Yakın geçmişte meydana gelen önemli siyasal ve toplumsal olayların dikkat çeken önemli bir bölümü İslam ve Müslümanlarla ilgili tartışmalara konu olmuştur. Mesela İran İslam Devrimi, Filistin sorunu, Arap-İsrail anlaşmazlığı, Sovyet-Afgan Savaşı, Amerika’nın Afgan işgali, Rus-Çeçen Savaşı, Yugoslavya’nın dağılmasının ardından ortaya çıkan iç savaş ve Bosna katliamı, ABD’nin Irak’a ve Afganistan’da Taliban’a saldırması, Libya’nın parçalanması, Mısır’da gerçekleştirilen askeri darbe, Pakistan ve Yemen’de iç karışıklıklar, Suriye’nin iç savaşa sürüklenmesi, Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimi, Afrika’da çatışmalar…
Bütün bu nahoş olaylar dünyaya sunulurken İslamı mahkûm etmek Doğu ve Batı medeniyetleri üzerinden bir hesaplaşmayı vurgulamak ekseni üzerinden yürütülüyor. İslama saldırı soğuk savaşın bitmesiyle başlar diyebiliriz. Soğuk savaş döneminde kırmızı kuvvetler yani-Rusya başta olmak üzere Doğu Bloku, Nato güçleri tarafından düşman kabul edilirken soğuk savaş sonrası yeşil kuşak yani İslam ve İslam dünyası ‘düşman’ kategorisine sokuldu.
İslam-Batı ilişkileri tarihinin teyit ettiği bir nokta var: İki medeniyetin birbirleri hakkında algı ve tasavvurları, aynı zamanda kendilerinin de aynada birer yansıması. Bir “öteki” olarak kurgulanan İslam algısının arkasında Batı toplumlarının farklı dönemlerde öne çıkan tasavvurları, korkuları, öncelikleri, hayalleri, hesap ve çıkarları yatıyor. Aynı şey İslam dünyası için de geçerli. Batı merkezciliğe ve sömürgeciliğe çıkmak adına üretilen ben-merkezci tepkiler, ne İslam ahlakı ve düşünce geleneğiyle, ne de Müslüman toplumların bugünkü gerçeğiyle uyum içinde.
Batı’yı Müslümanları ötekileştirdiği için eleştiren kişilerin aynı hatayı işleyerek monolitik, indirgemeci ve hasmane bir Batı algısı geliştirmesi çağımızın ironilerinden birisidir. Eksik ve yüzeysel bilgilere dayalı olarak inşa edilen ve siyasi, ideolojik bir araç olarak kullanılan Batı imajı zaten kısıtlı ve sorunlu olan iletişim imkanlarını ortadan kaldırmakta ve yeni husumet ve çatışmalara zemin hazırlamaktadır. Asıl tehlikeli olan, Batı’yı bir günah keçisi ilan edip İslam dünyasının kendi sorunlarını ötelemek ve onlarla yüzleşmekten vazgeçmektir. (İ.Kalın. Ben Öteki ve Ötesi. İnsan yay.)
Ancak… Son zamanlarda Batı’da yaygınlık gösteren İslam karşıtlığını anlamaya çalışırken sömürgecilik üzerinde ısrarla durmalı diğer taraftan Batı’nın ciddi bir kafa karışıklığı yaşadığını da anlamalıyız. Son otuz kırk yıldır İslam ülkelerinde vuku bulan bütün olayların altında Batı’nın çıkar ilişkileri yatıyor. Ama daha yakın zamanlarda Ortadoğu’daki gelişmelerde Batı’nın sergilediği ikiyüzlülük gün gibi aşikârdır. “Ortadoğu baharı” yutturmacası altında Libya parçalanırken, Mısır’da askeri darbe teşvik edilmiş, Suriye iç savaşa sürüklenmiştir. Batı, Mısır askeri darbesine darbe diyememiş, Suriye iç savaşını da körüklemiştir.
15 Temmuz’da Türkiye’de denenen darbe girişimi başarısız olunca Batı adeta üzülmüştür. Demokrasi ve insan haklarından taviz vermediğini, veremeyeceğini her fırsatta ilan eden Batı, Mısır, Suriye ve son olarak Türkiye’de vuku bulan olayları hiç olmamış gibi karşılamıştır. Dolayısıyla Batı dünyasında her geçen gün artan İslamafobi, aslında Batı’nın çirkin yüzünü kamuflaj için kullanılmaktadır. Bütün bu gerçekler ortadayken yine de İslam dünyası bir iç hesaplaşmayı muhakkak yapmalıdır. Türkiye, bu hesaplaşmayı yapabilecek en doğru ülkedir.