Hafızalarımızı biraz zorlayalım ve bundan 10 yıl öncesine dönelim.
Güvenlik güçlerinin, terör örgütüne ağır kayıplar verdiği operasyonlardan sonra ‘kalkışma’ ilan eden PKK’nın çağrısıyla, kentlerde toplanan 100 binlerce insanı hatırlayalım.
Terör örgütünün işaretiyle koca bir kentte esnafın kepenk indirdiğini anımsayalım.
PKK‘nın, kendi televizyonundan yaptığı davetle sokaklara dökülen vatandaşları gözümüzün önüne getirelim.
İsterseniz çok uzaklara da gitmeyelim ve bundan 1,5 yıl önce HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, Kobani olaylarını bahane ederek sokağa çıkma çağrısınının karşılık bulduğunu hatırlayalım.
Tüm bunlar, PKK ve siyasal kolu görünümündeki partinin yaptığı çağrıların, sokağa yansımalarını gösteriyordu.
Bugünse, tersi bir durum yaşanıyor.
Açılan hendeklerin, kurulan barikatların, tuzaklanan bombaların tek bir amacı vardı, Kobani deneyimini Güneydoğu illerine taşıyıp, kurtarılmış bölgeler ilan etmek.
Ancak PKK’nın şehirlere taşımaya çalıştığı terör, Kürtlerin yoğunluklu olarak yaşadığı illerde karşılık bulmadı.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, Diyarbakır halkına yaptığı çağrıysa havada kaldı.
Diyarbakırlılardan her gün Sur’a yürümelerini isteyen Demirtaş, siyasi hayatının en aciz durumuna düştü, karizması yerle bir oldu.
Bölge halkının el vermemesi nedeniyle, hendeklere gömülen terör örgütü, Ankara saldırısı gibi sansasyonel eylemlerle, ‘ayaktayım‘ mesajı vermeye çalışıyor.
Ancak Ankara saldırıları aslında tabanını kaybeden PKK’nın yenildiğini, hatta can cekiştiğini gösteren açık bir mesaj…
Çocukları sürüyorlar, sivilleri kalkan olarak kullanıyorlar
PKK terör örgütü aylardır sokağa çıkma yasağı ilan edilen mahallelerde güvenlik güçlerinin sivilleri katlettiği algısı yaratmaya çalışıyor.
Güvenlik güçlerinin mahalleleri kuşattığını ve halkın da, hendekler kazıp, barikatlar kurarak kendisini savunduğunu iddia ediyorlar.
Önceki gün konuştuğum bölgede yaşayan bir tanıdığım, terör örgütünün sivilleri kalkan olarak kullandığından söz etti.
Özellikle çocuklar, barikatların ön safına sürülüyormuş.
Operasyon yapılacak mahallelerden ailelerin ayrılmasına da izin vermiyorlarmış.
Ve ayrıca, ailelerden alıkoydukları çocukların çatışmalarda ölmesi durumunda, “Halk katlediliyor” propagandası yaparak, bölge halkının desteğini kazanmaya çalışıyorlarmış.
Ancak tüm tehditlere, provokasyolara ve akla ziyan tuzaklara rağmen, bölge halkından istedikleri desteği alamadılar bugüne kadar.
Çevreci sanayi
Sanayi ve çevre ikilemi, yıllardır tartışma konusu olmuştur.
Kuşkusuz bunda, tamamen kar amacıyla faaliyet gösteren ve çevreyi hoyratça kullanan işletmelerle, bu işletmeleri denetlemeyen/denetleyemeyen idarenin de payı var.
Öyle ki çevre bilinci oluşmamış toplumlarda, sanayi bir bölgenin idam fermanı anlamına gelebiliyor.
Ancak hem sanayinin faaliyet göstermesi hem de çevrenin korunması mümkün.
Tabii bunun için iki şey lazım:
Sanayicilerde çevre bilinci.
Sanayicilerin çevre yatırımlarına aktaracakları kaynakları.
Dün Olay Medya’da konuğumuz olan İlker Oral başkanlığındaki BOSİAD heyeti, tam da bu noktanın altını çizdi:
Para her zaman kazanılabilir ancak yaşayacağınız bir çevre yoksa hiçbir anlamı olmaz.
BOSİAD, sanayicileri çevre yatırımlarına teşvik etmek için çalışmalar yapıyor.
Bunlardan biri de çevreci sanayici yarışması.
“Çevreci Üretim, Temiz Gelecek” sloganıyla yola çıkan BOSİAD, Vali Münir Karaloğlu‘nun önerisiyle, yarışmayı Bursa’daki sanayicilerin tamamını kapsayacak şekilde genişletmiş.
Dünya Çevre Haftası’nda (1 Haziran) belli olacak yarışmanın sonuçlarını merakla bekliyoruz.