Olay Gazetesi Bursa

Varoluş mücadelesinde Milli Cephe’nin tam vaktidir

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dediği gibi bu krizin faili Türkiye değil. Ayrıca zaten kriz de bugün patlak vermiş değil. Kökü Hakan Fidan’ın gözaltına alınmak istendiği güne dayanan, 17-25 Aralık’ta gün yüzüne çıkan, 15 Temmuz’da ise kesin olarak deşifre olan ABD’nin Türkiye’yi  Suriye ve Irak gibi istikrarsızlaştırma, mümkünse  bölme planın son hamlesidir vize uygulaması. FETÖ, bu projenin […]

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dediği gibi bu krizin faili Türkiye değil.

Ayrıca zaten kriz de bugün patlak vermiş değil.

Kökü Hakan Fidan’ın gözaltına alınmak istendiği güne dayanan, 17-25 Aralık’ta gün yüzüne çıkan, 15 Temmuz’da ise kesin olarak deşifre olan ABD’nin Türkiye’yi  Suriye ve Irak gibi istikrarsızlaştırma, mümkünse  bölme planın son hamlesidir vize uygulaması.

FETÖ, bu projenin sadece yerel taşeronudur.

Yani FETÖ ile mücadele aslında ABD ile kavga etmek, ABD ile mücadele etmek FETÖ’yü temizlemek anlamına geliyor.

 

***

Sadece FETÖ mü?

Hükümetin çözüm sürecini elinin tersiyle itip PKK ile kararlı ve topyekun bir mücadeleye girişmesi de aslında üstü örtülü bir şekilde ABD ile savaşması anlamına geliyordu.

Düşünün sınırlarınız içinde askerinizi, polisinizi şehit eden, bölgede öğretmenlerinizi katleden, metropollerinizde bombalar patlatıp yurttaşlarınızı öldüren bölücü örgütün Suriye’deki şubesine TIR’larla silah desteği veriyor ABD!

O halde sadece PKK ile  mücadele etmiyor, ABD ile de dolaylı yoldan savaşıyor Türk ordusu.

 

***

 

Vize hadisesi artık ABD’nin Türkiye ile ilgili niyetini apaçık ortaya koydu.

Dünyada hiçbir ülke, kendi vatandaşı bile olmayan bir konsolosluk çalışanının  gözaltına alınmasını gerekçe göstererek, müttefiki olan ülkenin vatandaşlarına kapılarını kapatmak gibi bir çılgınlık yapmaz.

O halde ABD, vize uygulaması üzerinden Türkiye’ye mesaj veriyor:

FETÖ ile mücadeleyi bırak, PKK ile savaşma, İran ve Rusya ile ittifak kurma, Suriye’de YPG’yi rahat bırak, Kuzey Irak Kürtlerinin bağımsızlık talebine karşı çıkma.

Türkiye’nin ABD’nin bu taleplerine kesin olarak boyun eğmeyeceğini biliyoruz.

O halde ABD, üzerimize daha çok abanacak.

 

***

 

17 ve 25 Aralık’ta başarısızlığa uğrayan, 15 Temmuz’dan da mağlup çıkan ABD’nin önümüzdeki günlerde şunları yapması işten bile olmayacak:

-Önce iktisadi yönden sıkıştırmaya çalışıp, ekonomik kriz çıkartmaya çalışacaklar.

-Ekonomik kriz veya durgunluk döneminde Gezi tarzı bir ayaklanmayı başlatmayı planlayacaklar.

-Ülkemizdeki Suriyeli göçmen karşıtlığını körükleyerek provokasyon yaratmayı deneyecekler.

-Etnik ve mezhepsel farklılıkları kaşıyarak Alevi-Sünni, Kürt-Türk çatışmasını tasarlayacaklar.

 

***

 

ABD’nin neler yaptığı ve neler yapacağı artık çok belli.

Peki biz ne yapmalıyız?

Meseleye serinkanlı  yaklaşmakta  fayda var.

Tabii  bu, varoluş anlamına gelen mücadelede, kurbanlık koyun misali başımızı keskin bıçağın önüne uzatmamızı gerektirmiyor.

Ancak ekonomisi üretime dayanmayan, tarımı günden güne  dışa bağımlı hale gelen, sermaye birikimi yetersiz, savunma sanayisi emekleyen, teknolojik  alt yapısı olmayan bir ülkede yaşadığımızı da unutmamamız gerekiyor.

Bu nedenle, ABD ile körü körüne kavgaya tutuşmak  yerine sorunun çözümü zamana yaymak ve ilişkileri yumuşatmak denenebilir.

Ne va ki bu tam olarak Türkiye’nin elinde değil büyük ölçüde ABD’nin elinde.

Eğer ABD, Türkiye ile savaşmaya kararlıysa, o halde biz ne yapmalıyız sorusu daha da kritik hale gelir.

 

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan, nicedir ABD’nin Türkiye’yle ilgili planlarını bildiği için farklı ittifaklar içine girdi.

Rusya’nın ardından İran ile yakınlaşması dış politikamızda tarihi bir dönüm noktası olduğu gibi ABD’ye de çok net bir mesajdı.

Zaten vize uygulaması da Erdoğan’ın İran gezisinden birkaç gün sonra patlak verdi.

Erdoğan’ın önümüzdeki günlerde yeni ittifak arayışlarına daha tanık olacağız.

Ancak ABD gibi süper güce karşı içte de birliği sağlamalı Erdoğan.

İçteki birliği de yüzde 50’nin desteğiyle sağlayamazsınız.

Çünkü karşınızda yüzde 50’lik bir karşı blok var.

O halde içinde bulunduğumuz zaruriyet gereği tüm farklılıkların bir kenara bırakarak, yurtseverlik paydasında birleşmeliyiz.

Bu cephede kimler olabilir:

Sosyal demokratlar.

Ülkücüler.

Kemalistler.

İslamcılar.

Kürt kuyrukçuluğu yapmayan yurtsever sosyalistler.

Ayrılıkçı olmayan vatanına bağlı  Kürtler.

ABD tehdidine karşı bu kesimlerin Milli Cephe’de buluşması, büyük ölçüde Erdoğan’ın elinde.

Yüzde 50’yi ötekileştiren, yaşam tarzını tehdit eden söylemler bırakılmalı, toplumun farklı kesimlerini kucaklayan politikalar hızla hayata geçmeli.

 

***

Mesele artık AK Parti’nin iktidarda kalması veya Erdoğan’ın başkan olmasının çok ötesine geçmiş, Türkiye’nin beka sorununa dönüşmüş durumda.

O halde Türkiye’nin denk güçlerinin Milli Cephe’de buluşması artık zaruri hale gelmiştir.

Ya var olmaya devam edeceğiz ya da yok olacağız!

 

————————-

 

CHP’den yanıt var

 

CHP ile ilgili dünkü kulis yazıma itiraz geldi yine CHP’den…

Ne yazmıştım:

Şadi Özdemir, çeşitli nedenleren dolayı aday olmayabilir.

Özdemir’e sadece 2 ilçeden destek var.

İl’den gelen itirazı iki başlıkta özetleyebilirim.

Özdemir, aday olabilir.

Özdemir’e sadece 2 ilçenin destek verdiği iddiası doğru değil.

Özellikle ilçelerden destek iddiasının dayandığı tez şu:

İlçe başkanları ilçe delegelerinin iradelerini yüzde yüz belirlemez.

Yani mesela Osmangazi İlçe Başkanı İsmet Karaca’nın Şadi Özdemir’i desteklememesi, Osmangazi delegelerinin tutumunda belirleyici değil.

Veya Nilüfer, ya da Yıldırım…

Özellikle Nilüfer’de değişken bir yapıya vurgu yapılıyor.

Bugün de bu iddiaları paylaşmış olayım.