ABD-İngiltere-Fransa üçlüsü beklendiği gibi füzelerini sallamaya başladı.
Saldırının gerekçesi kimyasal saldırı.
Kimyasal saldırıyı kim gerçekleştirdi?
Belli değil.
Nitekim Kimyasal Silahları Önleme Örgütü, Doğu Guta’da henüz çalışmalarına başlamadı bile.
O halde bu acele niye? Kurt kuzuyu yemeye karar vermiş bir kere, bahaneye ne hacet.
***
Biz bu senaryoyu daha önce de gördük.
ABD ve İngiltere öncülüğündeki koalisyon, Irak’ta kitle imha silahları olduğunu iddia ederek, bu ülkeye operasyon yapacaklarının sinyalini veriyordu.
Saddam, tüm tesislerini açtı ve Uluslararası Atom Enerjisi günlerce Irak’ta kitle imha silahı aradı.
Yok, yok, yok…
Daha sonra, “Kitle imha silahı bulunamadı ancak bu olmayacağı anlamına gelmez” türünden insan aklıyla alay eden bir gerekçeyle Irak’a saldırdılar.
Yıllar sonra hem dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell hem de İngiltere Başbakanı Blair, Irak’ta kitle imha silahı olmadığını itiraf ettiler.
Ayrıca o günlerde CIA’nın istihbarat raporunda da Irak’ta kitle imha silahı olmadığının belirtildiği yıllar sonra ortaya çıktı.
Yani kitle imha silahının uluslararası bir yalan olduğuna zerre şüphe kalmadı.
Peki Irak’a operasyon yapıldı da ne oldu?
1,5 milyon Iraklı katledildi, Irak paramparça oldu ve kuzeyimizde bir Kürt yönetimi kuruldu.
***
İngiltere, ABD ve Fransa üçlüsünün, tam 15 yıl önce Suriye saldırısına benzer palavralarla Irak’a operasyon yaptığını biliyoruz.
Peki Türkiye nerede olmalı?
3 ihtimal var.
ABD öncülüğündeki koalisyona destek vermek…
Rusya’nın yanında saf tutmak…
Tarafsız kalmak…
Birincisini yapmak, hele hele İncirlik Üssü’nü kullandırtmak Rusya ve İran ile ipleri koparmak anlamına gelir.
Ayrıca böyle bir durum PKK-PYD’yi tepeleyen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Münbiç ve benzeri operasyonlarını sekteye uğratır.
İkinci durumda, yani Rusya’nın yanında saf tutmak, bu ülkeyle işbirliğimizi derinleştirir ve gelecekteki PKK/PYD operasyonlarında elimizi güçlendirir.
Kuvvetle muhtemel Türkiye, Rusya ve İran ile ortak operasyon yaparak, PKK/PYD’yi sadece Suriye’den değil Irak’tan da defedebilir.
Tarafsız kalırsak, Rusya ile dostluğumuz bozulmayabilir ancak iki ülke ilişkilerinde güven sorunu yaşanabilir.
Sizce hangisi yeğdir?
***
Kahraman Mehmetçik ve ÖSO, olağanüstü bir fedakarlıkla Afrin’de destan yazdı.
Ancak günlerce ‘savaşa hayır’ sesleri yükseldi.
Bugün 3 emperyalist ülke, kimyasal saldırı bahanesiyle, Suriye’ye füze yağdırıyor.
Nerede bu savaşa hayır diyenler?
***
Geçen hafta CHP İl Başkanı Hüseyin Akkuş, ilçe başkanlarını toplayarak Gemlik ve Gürsu adaylarının belli olduğunu bildirmişti.
Gemlik’te Mehmet Uğur Sertaslan, Gürsu’da Funda Pekiner Türkcoş…
İlçe başkanları toplantısında söz alan Mudanya İlçe Başkanı Ergül Batman, Akkuş’a, “Mudanya adayı belli değil mi?” diye sorar.
Akkuş, Kılıçdaroğlu ile 1 hafta önce yaptığı toplantıyı da hatırlatarak, “Hayır ne Nilüfer ne de Mudanya adayımız belli. Şu ana kadar sadece Gemlik ve Gürsu adaylarını belirledik” diye yanıtlar ilçe başkanının sorusunu.
Buraya kadar herşey normal.
Ancak Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz, ilçesinde Genel Merkez’in kendisini aday olarak gösterdiğini ilan eder.
Türkyılmaz’ın bilip de Akkuş’un bilmediği bir şey mi var?
Sanmıyorum.
Nitekim Akkuş sürece hakim ve çok değil bir hafta önce Kılıçdaroğlu ile yaklaşık 40 dakika görüştü.
Ayrıca zaten Akkuş da sadece iki belediye başkan adayının belli olduğunu söylüyor.
O halde Türkyılmaz adaylığını kendi kendine mi ilan etti diye sormaktan alamıyorum kendimi.
***
Bir zamanlar hayli aktifti CHP Gençlik Kolları.
Ses getiren eylemler, basın açıklamalarıyla gündem yaratırlardı.
Diri, dinamik ve akfitlerdi.
Nicedir esameleri okunmuyor.
Ne var ki Nilüfer’de Onur Uslu isminde aktif bir genç ve çalışkan bir ekip
var.
Öyle ki son derece sıkı bir çalışma başlatmışlar.
Nilüfer’in mahallelerini tek tek geziyorlar, sorunları yerinde tespit
ediyorlar ve ilçenin fotoğrafını çekiyorlar adeta.
Bu kapsamda tüm mahallelere bir gençlik temsilcisi atamaya başlamışlar.
Amaçları, hem mahallenin sorunlarına hakim olmak hem de seçmene
temas etmek.
Tıpkı mahalle temsilcisi gibi.
Maşallah.
***
Çanakkale Zaferi’ni her yıl 18 Mart’ta kutlarız.
İyi ama neden?
Evet 18 Mart, o dönem okyanuslara ve denizlere hakim olan ve en
donanımlı deniz kuvvetlerine sahip İngiliz ve Fransız gemilerinin boğazın
kara sularına gömüldüğü tarihtir.
Evet Çanakkale Deniz Zaferi, küçümsenemez, burun kıvrılamaz.
Ancak 100 binlerce Mehmetçik’in şehit düştüğü, bir o kadar düşman
askerinin öldüğü, Atatürk’ün Anafartalar Komutanı olarak adını
tarihe yazdığı, Mustafa Kemal’in Mustafa Kemal olduğu asıl zafer
kara savaşları değil midir?
***
Koca kulüpler iflasın eşiğine gelmiş durumda,
Avrupa’dan men cezalarıyla karşı karşıyalar ve borç bataklığında
yüzüyorlar.
Böyle bir sektörde ilk yapılması gereken, futbolcu ücretlerinin
düşürülmesiyken, aksine dudak uçuklatan ücretler kuruş düşmüyor,
aksine artıyor.
Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz yeni sezon için bir dizi
karar almış.
Bundan böyle her oyuncu kendi vergisini verecek, bonuslar
kaldırılacak, sözleşmeler TL üzerinden yapılacak, futbolcuların araç,
ulaşım ve yakıt masrafları karşılanmayacak.
Vay ki ne vay…
Yılda milyon dolarlar alan futbolcuların, bir de 3 kuruşluk
(kazandıklarının yanında söylüyorum) uçak ve yakıt bedellerini de
kulüp karşılıyormuş.
Vergi de işin cabası.
Mustafa Cengiz’in hamlesi geç ancak yerinde bir adım.
Yoksa böyle giderse, milyonlarca taraftarın destekledikleri takımlar
batacak.