Prof. Dr. Fuat Sezgin dünyanın en önemli bilim tarihçisidir. O liseden sonra mühendislik okumak ister. Ama kader, onun bilim tarihçisi olması için yollarını kurmuştur bile. Hoca, “1943 yılında akrabalarımdan biri beni Edebiyat Fakültesi’ne götürdü. Halbuki ben mühendis olma sevdası peşindeydim. Bana ‘seni onun seminerine götürmek istiyorum’ dedi. Ben de “gidelim” dedim ve o büyük âlimin seminerine gittim. O gün o büyük âlim beni adeta büyüledi.
Ben artık mühendis olmayı veya başka bir mesleğin peşinde koşmayı kafamdan çıkardım. O büyük âlimin talebesi olmayı düşünüyordum. Kayıt zamanı geçmişti ama gecikmeli de olsa, dekana gittim. Bir şans eseri dekanın odasında bulunduğum sırada o büyük âlim de odaya girdi. İri yarı bir adamdı. Durdu. Dekanla konuşmamı bekledi. Dekan ona “Oo… Ritter Bey…dedi” Hoca bana şöyle bir baktı, “Galiba bu benim dünkü seminerimdeydi” dedi.
Bana, “Gelin biraz konuşalım. Çok zor bir şeye talipsiniz. Arapça öğrenmelisiniz. Ben de zor bir hocayım. Benim talebelerim hep benden kaçar biliyor musunuz?”dedi. “Biliyorum, bana bunları anlattılar. Ben bunlara rağmen bu tehlikeye girmek istiyorum” dedim. Güldü, “peki” dedi. Böylece onun talebesi oldum. Hellmut Ritter, büyük Avrupalı oryantalistlerin belki en büyüğü idi. Bu büyük oryantalistler arasında farklı bir tipti, beni çok etkilemişti.
Fuat Hoca altı ay içinde Arapçayı öğrenir. 1960’ta askeri darbe olur. 60 darbesinden sonra askeri yönetim, üniversitelerden bir kısım öğretim görevlilerini uzaklaştırır. Bunlar 147’ler olarak bilinir. Üniversiteden uzaklaştırılanlardan biri de İstanbul Üniversitesi’nden Fuat Sezgin hocadır. Hoca Almanya’ya gider ve 1961 senesinde Frankfurt’ta Gothe Üniversitesi’ne girer. Almanya’ya hicretinden iki yıl sonra Bilimler Tarihi Enstitüsü’ne geçer. Orada yeni bir doçentlik yapar. Bir sene sonra bilimler tarihi profesörü olur.
İstanbul’da başladığı “İslam Bilim Tarihi’nin ilk cildini 1967 yılında yayınlar. Yaklaşık 60 yıldır üzerinde çalıştığı bu kitabın en son 14. Ve 15. Ciltleri matbaadaydı. Eserin tamamı 18 cilt olup, hoca 2018 yılında vefat etmeden önce 17. cildi yayımlanmış ve 18. cildi hazırlanıyordu.
Bu eseri meydana getirmek için 60 ülkenin kütüphanesinde incelemeler yaptı, araştırmalarda bulundu. Bu araştırmalar esnasında yaklaşık 400 bin cilt yazma eser inceledi. Kendi gayreti ve birikimiyle 45 bin ciltlik bir kütüphane kurdu. İslâm bilim tarihine hakim olabilmek ve tarihin derinliklerinde yazılmış eserleri okuyabilmek için 27 dil öğrendi. Günlük çalışma saati ortalama 13-14 saat olup her yıl yeni bir dil öğrenmiştir. “Üniversitede öyle yoğun çalışıyordum ki, Frankfurt’ta yaşadığım kasabanın 17 yıl boyunca gündüz halini göremedim” diyor Fuat Hoca.
Fuat Sezgin Hoca bir röportajında “Doğu olmasaydı, Batı olamazdı” diyor. Ben şu neticeye vardım: “Müslümanlar M.7. asırdan itibaren bilimleri Yunanlılardan, Hintlilerden aldılar. Müslümanların bir meziyeti vardı. O alışlarında Hıristiyan olsun, Yahudi olsun, ne olursa olsun insanları hocaları olarak kabul ettiler. Müslümanlar onlardan süratli şekilde öğrendiler. İki yüz yıl sonra Müslümanlar bu ilk merhaleyi, yani başkalarından almayı geride bırakarak yaratıcı olmaya başladılar. Hatta Müslümanlar onlardan bilgiyi alırken, hocalarının faziletlerini hiçbir zaman unutmadılar, onu söyleyeyim. Müslümanlar evvela yaratıcı oldular. Bu 800 yıl sürdü. Miladi 850 yılından itibaren, 16 yüzyılın sonuna kadar Müslümanlar ilimde mütemadiyen yeni şeyler keşfettiler. Yeni ilimler kurdular, eski ilimleri geliştirdiler ve ileride kurulacak bazı bilimlerin temellerini attılar. Bir Müslüman iyi şartlar içerisinde çok iyi çalışabilirse, çok büyük neticelere varabileceği inancı var bende. Bugün Avrupa’da gelişmiş olan yeni bilimlerin kısmen temellerini attılar. Hayır! Biz geriliğimizin sebebini yanlış olarak dine bağlarsak da, ben dini himaye etmiyorum, ben tarihi bir hakikati müdafaa ediyorum. Aksi takdirde biz kendimizi tamamıyla kafamızı kuma sokmuş bir devekuşu haline gelmiş oluruz.”