Çok yorulduğum ve kızlarıma söylenmeye başladığım zamanlarda eşim sıklıkla bana mırıldanır :
“ Hayattan rengi çıkar, geriye neyi kalır ki?”
Gerçekten o zaman sakinleşip yaşamın renklerine odaklanıveririm.
Bu sabah aklım bütün çocukların gülüşlerinde asılı kaldı.
Sonra bize gelip dediler ki:
Hayal kurmayın. Niye kabul ettik?
Dediler ki :
Sesli gülmeyin. Niye kabul ettik?
Şarkılar yankılanmasın sokaklarda. Niye sustuk ki? Niye kabul ettik?
Biz sessizce kabuğumuza çekilecekken bizim kabuğumuza çocuklarımız geliverdi. Cepleri hayallerle doluydu. Hepsi sihirlerde birer ustaydı. Bizlere küstüğümüz gülüşleri, unuttuğumuz hayalleri, yeniden düş kurmayı öğrettiler. Çünkü onlar pes etmeyi, umutsuzluğu, gönül yorgunluğunu hiç tanımıyorlardı…
Onlar Alice Harikalar Diyarı’nda nereye gideceğini kestiremeyen Alice’le hedef koyup, kaplumbağa ile kararlılığı ve azmi öğreniyorlardı.
Güneşin her sabah yine yeniden doğma kararlılığıyla her güne, umutla ve heyecanla başlıyorlardı. Yorgun olan, korkak olan ve başarısızlığa tahammülü olmayan bizim yüreklerimizdi.
Lakin çok geçmeden biz onlara bulaştırdık; güvenmemeyi, korkmayı, fazla umut etmemeyi, beklentiye girmemeyi.. Ne varsa eteğimizde bolca koyduk önlerine; grileşsin, tozpembe kalmasın istedik dünyaları..
Oysa onların fabrika ayarlarında grilikler yoktu. Onlar bolca umutla, neşeyle yoğrulmuştu. Bizim öğrenilmiş çaresizliklerimiz, gelgitlerimiz bizzat bizim tarafımızdan sevk ediliyor genç, körpe beyinlere..
Nerden mi çıktı şimdi bu yüzleşmeler?
Son günlerde, üniversite giriş sınavının ilk aşaması olan YGS’nin sonuçları üzerinde yorumlar yapılıyor. Çocukların gereken sorumluluğu almadığından dem vuruyoruz. Bu YGS ve LGS çocuklarımızın bütün geleceğinin ipoteklendiği ve kaderlerinin belirlendiği sınavlar olarak görülüyor. Son 5 – 6 yıldır Milli Eğitim Bakanlığı’nın daha çok çocuğumuzu liseden mezun ettiğini ama mezun olan bu çocuklarımızın akademik başarısının giderek düştüğünü çoğumuz görüyoruz. Akademik başarımızda geriye doğru bir hızlı iniş var. Biz bunu kabul etsek de, etmesek de..
Bu sonuçların tek muhatabı olamaz. Sadece çocuklar, okullar, öğretmenler, veliler değil, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve YÖK’ün de bu bütünün içinde yer alması gerekiyor.
Öğrencilik yıllarımdan beri ve eğitimci bir ailenin çocuğu olmamdan dolayı en hassas olduğum husus Türkçe bölümüdür. Bu yıl Türkçe bölümünde sınava giren ve lise son sınıf öğrencisi olan 856.159 kişi kendilerine sorulan 40 Türkçe sorusundan ortalama sadece 15.9’ una cevap verebilmiş. Bu altı çizilip ivedilikle masaya yatırılacak bir konu değil midir?
Sadece Türkçe değil, sınavın diğer bölümleri de (matematik, sosyal bilimler, fen bilgisi) hiç farklı değil.
Hani hep sıklıkla söyler olduk ya : “Doların dengesiz ateşi her şeyi, bütün fiyat dengelerini etkiledi.”
Gerçekten de arz-talep fiyat dengesini altüst etti. Kök nedene baktığımızda dışarıya ne kadar bağımlı bir ekonomi kurgularsak, bu sonuçları almamız da kaçınılmaz oluyor. Sanayimizin tüm girdileri dışarıdan sağlandığında kurdaki oynaklık da maliyetleri anında değiştirebiliyor. Bunun yansıması fiyatlar oluyor.
Günümüzde bunun çözüm denklemi, katma değer üretmek ve dolayısıyla dışa bağımlılığı azaltmaktır. Bunu hepimiz biliyoruz. Bunu gerçekleştirecek inovatif beyinlere, yaratıcı gençlere gereksinimimiz var.
Bu iklimi sağlayabilmek için şiddetle fen, matematik bilen, yorumlayan analitik zekâyı yaygınlaştırmamız gerekiyor. Bunu yine bizler yapabiliriz. Dışarıdan biri bizim sorunumuza derman olamaz.
Bizler eğitim sistemimizi anlık doğrularla, popülist politikalarla şekillendirdiğimizde gelecekteki Türkiye resmini eksiltiyoruz.
Acı ama gerçek olan; çok ama çok az sayıda çocuğumuzu temel matematik ve fen bilgisi ile donatabiliyoruz. 12 yıllık zorunlu eğitim sistemimizde ezici çoğunluk maalesef bu temel bilgilerden yoksun olarak liseden mezun oluyor.
Gün geçtikçe kara deliğimiz büyüyor.
Güneşin tutulduğu sabah vakitlerinde YGS sonuçlarına dair makaleleri okuyordum. Güneşe bakarken hemen aklıma “geriye ivmelenen eğitim momentumunun düzelerek eğitim eşitsizliğinin giderilmesi ve sadece kendi çocuklarımın değil, tüm çocuklarımızın aydınlık geleceğe uyanması” dileği geldi. Sonra kendime kendim de güldüm!
Demek ki o saatlerde ben de akıl tutulmasına yakalanmıştım. Nelerden medet umuyordum..
Kim bilir belki aynı dileği sizler de dilerseniz, gerçekleşebilir. Ne dersiniz?
Keyifli pazarlar.