyoruz. Çünkü şiddetin beslendiği en büyük etken cehalettir.
Eğitim ve şiddet aynı karede barınamaz. Oysa Türkiye’yi sadece kadınlar ve anneler normalleştirebilir. Yeter ki bunun gerekliliğine inansın. Kendi potansiyelinin de farkına varsın. İnce zekası, yumuşak yüreğiyle yeniden örer toplumsal yargıları da.. Kendi senaryosunda annelik, adeta toplum mühendisliğidir. Soğuk suyla sıcak suyu karıştırırken ziyan etmeden tam dozunda yeniden üretir, değer katar.
Hızlı yaşam ve popüler kültür kimi zaman anneliğin bilgeliğini de yaralıyor. Annelerin hoşgörüsü ve tahammülü arttığında belki de toplumdaki zihinsel gettolarımızı yıkabileceğiz. O zaman gerçek yaşamda özne olmayı başarıp, kendi ülkemizden de siyaset yaptırmayacağız. Son yıllarda yaşadıklarımıza baktığımda zaman zaman pusulasız bir gemide fırtınaya yakalanmış hissine kapılıyorum…
Bizim toplumumuzda annelik tanımı çok özeldir. Bizim kültürümüzün, geleneklerimizin derinliğini yansıtır. Hangi anne çocukları için dua ederken cümlenin başına “Tüm çocuklarla birlikte” ifadesini eklemez? Sadece kendi doğurdukları için değil, doğasından gelen anaçlıkla tüm çocuklar için ellerini duaya açar.
Bir yandan da; toplumun genel eğilimi, mağdur görüneni haklı bulma yaklaşımıdır. Bu zafiyet toplumdaki ilişki dengemizi de altüst edebiliyor.
Ne hikmettir bilinmez, fazla akıllı, özgüveni yüksek, duruşu net, eğilip bükülmeyen, üretkenliğe odaklanmış kadından ürkülür. Daha kolay manipüle edilen, şekillendirilmesi zor olmayan kadınların artması içten içe arzu edilir.
Sadece –mış kültürüyle, suyu idare etmekten başka endişesi olmayan anneler kısırdöngümüzü daha da artırmaktadır…
Bugün isimsiz kahramanların, annelerin günü. Önce küçücük cüsseli ama dev yürekli cefakâr anneme, sonra da hayatımın en büyük iki macerası kızlarıma; bana en büyük hazzı, anneliği yaşattıkları için teşekkür ediyorum.
Bütün annelerin Anneler Günü kutlu olsun.
Sevgiyle…