Yoğun bir cuma mesaisini geride bıraktık.
Ne gündü ama…
Yıllarca hafızalarda kalmaya aday bir başbakan programıydı.
Ancak Başbakan Davutoğlu`nun konuşması ve temasları değil, olağanüstü güvenlik önlemleriyle hatırlanacak o gün.
***
Akıl dışı güvenlik önlemleri vardı.
Ancak gazetecilik açısından da utanç verici anlar yaşandı.
Başbakan Davutoğlu`nu takip eden muhabir arkadaşlar anlattı, ben de buradan paylaşayım.
Olay, Davutoğlu`nun Bursa`nın en eski otellerinden birinde, partisinin belediye başkanlarıyla toplantı yaptığı sıralarda oluyor.
Toplantı basına kapatılmıştı.
Ancak muhabirler tetikte…
Çünkü takip ettikleri kişi Başbakan…
Yani öksürmesi bile haber…
Toplantı devam ederken muhabirlere yemek servisi yapılmış.
Ancak garsonlar, kısa süre sonra “Basına yemek yokmuş!” diyerek yemek tabaklarını muhabirlerin önünden almışlar.
Muhabirler şaşırmışlar tabii.
Saatlerdir, sırtlarında çanta, ellerinde fotoğraf makinesi, tek bir kare atlamamak için olağanüstü çaba göstermekten ve Başbakanlık korumalarının etten duvarını yıkmaya çalışmaktan adeta canı çıkmış muhabirler, bari bir bardak su, bir bardak çay içmek için, içecek siparişi vermişler.
Ancak yine garsonlar, “Su 4 lira! Çay da paralı”diyerek rencide etmişler muhabirleri.
Yani size su bile yok dercesine, otelden adeta kapı dışarı edilmek istenmişler.
Hadise bu…
Tabii bu olay, cuma gününün sadece bir ayağı.
***
Başbakan Davutoğlu`nun Merinos`ta gerçekleştirdiği nokta mitinginden sonra artık şu gerçek, iyice anlaşılmıştır:
Merinos, miting yeri için ideal değil.
Bu gerçek, bir başka gerçeği daha tetikliyor:
Bursa`nın dört başı mamur bir meydana ihtiyacı var.
***
Soner Yalçın`ın yazdığı son kitap Kayıp Sicil, en çok satan kitaplar sıralamasının zirvelerinde yine.
Yalçın, zengin arşivi ve araştırmacı gazetecilik yönü sayesinde, ne yazsa okutuyor
Eğer birini, gazeteci/yazar Uğur Mumcu`ya benzetmek gerekirse, bu isim hiç kuşkusuz Soner Yalçın olur.
Gelelim Yalçın`ın son kitabına…
Yalçın, yine çok özel bilgiler paylaşmış ve hafızalarda yer edinmiş olaylarla ilgili farklı bir perspektif sunmuş.
Mesela, 17 ve 25 Aralık sürecini analiz ederken, paralel yapının İran`la olan husumetinden söz etmiş.
Olaylara farklı bir pencereden bakmak isteyenler için bu kitap biçilmiş kaftan.
***
Öyle kişiler vardır ki yüz yıllar geçse de ismi gelecek nesillerle miras kalır.
Kuşkusuz, Anadolu coğrafyasında bu tarife uyan çok sayıda isimden söz edebiliriz.
Mesela Şeyh Bedreddin…
Durali Yılmaz`ın Şeyh Bedreddin ismini verdiği kitap, aslında Börklüce Mustafa`nın, Torlak Kemal`in veAnadolu ayaklanmasına katılan 10 binlerin de hikayesini anlatıyor.
Resmi tarihin, devlete başkaldırmış bir asi olarak yazdığı Şeyh Bedreddin`le ilgili farklı bilgiler edinmek isteyenler için, harika bir eser.
***
Şeyh Bedreddin, İznik`te sürgün hayatı yaşamış.
Nazım Hikmet, Bursa hapishanelerinde yıllarca mapus yatmış.
İran devriminin lideri Humeyni de Bursa`ya sürgün edilmiş.
Aziz Nesin de Bursa`ya sürgüne gönderilmiş.
Bursa, bir sürgün, bir mapusluk şehri sanki.
Ne de çok önemli ismi misafir etmiş bu kent…
***
Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu, sosyal medya ve süper marketler çıktı, popüler kültür ürünü kitapların satışında patlama yaşandı.
Bunlardan biri de, kendisini yeni çağın dervişi olarak tanımlayan Metin Hara`nın `Yol` isimli kitabı…
Kitap, kısa zamanda 100 bin satmış.
Ancak kitapta ne var dersiniz, koca bir hayal aleminden başka birşey göremedim.
Herşeyin zihinde bittiği düşüncesini pompalayan `The Secret`, `Ferrasini Satan Bilge` gibi kitapların kötü bir kopyası…
Pskoloji eğitimi almamış olan yazar, süslü sözlerle, insan zihnini onarmaya çalışıyor ancak söylediklerinin bilimsel bir tarafı var mı?