Siyonist İsrail açısından Ortadoğu sadece petrolden ibaret değildir, aynı zamanda su demektir.
İsrail’in “ kutsal toprak” haritasının Nil ve Fırat nehirleri arasında uzandığı bu konulara eğilen herkesin malumudur. Yahudi devletinin bu kutsal harita vizyonuna paralel olarak bir de su vizyonu vardır. Nil, Fırat ve bu ikisinin arasındaki su kaynakları Siyonist hareketin başından bu yana İsrail liderlerinin başlıca hedefleri arasında yer alır.
Dönemin Dışişleri Bakanı Şimon Peres Ortadoğu’yu tanımlarken, oily lands (petrollü topraklar) holy lands (kutsal topraklar) ve watery lands (sulu topraklar) üçlüsünden oluşan coğrafi bir bütünlükten söz ediyordu. Yahudilerin bu coğrafyadaki mücadeleleri Eski bir Tevrat rüyası ve bunu gerçekleştirmek üzere sinsice ve adım adım ilerliyorlar.
Yahudilerin Ortadoğu’daki su mücadeleleri; eski bir Tevrat rüyasıdır. Tevrat’ın Yeremya 46:10 ve İşaya 29:25-26 numaralı bölümlerine gönderme yaparak, “Yahudi Tanrısının kafir Fırat halkına girişilen bir savaşta Yahudilerin koruyuculuğunu üstleneceği, savaşı ise bu kafir halklar için Tanrı’nın bir gazabı olacağı” şeklindeki inanç rol oynar.
Haritada diğer bir önemli ayak Nil Nehri’dir. İsrail’in 1967’de işgal ettiği Sina Yarımadası’nı , 1978’de Camp David barışı ile Mısır’a geri verildiği düşünenler olabilir ama İsrail Nil’den hiç vazgeçmiş değildir. Şimdilik sadece zamana oynuyor. Daha açık bir ifadeyle Irak- Suriye ve Türkiye yoğunlaşmış durumda. Buraları hal yoluna konursa Mısır nasılsa çözülür.
Mısır’da iki yıl evvel yapılan darbe, Mısır’ı yeterince izah ediyor. Camp David barışında İsrail, Sina Yarımadası’nı Mısır’a iade ederken Sedat’tan yılda 800 milyon metreküp Nil suyunun Necef Çölü’ne aktarılmasını istemişti. Enver Sedat iç baskı yüzünden İsrail’in bu isteğini reddetti.
İsrail bu kez “Nil’i köklerinden” kontrol altına almaya karar verdi ve İsrailli mühendisler, Nil’in akışının %83’ünü denetleyen Etiyopya’ya baraj yapımı konusunda yardımcı olmaya başladılar.
Etiyopya ile İsrail arasındaki dikkat çekici dostluk, İsrail’e gerektiği takdirde, Mısır ve Sudan’ı susuz bırakma imkânı vermektedir. Bu dostluk nasıl kuruldu ayrı bir soru.
Sonuç olarak Arap Baharı bir tezgâhtı. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Ardından Şam rejiminin zulmünü dünyaya “iç savaş” diye pazarladılar. Sonra bölgeye bir cambaz buldular, DEAŞ. “Cambaza bak !” numarasını da yutturdular.
ABD, DEAŞ bitti demişti ama misyonumuz bitmedi. Nedir o misyon? Obama Suriye’de en az sekiz yıl süren bir savaş planlıyor demişti Trump ve eklemişti: “Bu aptallığı sonlandıracağım.” Oldu mu?
2011’den beri devam eden Suriye savaşını İsrail için DEAŞ’ı bahane ederek derinleştirmek istiyor. İşin aslı şu ki, hiçbir şey bizim gördüğümüz gibi değil.