Bir sandık stratejisi miydi yoksa kutuplaşmanın hat safhaya vardığı günlerde normalleşme adına atılan büyük bir adım mıydı, doğrusu bilemiyorum.
Ancak niyetin ne olduğunun ne önemi var?
Derdim şu sorunun yanıtını bulmak:
Bugüne kadar antidemok-ratik yöntemlerle iktidardan uzaklaştırılmak istendiği için her geçen gün, daha agresif savunma yapan bir liderin, ilk kez kendisinden olmayanlarla kurduğu sıcak temas milat olacak mı?
Yani normalleşecek miyiz?
Mesela, yaşam tarzı tartışmaları son bulacak mı?
Veya, siyasi haritamızın, bölünmüşlüğü resmetmediğini, AK Parti’nin seküler yaşam tarzından olanların yaşadığı bölgelerden de oy alabildiğini, CHP’nin ise mütedeyyin seçmenlerin bulunduğu bölgelerden tulum çıkardığını görebilecek miyiz?
Ya da yaşamamızın her alanına egemen olan ‘gündelik kahve siyasetini’ gündemimizden çıkarıp, yerine demokrasisi ve ekonomisi gelişmiş ülkelerin vatandaşları gibi tiyatroyu, sinemayı, müziği alabilecek miyiz?
Ve siyaseti, iktidara ulaşmak için her yolu mübah gören bir silah olarak değil, toplumsal bir uzlaşma aracı olarak kullanabilecek miyiz?
Bu hiç de zor değil.
Cumhurbaşkanı’nın yaptığı gibi karar verip, o çadıra yürümekle başlayabilir her şey.
İşte o zaman, ne derin yapıların iktidarı devirme girişimleri, ne de uluslararası güçlerin ekonomik krizlerle iktidarlara ayar vermeye çalışması vız gelir, tırıs gider.
Yeter ki, toplumsal barışı sağlayalım.
Bugüne nasıl geldik?
Ne zamandır, konuya değinmeyi düşünüyordum.
Çağdaş Gazeteciler Derneği Bursa Şubesi’nin konuğu olarak Bursa’da gazetecilerle söyleşen Doç. Dr. Murat Sevinç de konuşmasında dile getirince, tereddütüm kalmadı.
Şu meşhur 367 meselesi…
AK Parti’nin oylarını bir gecede yüzde 35’ten, yüzde 47’ye çıkaran ve tarihe, ‘367 garabeti’ olarak geçen hadise…
Sevinç bu hadiseyi, Aziz Nesin’lik bir hikâye olarak tanımladı.
Hani şu ağanın traktörünü köylüye hediye ettikten sonra, köylünün ağaya traktörü geri verme hikâyesi…
Bu 367 meselesi de böyle.
Abdullah Gül çok değil 367 garabetinin ardından birkaç ay sonra yine Köşk’e çıktı.
Üstelik AK Parti oylarını yaklaşık 13 puan da artırdı.
Ancak hadise sadece Anayasa Mahkemesi’ne baskı yapılarak, 367 kuralının icat edilmesinin doğurduğu sonuçlarla sınırlı değil.
Hatırlayın o günün Cumhuriyet mitinglerini…
Ulusalcıların estirdiği rüzgârla Türkiye’nin dört bir yanında 100 binlerce insanın sokağa dökülmesinin gerekçesi neydi?
Eşi başörtülü olan bir kişinin cumhurbaşkanı olmaması için düzenlenmedi mi onca miting?
Ancak mitingler, AK Partililerin savunma mekanizmasını güçlendirdi ve Cemaat’in tezgâhladığı Ergenekon denilen süreç başlatıldı.
Yani aslında AK Parti’yi bir dönem Cemaat’le ittifaka iten temel unsur ülkedeki ulusalcı damardı.
Dönemin siyasi iklimiyle sokağa dökülen ve yurtseverliğinden şüphe olmayan milyonlarca kişi, aslında Cumhuriyet’in altını oymaya çalışan derin bir yapılanmanın da önünü açmıştı farkında olmadan.
O süreçler sadece AK Parti-Cemaat ittifakını değil, cumhurbaşkanını halkoyuyla seçen yeni sistemin de ilk adımlarıydı.
Sonrası malum…
Önce halkoyuyla cumhurbaşkanının seçilmesi ardından parlamenter sisteme veda anlamına gelen, ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’nin önünün açılması…
Sorum, hayır blokunun öncülüğünü yapan Deniz Baykal’lara, Tuncay Özkan’lara, Mustafa Balbay’lara ve o dönemde öne çıkan herkese:
Şu 367 meselesinin ve Cumhuriyet mitinglerinin özeleştirisini yapmadan, sağlam bir hayır propagandasına girişilebilir mi?
Evet çıkarsa erken seçim
Hiçbir bilgiye dayanmıyor, tamamen kişisel öngörüm:
Evet çıkarsa, erken seçim kaçınılmaz.
İlk iş il ve ilçe kongreleri…
Ardından Erdoğan’ın partinin başına geçeceği büyük kongre.
Sonra ver elini erken seçim.
Böylece FETÖ temizliği tertemiz yapılmış olacak.