Âlem tümü ile, yalnızca Âdem içindir. Çünkü idrak sadece Âdemde. Âyetler, ilâhi güçlerin Âdeme secde ettiklerini bu sebeple vurgular. Tasavvuf şu sözün üzerinde durur: Beni âdem yoktur, beni idrak vardır. Kısacası, adem yoktur, idrak vardır.
Âdemi kesret içinde, yani teker teker bireyler halinde alırsak, idrakin de teker teker kişilere göre derecelendiğini kabul etmemiz gerekir. Basit idrakten, kemal idrakine doğru bir sıralama… Kemal sahibinin idrak bakışı,’ feraset bakışı’ deyimiyle anlatılır. Feraset akışı, olayları hikmetleriyle beraber ve çok yönlü gören keskin bakış demektir.
Yüce Kur’an’da, Hicr süresinin 75.’ci ayetinde” elbet burada keskin anlayışlar için birer alamet var” anlamında buyrulur ve ferasete işaret edilir. Kemal ehli bu bakışı şöyle tanımlar: “ Feraset, kalbin üzerine düşen manadır.”Yani gerçeğin,hayatiyet içinde ve gönül kıvamında ifade bulmasıdır. Ferasetin karşısında nefsi ihtimallerine yer yoktur. Feraset bakışı, bu kudreti ile, kendisine ters düşen tüm çarpık yansımaları etkisiz kılar. Daha doğrusu, çarpık yansımaların dahi ‘tam’ı anlamak için kullanılan eksik fırça darbeleri olduğunu bilir ve öylece değerlendirir. Evet değerlendirir, çünkü Allahın israfı reddeden ilminde abes yoktur. Her yanlış, hatta her inkâr, Ademin binbir görüşünden biri olarak, tevhitteki Allahı işaret eder.
Feraseti kuvveti veya zayıflığı, imanın kuvvetine bağlıdır. İmanlı, Allah nuruyla bakar ve eşyayı ve eşyanın hareketinden doğan olayları Allahı gösterdiği yerlerden seyreder. Onun için de, halkın gönlü üzerinde konuşur. Halkın eğilimleri, halkın arzusu, halkın zevkleri istikametinde hareket eder. Bu noktada, İslâm tefekkürünün hayat verdiği bir sözü tekrarlamalıyız: Halkın yüzü Hakkın yüzüdür, halkın sözü Hakkın sözüdür!
Neden? Çünkü, birlikte edilen duanın daha makbul oluşundaki hikmetin de doğruladığı gibi, Ademin tevhid bakışına, halkın bakışıyla yaklaşılabilir. Halkın sağduyusu, bireyin eğiliminden elbet daha kuvvetlidir. Bundan dolayıdır ki, halk iradesine dayalı devlet idaresi daha iyi işler. Kur’an’da pek çok ayetin istişareye önem vermesinin, pek çok hadisin halkın görüşünü almayı tavsiye etmesinin bir hikmeti de budur.
Halk oyu her zaman ferasetle mi kara verir? Hiç mi yanılmaz? Yanılmayan yalnız Allahtır ve her türlü yanılma, Allahın yanılmazlığını vurgulamak içindir.
Halk kitleleri de elbet zaman zaman, özellikle propagandaların; kamu oyu oluşturma şamatalarının etkisiyle yanılabilir. Ne var ki bu yanılmalar çok kısa sürelidir. Halk uzun zaman aldatılamaz.
Bütün halklar derece derece ferasetle bakar. Ama iman sahibi derviş Türk halkının bakışındaki feraset, yakın tarihimiz de şahadet eder ki, çok üstün düzeydedir.
Her türlü planlı dezenformasyonlara muhatap olmuş ve olmaya devam eden bu millet, bunları boşa çıkarmayı iyi biliyor. Buna rağmen yeminli yalan söyleyenler inatla aynı şeyi yapmaya devam ediyorlar. Çünkü,doğrularla yanlışların mücadelesi kıyamete kadar devam edecektir.
Tasavvuf ehlinin unutulmaz bir uyarısı ile bitirelim: Başkasına kuyu kazmadan önce kendi ölçünü al, zira başkası için kazdığın kuyuya sen düşersin.