Son zamanlarda tarımla ilgili okumalarımı artırdım.
Meraklısına, Soner Yalçın’ın Saklı Seçilmişler kitabını öneririm.
Yalçın, Türk tarımının geldiği durumu ortaya koymakla kalmamış, gıda tekellerinin az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri nasıl sömürdüğünü de yazmış.
Nitekim bu kitapta da tarım üretiminin sistematik bir biçimde her geçen yıl nasıl azaltıldığı anlatılıyor.
Örneğin buğday…
1998 yılında 20,5 milyon ton olan buğday üretimi yüzde 2,5’lik bir düşüşle 2018 yılında 20 milyon tona gerilemiş.
Ancak 1998 yılında 53 milyon olan nüfus 2018 yılında 81 milyon oldu.
Yani nüfusumuz yaklaşık 30 milyon artarken, buğday üretimimiz azaldı.
Üretimin azaldığını gösteren bir başka veri de kişi başına düşen buğday üretimi.
Aynı tarih aralığında buğday üretimi kişi başına 380 kilodan 250 kiloya düştü.
Bu durum buğday ithalatının önünü açtı.
Nitekim artık tükettiğimiz buğdayın üçte birini ithal eder duruma geldik.
Hatta 2021’de buğday ithalatında Çin’i bile geride bırakarak dünya şampiyonu olduk.
Diğer tarım ürünlerinde de durum farklı değil.
2017’de 2 milyon 100 bin ton mısır ithal etmişiz.
Mercimekte yüzde 20’lik, domateste yüzde 4,7’lik, biberde yüzde 25’lik, kuru soğanda yüzde 7,1’lik düşüş yaşanmış.
Tütünde ise daha vahim bir tablo var.
TEKEL’in özelleşmesiyle birlikte 20 yıl önce üretimi 250 bin tonu aşan tütün, 2018 yılında 80 bin tonda kaldı.
Şeker pancarı üretiminde ise yüzde 5’lik bir daralma söz konusu.
Bu noktaya nasıl geldik?
Peki neden?
Dr. Necdet Oral, 7 neden belirtmiş:
-Tarım destekleri çiftçinin eline geçen fiyatlara yapılan müdahale olmaktan çıkarılarak, prim örneğinde olduğu gibi piyasa fiyatını etkilemeyen bir hale getirildi.
-Tarıma yönelik desteklerin azalması ve uygulanan liberalizasyon politikaları sektörü çok uluslu tarım/gıda tekellerine karşı korunmasız hale getirdi.
-Uygulanan neoliberal politikalara bağlı olarak ürün girdi piyasalarında etkili olan KİT’ler özelleştirildi.
–Özelleştirmeler sonrası girdi piyasası tümüyle uluslararası tekellerin kontrolüne girdi.
-Girdi maliyetlerinin çiftçi aleyhine gelişmesi sonucu üretim maliyetleri arttı.
-Fiyat politikalarının belirlenmesinin şirketlere bırakılması sonucu üretim fiyatları maliyetlerin altında belirlendi.
-2000’li yıllar kırda küçük üreticinin yoksullaştığı, mülksüzleştiği ve işçileştiği bir dönem oldu. Üretiminden para kazanamayan küçük ölçekli işletmeler için tarım, geçimlerini sağlayacak bir ekonomik faaliyet olmaktan çıktı. Yoksullaşan çiftçiler tarımdan koptu, tarlalar ve meralar boş kaldı.
-Son 15 yıldır mısır, pirinç, ayçiçeği ile bazı sebze ve meyveler dışındaki bütün ürünlerde üretim ya düştü ya da kendini tekrarladı.
Gemlik’te deprem riski
Depremi konuştuğumuz programda konu, geçen haftalarda meydana gelen Gemlik merkezli depreme geldi.
Avcı, çok net ifadelerle hem zemin hem de yapılar bakımından Gemlik’in çifte tehdit altında olduğunu söyledi.
Şöyle devam etti Avcı:
“Yumuşak kil diye tanımlanan zemin, deprem açısından çok risklidir. Meksika’da meydana gelen depremin yumuşak kil zeminde yarattığı tahribatın, dağ yamaçlarından 5 kat fazla olduğu görüldü. Gemlik’te de zemin çok riskli.”
Avcı’nın uyarısı Gemlik’in yamaçlara taşınma projesini akla getiriyor.
Gemlik Belediye Başkanı Uğur Sertaslan’ın göreve geldikten sonra ilk işi yamaçlardaki yapılaşmayı durdurmak oldu.
Yamaçlardaki yapılaşma durdu ama merkezin hem zemini riskli hem de yapıları.
Üstelik merkezde de kentsel dönüşüm yapılmıyor.
Bilim insanlarının uyarısı dikkate alınmazsa, yarın çok geç olacak.
MB toplantıları kabus olmaktan çıktı
Televizyon veya bilgisayar ekranın bir köşesinde döviz kurunu gösteren rakamlar, Merkez Bankası’nın açıklamasıyla saniyeler içinde değişirdi.
Ancak son 2 toplantı sonrası tam tersi bir tablo yaşanıyor.
MB, faizi düşürmediği için döviz kurunda yaprak kımıldamıyor.
Yatay seyreden döviz kurunun da ekonomiye olan olumlu etkisini hep birlikte görüyoruz.
Aman hep böyle gitsin!