Dini eserler diyor ki, bütün dinlerin esası aynıdır. Din dünyada birlikte yaşayabilmek için insanların onları var edene bağlılıklarını hissedip uygulamaları için bir talimattır.
İster Hıristiyan, ister Protestan, ister Katolik, ister Budist, ister Müslüman olsun, dinler için Allah’tan gelen mesaj aynıdır. Dinlerin en sonuncusu İslamiyettir. En çağdaşı, en moderni, insanların en kolay şekilde uygulayabilecekleri din İslamdır.
Ancak ne yazık ki, dinimiz son yıllarda ciddi istismarlara uğramaktadır.
Rab diyor ki; “İnsanlık onlara verdiğim dinleri iyice benimsedikten sonra bilimi öğrenmeye yönelecek.”
Bugün yaşamakta olduğumuz dönem bilim dönemidir.
Yeni doğan çocukların dahi neredeyse internet kullanabildikleri bir çağ yaşamaktayız. İcatlar peş peşe gelmektedir. 6 yaşındaki torunum sayılan Alper annesinin telefonunu yürütüp oradan internet aracılığıyla uzaydan oyun indirmektedir. Eğlenmesi için ona alınan tüm oyuncaklar bir kenara atılarak, “Bana Ipad alın” diye yırtınmaktadır.
Bu çağ işte böyle bir çağdır. Onun için dinimizi kullanarak siyasetçilerin söylev vermeleri, medyanın din istismarı yapması halkımızı ve ülkemizi Ortadoğu sınırları dışına taşıyamaz.
“Dinciyim, İslamcıyım” diyen insanların suratlarına baktığımızda bıraktıkları sakalın, kılık ve kıyafetlerinin bir tiyatro olduğunu hemen hissetmekteyiz.
İyi niyetle ılımlı muhafazakârların dejenere edildiğini gördükçe içim acıyor.
Son dönemlerde Osmanlı imajını ön plana çıkarmaya çalışan büyüklerimiz Osmanlı’nın görüntüsünden ziyade öncelikle felsefesini öğrenmeli ve uygulamalıdırlar. Farklı ve çağdaş bir felsefesi olmayan Osmanlı bu kadar büyük sınırlara ve bu kadar uzun yıllara hükmeden imparatorluğun sahibi olabilir miydi?
Osmanlı’nın kadılık felsefesine erişmiş, o dönemin hâkimleri bir karar vermeden günlerce düşünürler, danışırlar ondan sonra karşılarındaki sanıkla ilgili kararlarını tebliğ ederlerdi.
Zamanında kurulmuş İstiklal Mahkemeleri yarım saat süren bir mahkeme neticesinde, bu ülkeye ciddi hizmetler vermiş, bu ülke için her türlü fedakârlığa katlanmış, eğitimli, kültürlü insanları idam etmiş, sonra da onlar şehitlik mezarlıklarına taşınmışlardır.
Bu ikilem ülkemizin hangi anlayış içinde idare edildiğini daha o zamandan anlaşılır biçimde ortaya koymaktadır.
27 Mayıs 1960 darbesi neticesinde Batı’da eğitim görmüş dünyanın takdir ettiği, kılığıyla, kıyafetiyle gerçek bir beyefendiyi simgeleyen Fatin Rüştü Zorlu’yu kafasız, cahil, dünya görüşünden uzak, sadece emri uygulayan hâkimlerin kararıyla idam ettirmiştir bu ülke.
Bu ülkeye gerçekten hizmet eden ve ülke idaresinde en yüksek rütbelere sahip olan büyük siyasetçi ve idarecilerimizin erken bir dönemde vefat edenleri kurtulmuşlar, gerisi ya idam edilmiş ya hapsedilmiş ya da haklarında söylenmedik laf bırakılmamış, bütün yaptıkları hizmetler ağza bile alınmamıştır.