25 yılda, 3 bin 500 hacı can vermiş, Arabistan topraklarında.
Son faciadan sonra, genel kanı, kazada Suudi yönetiminin ihmali olduğuna işaret ediyor.
Zaten, mütemadiyen faciaların yaşandığı bir bölgede, kaza yok, ihmal vardır.
Bu ihmal de yüzlerce, hatta binlerce kişinin ölümüne mal oluyorsa, adı konulmamış bir katliamdır artık.
Petrol zengini Suudi Arabistan‘ın kasasına her yıl milyarlarca dolar giriyor, hac sayesinde.
Ancak tedbir hak getire.
Çünkü bilime inanmıyorlar.
Bilime inansalardı, facia ihtimalini en aza indirecek tedbirler alırlardı.
Bilimi referans alan, mühendislik kurallarını harfiyen uygulayan gelişmiş ülkelerde, bu tür facialara rastlanmaz.
Suudi Arabistan gibi ülkelerdeyse, facialar, halkların kaderi olmuştur artık.
***
Ha şeytan taşlamada ölüm, ha bayram dönüşü trafik kazasında ölüm…
Biri Suudi Arabistan topraklarında, diğeri Anadolu coğrafyasında…
İkisi de her yıl bağıra bağıra geliyor, ikisinde de buram buram ihmal kokuyor.
Yazıyı kalem aldığım dakikalarda, bu yılki bayram bilançosu 102 ölüydü…
***
Eskiden, milli eğitim müdürleri çok sık olmasa da, 2 ayda bir, bilemedin 3 ayda bir televizyonlara çıkar, kentin eğitim durumu hakkında bilgiler verir, sorularımızı yanıtlardı.
Bursa‘da çok cesur milli eğitim müdürleri de görev yaptı.
Mesela hiç unutmam, yaklaşık 5 yıl önce eski çalıştığım televizyon kanalında, Öğrenci Kolektifleri ve Halk Evleri temsilcilerini çağırmıştım programıma.
Dönemin Bursa Milli Eğitim Müdürü Atilla Gülsar‘ı da davet etmiştim.
Biliyorsunuz, Öğrenci Kolektifleri, üniversiteye gelen konuklara yumurtalı saldırı düzenlemekle nam salmış bir öğrenci grubu, Halk Evleri de radikal sol çizgide olan bir sivil toplum örgütüdür.
Çok şaşırmıştım ama Atilla Gülsar, teklifimi kabul etmiş, Öğrenci Kolektifleri ve Halk Evleri temsilcileriyle aynı programa konuk olmuştu.
Çok da ses getirmişti program.
Gülsar biraz zor durumda kalmıştı ama demokrat tutumu ve medeni cesareti nedeniyle çok taktir edilmişti.
Peki, Atilla Gülsar gibi milli eğitim müdürleri kaldı mı bugün?
Mesela, Bursa Milli Eğitim Müdürü Veli Sarıkaya, tek başına davet edildiği televizyon programlarına bile katılmıyor.
Yarın, yepyeni bir eğitim-öğretim yıl başlıyor ve diğer şehirlerin milli eğitim müdürleri, televizyon kanallarında kentin eğitim durumuyla ilgili yerel kamuoyunu bilgilendirken, bizim milli eğitim müdürümüz, ekranlardan uzak duruyor.
Neden acaba?
***
CHP bayramlaşmasında, tatsız bir hadise yaşanmış, törene gelen Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ve AK Partililer, taciz edilmişti.
Biz de bu durumu eleştirmiş ve misafirlerin taciz edilmesinin CHP‘lilere yakışmadığını belirtmiştik.
Dün slogan atan gençlerden İsa Şentürk arayarak şunları söyledi:
“Geçmiş yıllarda da törenimizi rakip partiler ziyaret etti. Onlar bizim misafirlerimizdir. Amacımız Sayın Bakan‘ı protesto etmek değil, sadece gövde gösterisi yapmaktı. Biraz da korumalar ve polislerden tahrik olduğumuz için slogan attık.”
Şentürk, CHP’de Taban Gençlik Hareketi kurduklarını ve bu oluşumun gençlik kollarından bağımsız olduğu bilgisini de verdi.
Galiba işin esası şu:
“AK Partili heyet tören alanına girdğinde, CHP‘li gençlerin hiçbir tepkisi yoktu.
Ancak İhsan Aydın‘ın da belirtiği gibi, Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in, isim vermeden Bakan Müezzinoğlu‘nu hedef alan sözlerinden sonra, yuhalama yükseldi törenden Bozbey, eleştirilerinin dozunu yükselttikçe de, gençlerin sloganları tacize dönüştü.
***
Önceki gün Beytüşşebab‘ta yaralı askerlere yetişmeye çalışan bir ambulans şoförü, PKK‘lı teröristlerin açtığı ateşle şehit oldu, ambulansta bulunan 2 sağlık emekçisi de kaçırıldı.
Ambulans şoförünün ve sağlık emekçilerinin amaçları belli, yaralı askerlerin hayatlarını kurtarmak…
Peki teröristlerin amacı ne?
Sağlık emekçilerinin, çatışmalarla ne ilgisi var?
“Bu bir kirli savaştır, PKK’lılar da savaşta gereğini yapıyor” diyen PKK yancıları, ambulans şoförünü öldürmek, sağlık emekçilerini kaçırmak hangi savaş hukukunda var, izah edebilirler mi?