Bu hayatta her kriz çözümlerini de içinde barındırıyor.
Pandemi kapalı mekânlarındaki kültür-sanat etkinlikleri vurunca, konser, tiyatro ve sinema açık havaya taşındı.
Öyle ya bu virüs denilen illet, sosyal mesafe ve maske kuralına uyulması şartıyla açık havada daha az bulaşıyor.
Ancak çok ilgi gördüğünü duymadım.
Bu yıl ise eski bir izci evini düzenleyerek, adına ‘Ormandaki Kulübe’ ismini verdikleri amfi tiyatroyu andıran bir sahne yaratmışlar.
Şöyle bir manzara hayal edin:
“Katlanır kamp sandalyesinde sırtınızı yaslayarak kahvenizi yudumluyor, kuş cıvıltıları ve ağustos böceklerinin ötüşü eşliğinde, ormana nazır bir oyun seyrediyorsunuz.”
Yani salonların o kasvetli havasında tiyatro izlemeye hiç benzemiyor.
Yıldızların altında bir sanat ziyafeti çekmek isteyenlere önerilir.
Vur Yağmala Yeniden
Genel sanat yönetmenliğine Murat Daltaban, tiyatro müdürlüğüne de Hacer Akbaba atandı.
Yeni ekibin ilk projesi de önceki akşam perde dedi:
Vur Yağmala Yeniden.
İngiliz oyun yazarı Mark Ravenhill’in kara komedi oyunlardan oluşan “Vur Yağmala Yeniden”, 5 episoddan oluşuyor.
Oyunların konuları farklı olsa da, aslında tümü birbirleriyle bağlantılı.
Dün ilk episodun prömiyeri gerçekleşti.
Oyun için ‘yüksek sanat’ ifadesini kullanabiliriz.
İnsanların gündelik olaylara karşı tutumlarından yola çıkarak çelişkilerini ortaya koyan oyun, içinde yoğun bir eleştiri barındırıyor.
1. episodun ilk oyunu olan ‘Dün Bir Olay Meydana Geldi’de, oyuncular seyircilerle yoğun ama abartısız bir diyaloğa giriyor.
Kayıp Cennet ve Cennet Yeniden isimli diğer iki oyunda ise izleyiciler; ‘savaş ve barış’, ‘şiddet ve merhamet’ gibi zıt kavramlar üzerine daha yoğun bir şekilde düşünmeye sevk ediliyor.
80 dakikalık 1. episod, konsantrasyon gerektiriyor.
Zihninizi 1 dakika bile başka bir şeyle meşgul ettiğinizde oyundan kopabilirsiniz.
Küfürlü metin ve ‘cesur’ sahneler ise sanatın geniş sınırları içinde sakil durmuyor.
Ormanda tiyatro keyifli ama…
Ancak izleyicilerin ulaşım taleplerini buradan paylaşmam lazım.
Aracı olmayanlar için oyunların sahnelendiği Balat Ormanı’nda ulaşım sıkıntısı yaşanıyor.
Erken saatlerde sıkıntı olmasa da oyun sonrasında toplu ulaşım aracı bulmak imkânsız.
Balat Ormanı ile Mudanya Yolu arasındaki mesafe de yürüyerek katedilecek kadar yakın değil.
Nilüfer Belediyesi, en azından oyun çıkışlarında Bursaray istasyonlarına araç kaldırırsa, sorun büyük ölçüde çözülür.
87,5 puan ile okul bulamamak
Bugün eğitim konusuna devam edelim.
Veriler yine Eğitim-İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy’dan.
Son yıllarda Anadolu liselerinin yetersizliği nedeniyle, Türkiye genelinde ve Bursa’da on binlerce öğrenci istediği okulda okuyamıyor.
Çünkü öğrencinin ortaöğretim puanı düşük ise ya meslek ya da imam-hatip okuluna gitmek zorunda kalıyor.
Hatta bazen puanınız yüksek olsa bile Anadolu veya fen lisesine gidemiyorsunuz.
Örnek mi?
Bursa’da bir öğrencinin ortaöğretim puanı 87,5.
Yani hayli yüksek bir not ortalamasına sahip.
Bu öğrencimiz Anadolu lisesine kaydını yapmak istiyor.
Ancak o da ne, evine en yakın Anadolu lisesinde, kendisinden daha yüksek puan alan öğrenciler kontenjanı doldurdukları için, kendisi açıkta kalıyor.
Çünkü Anadolu lisesi yetersiz olduğu için, kontenjanları çok sınırlı.
Şimdi 87,5 puan ortalamasına sahip bu başarılı öğrencimizin önünde 3 seçenek var.
Ya imam hatip lisesine, ya meslek lisesine ya da özel okula gitmek zorunda.
İmam hatip ve meslek lisesine gitmek istemiyor ve özel okula kayıt yaptıracak kadar da ekonomik özgürlüğü yoksa ne yapacak?
Eğitim hayatı sona mı erecek?
Bursa’daki okulların türlerine göre dağılımını paylaşarak konuyu netleştireyim.
Bursa’da; 2’si Nilüfer’de, 1’i Osmangazi, Mustafakemalpaşa, Karacabey ve İnegöl’de olmak üzere sadece 6 fen lisesi var.
Yani Bursa’nın en büyük ilçelerinden Yıldırım ile 10 ilçesinde tek bir fen lisesi yok.
79 Anadolu lisesinin olduğu kentte 65 meslek lisemiz, 48 de imam hatip lisemiz var.
Ancak yoğun talebin olduğu Anadolu liselerine giremeyen on binlerce öğrenci mağdur.
87,5 puan almasına rağmen açıkta kalan talihsiz öğrencimiz gibi.