Kim demiş, ülkücüler sanat yapamaz, MHP’liler iyi film çekemez diye?
İşte Kafes…
İtiraf etmeliyim ki MHP Bursa Milletvekili Tevfik Topçu, Kafes’in galasına davet edinceye kadar filme karşı ön yargım vardı.
Ancak, son yıllarda izlediğim en iyi filmlerden biriydi.
Konusu, senaryosu, kurgusu, oyuncu kadrosu ve performansıyla, dört dörlüktü.
***
1980 öncesinin öğrenci olaylarıyla başlayan film, darbe sonrası sağcısına, solcusuna bakılmaksızın yapılan işkenceleri anlatıyor.
Ve tabii aşk da var.
Üniversite öğrencisi sosyalist bir kızla, gözü pek ülkücü bir gencin tesadüflerle başlayan tanışmaları, tutkulu bir aşka dönüşüyor.
***
Muhsin Yazıcıoğlu’nun da canlandırıldığı filmde Mamak Cezaevi’ndeki işkenceler anlatılıyor.
Tıpkı Diyarbakır Cezaevi gibi, Mamak da, insanlık dışı işkence ve uygulamaların olduğu bir cezaeviymiş darbe günlerinde.
İşkenceleri yaşayanlar, “Diyarbakır Cezaevi olmasaydı belki oradan çıkan mahkumlar dağa çıkmayacak, belki de PKK taban bulamayacaktı” diyorlar.
***
Kafes‘in en can alıcı bölümlerinden biri, kahvehane taramakla suçlanan ancak bu suçlamaya süpheyle bakılan 21 yaşındaki Mustafa Pehlivanoğlu‘nun dar ağacına giden hazin öyküsüydü.
Hatırlayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 Eylül referandumu öncesi partisinin grup toplantısında Pehlivanoğlu‘nun mektubunu okumuştu.
İzleyiciler, Pehlivanoğlu’nu canlandıran gencin idam görüntülerinde gözyaşlarına hakim olamadı.
***
Filmden sonra konuştuğum MHP Milletvekili Adayı Mehmet Ali Adak‘ın da, Mamak Cezaevi‘nde kaldığını öğrendim.
“Filmi izlerken, mahkumların eline vuran copları hissettim. Ancak filmde cezaevinde yaşananların sadece bir bölümü anlatılmış” dedi Adak.
Mamak‘ta eski bakanlardan Yaşar Okuyan da kalmış ve intihara teşebbüs ettmişti.
***
Oyuncuların büyük bölümünün de izlediği galaya, ülkücüler akın etmişti.
Filmi bir destan olarak niteleyen MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, Milletvekili Tevfik Topçu, İl Başkanı Yüksel Yılmaz, adaylar ve ülkücü gençler oradaydılar.
Filmin olduğu 3 salon da tıka basa doluydu.
Büyükataman, filmi bir destan olarak niteledi.
***
Kafes, ülkücülerin yaşadıklarını anlatan ilk film.
Ancak, filmi izlemek için ülkücü olmanıza gerek yok.
Çünkü filmde, kaba bir milliyetçi propaganda yapılmıyor.
Aksine, şiddet olaylarının, sağ ve sol grupların içine giren ajanların rolü olduğu teması üzerine kurulmuş senaryo.
Tek bir sahnede bile solcular rencide edilmemiş.
İlla bir eleştiri yapmak gerekirse, solcu öğrenci liderinin puro ve viski içen görüntüsünün abartılı olduğunu söyleyebilirim.
***
Kafes‘i mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.
Hem 12 Eylül öncesi şiddet olaylarını anlamak, hem de farklı görüşlere karşı ön yargılarınızı kırmak için, izleyin, izlettirin.
Yürek dağlayan gerçek bir hikaye
Kafes‘te, ülkücü bir eczacının öldürülmesi görüntüleri de var.
Öldürülen o eczacı Bursalı ülkücü Turan İbrahim’dir…
İbrahim, öldürülmeden önce de liseli Turan Kalkancı vuruluyor.
Turan Kalkancı kim?
MHP Bursa Milletvekili Adayı Cihangar Kalkancı’nın ağabeyi…
Bu hikayenin tamamını,Tevfik Topçu‘nun sosyal medya hesabındaki paylaşımından aktarayım:
“Kafes’teki ‘kan hikâyesi‘ Bursalı ülküdaşımız Taner Kalkancı’nın şehadetidir. 1979 yılının Mart ayı. Bursa‘da liseli Taner Kalkancı ülküdaşımız okul çıkışı eve giderken pusuya düşürülür. Sekiz kurşun yarası alır. Hastaneye yetiştirilir. Ameliyat uzun sürer. Kan yetmez. Acil kana ihtiyaç vardır. İkinci, üçüncü ameliyat gerekmektedir. Gün geceye dönmüştür. Çevre illere telefon edilir. Kan bulunursa Taner’imiz kurtulacaktır. İzmirli ülkücüler, 17 ünite kan hazırlar. Elde taka bir Murat 124… Başka araç yoktur. Bir ağabeylerinin Renault arabasını isterler. Yetmiş beş liraya dolan depo için elli yedi liraya ihtiyaç vardır. Ocakta bulunan sekiz on arkadaş ceplerini boşaltır, otuz sekiz lira toplarlar. On dokuz liraya ihtiyaç kalır. Bu sırada Turan İbrahim Ağabeyleri gelir. Eczacı olan Turan ağabeyleri durumu öğrenince o gece nöbetçi olan eczanesini arar kasada biriken parayı sorar. Kasadaki para ihtiyaçlarını karşılar, Turan ağabeyleri cebindeki parayı da yol ihtiyaçları için verir.
Vardıklarında 117 ünite kan toplanmıştır ancak Taner Kalkancı şehit düşmüştür. İzmir’e haber verip Ulucami’deki cenazeye katılmak için izin isterler ancak Turan ağabeylerinin şehadetini öğrenirler. Bursalı ülküdaşlarımız Bursa’ya yeter, siz gelin cevabı üzerine dönerler.”
Madımak hayal kırıklığı yarattı
Kafes, ne kadar övgüye layıksa, ‘Carina’nın Günlüğü Madımak’ da o kadar yergiyi hak ediyor.
Nitekim film, kelimenin tam anlamıyla hayal kırıklığı.
Filmin, bir salonda ve sadece 2 seansta izlettirildiğini duyunca, kasıt aramıştım.
Ancak tek salon, 2 seans bile fazlaymış!
90 dakikalık filmde, Sivas katliamı sadece son 20 dakiya sığdırılmış.
Üstelik son derece sığ, son derece klişe bir anlatım ve kurguyla.
Dakikalarca, Sivas katliamında can veren Hollandalı Carina‘nın, sevgilisiyle olan ilişkisi, makarna pişirmesi, annesine olan özlemi gibi bölümler işlenmiş.
Aziz Nesin, birkaç dakikaya sığdırılmış, sazıyla can veren Hasret Gültekin birkaç sahnede var, usta şair Metin Altıok‘a yasak savma kabilinde yer verilmiş.
Oysa son 30 yılın en acı katliamı, en büyük insanlık dramı, siyasi tarihimizin utanç sayfalarından biri olan Madımak, böyle bir filmi hak etmiyor.