Hayat tarzı son derece modern, seküler dünya görüşüne sahip bir kız arkadaşım, Cemaat’in Işık Evleri’nde barınmış, üniversite tahsili boyunca.
Nedenini sorunca, “Benim tercihim değil, ailem güvenli bulduğu için başka yerde kalmama izin vermedi” yanıtını almıştım.
Fethullaçı çete yıllarca, ışık evlerinde binlerce genç dimağı örgütlemişti.
Bu örgütün ülkeyi nasıl bir uçuruma sürüklediği malum.
FETÖ’nün beli kırıldı ancak tehlikenin geçtiğini sananlar büyük bir yanılgı içinde.
Nitekim, tek işi öğrencilerin barınmasını sağlamak olan Kredi ve Yurtlar Kurumu yetersiz kalınca, 100 binlerce öğrenci, bir bölümü denetimsiz olan öğrenci yurtlarına muhtaç hale getirildi.
Bursa’daki tabloyla konuyu açalım.
Uludağ Üniversitesi’nde yaklaşık 50 bin öğrenci var.
Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun 4 bini kız, 2 bini erkek olmak üzere sadece 6 bin kapasiteli öğrenci yurdu var.
Yani yaklaşık 44 bin öğrencinin bir bölümü özel yurtlarda, bir bölümü de evlerde kalıyorlar.
Üstelik Bursa, hem devlet hem de özel yurt bakımından diğer illerle kıyaslanmayacak raddede gelişmiş bir kent.
Demem o ki, devletin en temel görevi, öğrencilerin eğitim hakkını sağlamaksa, eğitim hakkının temel unsuru da barınmadır.
Devlet bu alandaki görevini savsakladığında, yurtlardan tecavüz ve facia haberleri almaya devam edebiliriz.
Süratla, yurt inşa edilmeli.
————
Facia gelmeden denetimler arttırılmalı
Dershanelerin kapatılmasıyla, dershane statüsündeki kurumların bazıları etüt merkezleri ve kurslara dönüştü.
Çok sayıda özel okul tabelası da dikildi o zamandan bu yana.
Mevzuata ve ruhsata uygun, yasaların çizdiği çerçevede hizmet veren eğitim kurumlarına söylenecek söz yok.
Ancak çok sayıda merdiven altı kuruluşun faaliyet gösterdiği kulağımıza geliyor.
Bursa’da da facia olmaması için, denetimler sıklaştırılmalı.
—————-
Ucuz ölümler diyarı memleketim
“Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın” demiş Albert Camus, sanki bizi tarif eder gibi ve bugünleri görürcesine…
Ya gökdelen inşaatların bozuk asansörlerinden düşerek paramparça, ya Allah’a emanet tabutluğu andıran maden ocaklarında feci şekilde, ya taşkın alanlara dikilen gecekondularda boğularak, ya
hırsız müteahhitlerin yaptığı (!) çürük binalarının altında ezilerek, ya da devlet denetiminde olması gereken yurtlarda çıkan yangınlarda cayır cayır yanarak ölürüz.
Azrail, elin ‘gavuruna’ sıcak yatağında haber verircesine gelirken, bize ansızın baskın yaparcasına kabus gibi çöker.
Ucuz ölümler diyarının facia duvarına bir çentik daha atıldı.
Heyhat!
—————
Çok güzel sözler bunlar
Başbakan Binali Yıldırım, son grup toplantısında bakın neler söyledi:
“Bazı liderler vardır ki, iyisiyle kötüsüyle tarihe derin izler bırakır, bu gökkubbenin altından ebediyete intikal eder. 20. yüzyılın en önemli siyasi aktörlerinden biri de bu anlamda, Fidel Castro’dur. İzlediği yol, belki benimsediğimiz dünya görüşünden farklı olsa da bağımsızlık şiarıyla, ulusu için mücadele eden bir liderdir”
Diri diri yanan körpe bedenler üzerinden bile kamplaşmaya gittiğimiz şu günlerde, Binali Yıldırım’ın bu sözleri, çöldeki vaha kadar değerlidir.
Ayrıca Che’ye eşkıya diyen Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ı da tekzip niteliğindedir.
Teşekkürler Sayın Başbakan…