Bir büyükşehir belediyesi, meydan düzenlemesi için ilçe belediyesinden talepte bulunacak ve ilçe belediyesi hayır diyecek.
İlk bakışta büyükşehir ve ilçe belediyelerinin farklı partilerde olduğu anlaşılıyor değil mi?
Peki bu iki belediye aynı partiden ise hadiseyi nasıl yorumlarsınız?
Olup biteni çatlak, kriz, husumet, rekabet gibi olumsuz ifadelerle mi tanımlarsınız?
Yoksa demokrasinin işleyişi olarak mı yorumlarsınız?
“Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Alinur Aktaş’ın Osmangazi Belediye Başkanlığı’na meydandaki Osmangazi Han Heykeli’ni kaldırmak istiyorum diyerek görüş sormasını önemsiyorum. Akıllı Meydan projesine olmaz diyerek Büyükşehir Belediyesi’ne çekincelerini ortaya koyan Sayın Mustafa Dündar’ın tutum ve iradesini daha fazla önemsiyorum. Zira…T1, T2, T3 tramvay hatları, eski stadyumun yıkılması, yeni stadyumun yapılması, yeni stadyumun karşısında hastane yapılması, Beşyol ve Buttim Kavşakları, Dürdane TIR Parkı başta olmak üzere diğer projelerde Osmangazi Belediye Başkanlığı ve meclis devre dışı bırakılırken, Osmangazi Belediye Başkanlığı’nın ve iktidar meclis grubunun sessizliğinden bugün tavır alınabilen pozisyonuna gelinmesi Osmangazi için kazanç olmuştur.”
Nitekim hem Osmangazi Belediyesi’nin görüşünü önemseyerek izin isteyen Alinur Aktaş’ın tutumu, içinde bulunduğumuz dönemde ekmek ve su gibi ihtiyaç duyduğumuz demokrasi bakımından fevkalede değerli.
Hem de aynı partiden de olsalar Büyükşehir Belediyesi’nin talebini yanlış bulduğu için reddeden Mustafa Dündar’ın dik duruşu demokrasi adına umut verici.
İki kent yöneticisi de ileride telafisi mümkün olmayan bir iş yapmamak için demokratik kanalları kullanıyor ve konunun Bursa kamuoyunda tartışılmasına yol açıyorlar.
Yani her şeye rağmen memlekette iyi şeyler de olmuyor değil.
Bina yerine heykel
Ben de aynı yazıda, heykelin Bursa Müftülüğü’ne ait alana taşınmasını önermiştim.
Ayrıca meydana yeniden müftülük binasının inşa edilmesine karşı olduğunu bildiğimiz Ahmet Ağabey de (Emin Yılmaz) aynı öneriyi getirmiş köşesinde:
Heykel, eski müftülük binasının olduğu yere taşınsın.
Yani meydanda tarihi yapıyı kapatacak bina olacağına, heykel olması yeğdir.
Boş yollarda gördüklerim
Büyükşehir Belediyesi ekipleri, sokağa çıkma yasağını fırsata dönüştürerek, kentin birçok noktasında asfaltlama yaptığı için alternatif güzergahları kullanmak zorunda kalıyorum.
Dün Merinos’tan Gökdere’ye kadar olan bölge araç trafiğine kapatıldığı için, Yakın Çevre Yolu’na girdim.
Bir süre ilerledikten sonra, burada da yolun kapandığını gördüm.
Ana caddede çalışma, çevre yolunda çalışma…
Yani asfaltlamadan kaçış yok.
Yollar boşken bile can sıkıyor ancak bitince sefasını süreceğiz umarım.
Bu arada boş yollarda ilginç hadiselere de tanık oluyoruz.
Mesela otostop çeken insanlar.
Bunlar sokağa çıkma yasağından muaflar mı, yoksa yasak mı delmişler anlaşılmıyor.
Ancak yasaktan muaf olanların toplu taşıma aracı bulmakta zorlandıklarını duyuyorum.
Bomboş yolda, üstelik polis kontrol noktasında kaza olur mu demeyin?
Ben tanığım.
Acemler’de bir araç, 10 km hızla gidilen polis kontrol noktasında, nasıl becerdiyse önündeki araca çarptı, iyi mi.
Polis de kontrolü bırakıp, kazayla ilgilenmek zorunda kaldı.
Köy evlerine talep patlaması
İnsanlar artık beton binaları değil, doğayla iç içe olan bahçeli evleri tercih etmeye, birkaç dönüm tarla satın alıp ekip biçmeye özenmeye başladı.
Bu süreç daha ne kadar devam eder, kapitalizm insanların endüstriyel ürünlere olan iştahını kabartacak formüller bulur mu çok emin değilim.
Ancak dönem, doğal yaşam dönemi.
Eskiden yüzüne bile bakılmayan köy evlerine olağanüstü bir ilgi olduğunu duyuyorum.
İnsanlar özellikle kent merkezine yakın köylerde ev satın alıyorlarmış.
Alın size salgının bir faydası daha:
Tersine göç!