X firması düşük ücretli masa başı çalışacak eleman alacak.
Bir kişinin alınacağı işe binlerce üniversite mezunu başvuru yapıyor.
Y firması, asgari ücretin biraz üstünde maaşla çalıştıracağı büro elemanı için ilana çıkıyor.
Açlık sınırının bile altında ücretin verileceği iş için, 4 yıllık üniversite mezunu yüzlerce genç kuyruğa giriyor.
Z firması dolgun maaşla kaynak operatörü, CNC operatörü, forkliftçi istihdam edecek.
Arayan, soran yok!
Son yazılarımda sıkça Bursalı sanayicilerin kalifiye eleman sorununa değiniyorum.
Çünkü, sorun gün geçtikçe derinleşiyor.
Kalifiye eleman açığının temel nedeni, masa başı işlere yoğun talep olması hiç kuşkusuz.
Ancak toplumdaki bu yanlış algıyı değiştirmenin yolu mesleki ve teknik eğitimi teşvik etmekten geçiyor.
Köy enstitüleri yaşatılsaydı, bugün Bursalı sanayici kalifiye eleman arar mıydı?
Milli Eğitim Müdürü Serkan Gür ile yaptığımız söyleşinin ana konusu da mesleki ve teknik eğitimdi.
Gür, mesleki ve teknik eğitimi Bursa’da geliştirmek için Tarihi Tophane Protokolü’nü hayata geçireceklerini söyledi, her OSB’nin içinde bir meslek lisesi açacaklarını kaydetti.
Söyleşiyi okuyan geçmiş dönem Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker aradı…
“Mustafa Bey, Bursa yıllar sonra aradığı Milli Eğitim müdürünü bulmuş. Aman bu Milli Eğitim müdürümüze sahip çıkalım ve değerini bilelim. Mesleki eğitimle ilgili yapacakları çok değerli. Ben de belediye başkanlığım dönemimde, kalifiye eleman konusunda sanayicilerle işbirliğini çok önemsiyordum” diyen Saker, Hollanda ve Almanya’dan örnekler verdi:
“Hollanda’da bir kente gittik. Marul tarlasında kızlı, erkekli çocuklar çalışıyordu.Meslek lisesi öğrencisi olan çocuklar marulun yetiştirilmesinden, ambalajlanmasına kadar tüm aşamalarında bulunuyorlarmış. Almanya’da meslek okulu öğrencileri hem okuyor, hem de lokantalarda garsonluk yapıyor. Sanayi firmalarımızda kalifiye elaman bulunamazken, üniversite mezunlarımız işsiz. Ben gençlere, üniversiteye değil, meslek liselerine girmeyi öneriyorum.”
Saker’in bir önerisi de Milli Eğitim Müdürü Serkan Gür’e:
“Bursa’da OSB’lerin içinde yapılacak meslek okulları, uygulamalı olsun. Çocuklar hem okusunlar, hem de çalışsınlar.”
Erdem, isim vermeden köy enstitülerinin, kent versiyonunu işaret ediyor aslında.
70 yıl önce, ideolojik nedenlerle kapatılan köy enstitüleri modelinin, bugün mumla aranması ibretlik bir hadise değil midir?
Sur, küllerinden doğuyor
Tarihçiler, çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapmış Diyarbakır’ın tarihinin M.Ö 7000’lere kadar dayandığını söyler.
Diyarbakır Kalesi ve surları ise, tarihi kentin en önemli sembollerindendir.
Sırasıyla Roma, Bizans, Abbasi Mervani, Selçuklu, Artuklu, İnallı, Nisanlı, Eyyubi, Akkoyunlu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğinde olan kentin, tarihi kimliğini perçinleyen surları günümüze dek korunmuş.
2015 yılında ‘hendek olaylarıyla’ tahrip olan Suriçi bölgesi, 19. yüzyıla kadar Diyarbakır’ın tek yerleşim bölgesi olmuş.
Bu nedenle Suriçi’ndeki her karış toprak, çok sayıda medeniyetin izlerini taşıyor.
Kuşkusuz Suriçi, günümüz yerleşik düzeninde fiziki bozulmalara uğramış ve tarihi kent kimliği aşınarak, çöküntü alanı hüviyetine bürünmüş olsa da, kışın sıcak, yazın serin tutan bazalt taşından inşa edilmiş avlu evleriyle hâlâ çok otantik, hâlâ çok nostaljik.
Geçen haftaki Diyarbakır gezimizde Suriçi’ni de gezdik.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, deyim yerindeyse eski Diyarbakır’ı yeniden inşa ediyor, buram buram tarih kokan evleri, farklı inançlara ev sahipliği yapan kiliseleri, camileri ve sayısız tarihi eser niteliğindeki yapıları restore ediyor.
Milyarlarca liralık ödeneğin akıtıldığı restorasyon çalışmaları bittiğinde, butik otelleri, restoran ve kafeleri, tarihi dokuya uygun evleriyle yepyeni bir turizm bölgesi kazandırılacak memlekete.
Sur, Cahit Sıtkı Tarancıların, Ziya Gökalplerin doğduğu, şiirlerine, eserlerine, fikir dünyalarına ilham olan bölgenin ismidir.
Ve tarihin, sanatla buluştuğu, kültürün, inançla harmanlandığı bu kadim kent, küllerinden yeniden doğuyor!
Diyarbakır’da tanıdık bir inşaat firması
Diyarbakır’da Suriçi’ni gezerken, restorasyon çalışmalarını yapan firmanın tabelası dikkatimizi çekti.
Sama İnşaat.
Sama İnşaat, Diyarbakır kökenli bir firma ancak sahibi Mahmut Sabuncuoğlu Bursa’da yaşıyor ve bu kentin birçok restorasyon çalışmasında imzası var.
Firma, halen tarihi Hisar bölgesinin restorasyonunu yürütüyor.
THY’nin yıllardır uyguladığı taktik
Dün AK Parti Bursa Milletvekili Atilla Ödünç konuğumuz oldu.
Arkadaşlar, kara ulaşımındaki yatırımları, ben ise hava ulaşımını sordum.
Daha doğrusu geçen hafta değindiğim Yenişehir Havaalanı’nın yarı atıl durumunu hatırlattım Ödünç’e.
Ödünç Türk Hava Yolları’nın önümüzdeki günlerde Diyarbakır ve Gaziantep seferlerini başlatacağını planladığını söyledi.
Doğrusu tatmin edici bir yanıt alamadık Ödünç’ten.
Nitekim Türk Hava Yolları yıllardır aynı taktiği uyguluyor.
Kent milletvekillerinden baskı görünce önce haftada 3 gün sefer koyuyor, ardından sefer sayısını azaltıyor ve bir müddet sonra tamamen kaldırıyor.
İşin gerçeği şu ki, THY ve diğer havayolu şirketleri, iç hatların birçoğundan zarar eder.
Bu zararı, dış hatlardan elde ettiği kârla kapatır.
Yenişehir Havaalanı’nda da aynı stratejiyi izleyebilir THY.
Hiç işlek olmayan Diyarbakır-Trabzon seferlerinden zarar ettiği gibi, Yenişehir Havaalanı’nda da bir miktar zarar etmesinde sakınca yok.