Dünkü haber aynen şöyle servis edilmişti devletin ajansı tarafından:
“Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanı Cahit Turhan, Türkiye genelindeki şehirlerarası mesafeleri kısaltmak ve insan hayatını kolaylaştırmak amacıyla bin 889 kilometre yüksek hızlı tren ve 429 kilometre konvansiyonel olmak üzere toplam 4 bin 104 kilometre yeni demir yolu yapım çalışmalarının devam ettiğini, 152 kilometrelik hızlı tren hattının yapımının da ihale aşamasında olduğunu belirtti. Bakan Turhan, “Bursa Osmaneli HT Projesi tamamlandığında hem Ankara-Bursa, hem de Bursa-İstanbul hattında ulaşım yaklaşık 2 saat 15 dakika olacak” dedi.
“Yenişehir-Osmaneli kesiminde alt yapı işleriyle Bursa-Osmaneli hattındaki üst yapı ve elektrifikasyon-sinyalizasyon-telekomünikasyon sistemi yapımı için ihale hazırlıkları devam ediyor. Bütçe imkanları dahilinde bu yıl sonuna kadar ihale süreçlerinin tamamlanarak Bursa-Yenişehir kesiminde 2022’de test sürüşlerine başlanması ve 2023’te projenin tamamlanması hedefleniyor.”
Yani ne demiş Bakan Turhan?
Her şey yolunda giderse, 2022’de test sürüşlerine başlanacak, 2023’te de hat tamamlanıp yolculuk başlayacak.
Aslında açıklamanın satır aralarında, projenin neden geciktiği anlaşılıyor.
Nitekim Turhan“bütçe imkanları dahilinde bu yıl sonuna kadar ihale süreçlerini tamamlayacağız” diyor.
Yani “bütçe uygun olmazsa ihaleye çıkamayacağız” anlamını da çıkartabiliriz sözlerinden.
O halde, Bursa-Osmaneli Hızlı Treni’nin kaderi Ulaştırma Bakanlığı’nda değil, bütçeden kaynak aktarımı yapacak olan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak‘ın elinde.
İşte bu nedenle AK Parti Bursa Milletvekilleri Ahmet Kılıç ve Zafer Işık‘ın açıkladıkları gibi, Albayrak ile Bursa Milletvekilleri arasındaki hızlı tren zirvesinin önemi büyük.
Nitekim bu zirvede AK Parti Bursa Milletvekilleri, Bakan Albayrak’tan hızlı tren için bütçeden kaynak aktarılmasını talep edecekler.
Ancak Albayrak kaynak aktarımı yapsa bile Ulaştırma Bakanı Turhan’ın da itiraf ettiği gibi Bursa’ya hızlı tren 2023’ten önce gelmeyecek.
ADD’nin erken Cumhuriyet kutlaması
O dönemler gerçekten diri bir sivil toplum örgütüydü ADD.
Heykel’deki binasına vızır vızır ziyaretçiler geliyor, gençler burada eğitim alıyor, her gün bir etkinlik oluyordu.
Neziha Senal ve Lemanser Sükan gibi isimlerin şube başkanlığı yaptığı yıllardı.
O yıllarda ADD’de kadın şube başkanlarının görev yapması, Cumhuriyet’in kadına verdiği değerden olsa gerek, sanki bir gelenekti.
ADD’nin sesini Türkiye kamuoyunda tam anlamıyla duyurması ise Cumhuriyet mitingleri döneminde olmuştu.
Daha sonraki yıllarda Türkiye’nin siyasal ikliminin değişmesiyle birlikte
ADD de etkinliğini yitirdi.
Yönetimdeki iç kavgalar da tuzu biberi oldu sürecin.
Mesela Süheyl Batum gibi değerli bir aydının başkanlıktan ayrılması ADD’ye yakışmadı.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen ADD, hala Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütlerinden biri.
Önceki akşam Şube Başkanı Nedret Yayla‘nın davetiyle ADD‘nin Cumhuriyet Balosu’na katıldım.
Atatürk’ün sevdiği şarkılar söylendi, Ata’nın sevdiği danslar icra edildi ve elbette yıl dönüme özel Cumhuriyet pastası 10. Yıl Marşı eşliğinde kesildi.
Gecede, CHP’li yöneticiler ve Eğitim-İş yöneticileri de yerlerini almıştı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Orhan Sarıbal, il yöneticileri, Mustafa Bozbey, belediye meclis üyeleri, Eğitim İş Şube Başkanı Özkan Rona ve ekibi görebildiğim isimlerdi.
Bozbey’in kongre yorumu
Bozbey, 31 Mart seçiminin ardından davet edildiği her yere katılıyor ki baloda olması da şaşırtmadı beni.
Bozbey’e siyasi hedefiyle ilgili sorular yönelttim.
“Siyaseti sadece izliyorum” dedi.
Yani önüne, Parti Meclisi üyeliği, milletvekilliği veya genel başkan yardımcılığı gibi bir hedef koymadığını söyledi.
Ancak…
“Görev alınmaz, görev verilir” diyerek, tıpkı büyükşehir adaylığında olduğu gibi kurultayda kendisine yapılacak tekliflere sıcak bakabileceğini ima etti.
Yaklaşan il ve ilçe kongrelerini de konuştuk.
Bu konuda hayli ketum.
Hiçbir şeye karışmadığını ama takip ettiğini belirtti.
Yani geçmiş kongrelerdeki gibi, “Müdahale etmem. Bana fikrimi sorarlarsa, söylerim. Seçilecek arkadaşların, konuşması, giyimi, bilgisiyle partiyi temsil edebilecek kişiler olması lazım. İsimlerden çok benim için bu kriterleri kimin taşıdığı önemlidir” dedi.
21 Ekim, Dünya Gazeteciler Günü mü?
21 Ekim güya Dünya Gazeteciler Günü‘ymüş.
Şaşırdım.
Nitekim gazetecilerin, yasal haklarını aldıkları 10 Ocak ve sansürün kaldırıldığı 24 Temmuz olmak üzere 2 günü olduğunu biliyoruz.
Bu 21 Ekim de nerden çıktı?
İnternetten biraz araştırdım, meslektaşlara sordum 21 Ekim’in esprisini bulamadım.
Sahi bu 21 Ekim de neyin nesi, var mı bilen?