Olay Gazetesi Bursa

Uludağ Üniversitesi’nde rektörlük seçimi kulisleri

Uludağ Üniversitesi‘nde rektörlük seçimi yaklaşıyor. Ve gün geçtikçe de tablo netleşiyor. Mevcut Rektör Prof. Dr. Kamil Dilek‘in adaylığı sürüyor. Ancak Dilek‘in karşısında geniş bir cephe yaratılmaya çalışılıyor. Daha önce de değindiğim gibi, muhalefetin öncüsü, Kamil Dilek‘in görevden aldığı İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden Yar. Doç. Dr. Fikri Pala… Pala ve ekibi son sürat çalışmalarını sürdürüyor. […]

Uludağ Üniversitesi‘nde rektörlük seçimi yaklaşıyor.

Ve gün geçtikçe de tablo netleşiyor.

Mevcut Rektör Prof. Dr. Kamil Dilek‘in adaylığı sürüyor.

Ancak Dilek‘in karşısında geniş bir cephe yaratılmaya çalışılıyor.

Daha önce de değindiğim gibi, muhalefetin öncüsü, Kamil Dilek‘in görevden aldığı İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden Yar. Doç. Dr. Fikri Pala…

Pala ve ekibi son sürat çalışmalarını sürdürüyor.

Propagandalarının ise şu olduğu konuşuluyor:

Bugüne kadar tüm rektörler Tıp Fakültesi’nden çıktı. Yatırımlar da kaynaklar da Tıp Fakültesi’ne gitti. Önümüzdeki seçimde, bu gidişata dur diyelim.

Propaganda bu olunca, diğer fakültelerden de hatırı sayılır destek arayışları başlamış.

Yani, Tıp Fakültesi dışındaki tüm fakültelerin desteğini alacak ortak bir isim arayışı…

Hal böyle olunca muhalefetin adayının Tıp Fakültesi‘nden bir isim olmayacağı sonucu çıkıyor.

Peki muhalefet aday bulabildi mi?

Yoğun bir arayışları var ama henüz aday bulamamışlar.

Adaylık teklifi yaptıkları isimler olsa da ret yanıtını almışlar.

Yani muhalefetin adayı henüz belli değil.

 

Saim Kılavuz Kamil Dilek’i destekliyor

 

Ünlü İlahiyat profesörü Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman‘ın damadı, Uludağ Üniversitesi Rektör Yardımcısı Saim Kılavuz‘un, adaylığa soyunacağına dair iddialar kulağımıza geldi.

Bu iddia, akademik camiada da konuşulmaya başlanmış.

Kılavuz, gerek kendisinin gerekse de kayınpederinin Recep Tayyip Erdoğan’a yakınlığı sayesinde, Prof. Dr. Kamil Dilek’in atanmasında önemli bir rol oynamıştı.

Yani Kılavuz’un Dilek’e hayati sayılabilecek bir desteği vardı geçen seçimlerde.

Peki Kılavuz’un aday olacağına dönük iddialar gerçek mi?

Bunu direkt Kılavuz‘a sordum.

İddiayı yalanladı Kılavuz.

Dahası Kamil Dilek‘e desteklerini bir kez daha yeniledi:

Kamil Dilek, aday olduğu sürece benim aday olmam söz konusu olamaz. Biz, Kamil Bey’le beraber yola çıktık. Bu seçimde de onu destekleyeceğim.

Bu sözler, iki gelişmenin habercisi.

Dilek, seçimlerde önemli bir desteği arkasını almayı sürdürecek.

Daha da önemlisi, Köşk‘le ilişkilerindeki güçlü bağ kopmayacak.

Ancak, Pala ve ekibinin de iktidar partisine çok yakın durduğu iddia ediliyor.

Ve bu yakınlığın, küçümsenemeyecek boyutta olduğu ileri sürülüyor.

 

AKP kongreleri ve parti içi demokrasi

 

AKP’de kongre süreci bitmek üzere.

Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda, birkaç kongrede kopan fırtına dışında, Genel Merkez‘in hedeflediği ‘uzlaşma‘nın önemli ölçüde sağlandığını görüyoruz.

Genel Merkez‘e rağmen aday olup, sandıktan çıkanlarsa istifa etmek zorunda kaldılar.

Yani tek aday, tek liste hedefine ulaşılmış görünüyor.

Aslında bu yeni bir durum değil.

AKP, kurulduğundan bu yana hep aynı yöntemle kongrelerini gerçekleştirdi.

Milletvekilliği, belediye başkanlığı, il genel meclisi üyeliği gibi görevlerde de hep aynı yöntem uygulandı.

AKP‘de bu durum adeta yazısız bir kural gibi.

Bir parti kültürü de denilebilir buna.

Şimdi bir de madalyonun diğer yüzünü çevirelim.

Genel Merkez yöneticilerinden vize almamışsanız, nüfusu 10 binden az küçük bir ilçede bile aday olamazsınız bu partide.

Başarılı bir belediye başkanı olsanız dahi, Ankara‘yla uyumlu değilseniz, bir sonraki dönemi görmeniz hayal…

İl başkanıysanız, bir sabah Ankara’ya çağrılabilir ve birkaç dakika içinde istifanız istenebilir.

Yani parti içi demokrasi kavramı su götürür.

Bu iki durumu alt alta yazdık…

AKP, 12 yıldır hep bu yöntemleri uygulayarak, her girdiği seçimden galip çıkmasını bildi.

Ancak bir yandan da parti içi demokrasi konusunda, sorunlu bir imaj çizdi.

Bu noktada takdir sizin.

Siyaset bir sonuç alma mekanizmasıysa, ısrarla sürdülen ‘uzlaşma’ politikası demokrasiyle bağdaşır mı?

Yoksa, sandık sonuçlarından bağımsız bir kavram olması gereken demokrasi, sonuna kadar işletilmeli mi?