Olay Gazetesi Bursa

Mikro milliyetçiliğin siyasete ve kamuya egemen olma çabası

Bursa’da hangi ilden kaç kişinin yaşadığına değindiğim dünkü yazıma destek de geldi alınanlar da oldu. Dün de yazdım, bir kez daha belirteyim. Paylaştığım istatistikler devletin kurumu olan TÜİK‘in araştırmasına dayanıyor. Sonuçları vermekle beraber, yorum yapmaktan kaçınmıştım. Bugün hem yorumlarımı paylaşayım, hem yazının yansımalarından söz edeyim, hem de Erzurum Dernekleri Federasyonu Başkanı Ömer Ömeroğulları’nın söylediklerini aktarayım. […]

Bursa’da hangi ilden kaç kişinin yaşadığına değindiğim dünkü yazıma destek de geldi alınanlar da oldu.

Dün de yazdım, bir kez daha belirteyim.

Paylaştığım istatistikler devletin kurumu olan TÜİK‘in araştırmasına dayanıyor.

Sonuçları vermekle beraber, yorum yapmaktan kaçınmıştım.

Bugün hem yorumlarımı paylaşayım, hem yazının yansımalarından söz edeyim, hem de Erzurum Dernekleri Federasyonu Başkanı Ömer Ömeroğulları’nın söylediklerini aktarayım.

Malum Bursa bir sanayi kenti.

Sanayi demek, iş, aş demek.

İş, aş demek de göç demek.

Maalesef Bursa, yıllarca kontrolsüz göç ile karşı karşıya kalmış ve göçle birlikte, plansız, çarpık ve kaçak yapılaşma kaçınılmaz olmuş.

Ancak, göçün Bursa‘ya bir başka zararı da, mikro milliyetçiliği, bir diğer ifadeyle hemşehriciliği de beraberinde getirmesiydi.

Kuşkusuz aynı kentte doğan insanların, göç ettikleri metropollerde dayanışmalarının hiçbir sakıncası yok.

Hatta, farklı kültürlerin başka kentlerde de yaşatılması, folklorik değerlerin nesilden nesile aktarılmasına dönük çabaları desteklenmeli.

Mesela Bursa‘da faaliyet gösteren İl Dernekleri Federasyonu, Anadolu Günleri adı altında, çeşitli yörelerin kültürel değerlerinin tanıtılmasına öncülük yapıyor.

Rizeliler Derneği, Rize Günleri düzenleyerek, memleketlerinin mutfağından, oyunlarına varıncaya kadar çeşitli unsurları Bursalılara tanıtmaya çalışıyor.

Ancak, işin boyutu hemşehriciliğe evrilmeye başladıktan sonra, mikro milliyetçilik baş göstermeye başlıyor.

Mikro milliyetçilik yapanlar, siyasete egemen olmaya, kamu kurumlarına nüfuz etmeye çalışıyor.

Üstelik bu, rakamlar manipüle edilerek yapılıyor, şişirilerek bir güç algısı oluşturulmaya çalışılıyor.

İşte TÜİK’in araştırması, tam da ‘takke düştü kel göründü’ cinsinden.

Gelelim yazının yansımalarına…

Yazıyı destekleyenler kahir ekseriyetteydi.

Yani onlar da, mikro milliyetçiliği eleştirdiler, hemşehriciliğin zararlarından söz ettiler.

Bir de TÜİK‘in verilerine inanmayanlar vardı.

Ömer Ömeroğulları, kütüğünü doğduğu ilden almış olan insanlar olduğunu hatırlattı.

Çok doğru, ben de zaten bunun aksini iddia etmedim ve TÜİK verilerinin, kütüğe kayıtlı il esasına göre şekillendiğini belirtmiştim.

Ancak, kütüğünü aldıranların da düşük bir oranda olduğunu bugün belirteyim.

Ömeroğulları ayrıca, ismi geçmemesine rağmen yazıya alınmış.

Şunları söyledi:

“Ben bugüne kadar Erzurumluluğumu kullanarak, ne siyasette ne ticarette hiçbir fayda sağlamadım. Tek bir devlet ihalesine girmedim. Tamamen hizmet için dernekçilik yaptım.”

Yanıt hakkı doğmamış olsa da Ömer Ömeroğulları’nın söylediklerini paylaşarak, noktayı koyalım.

 

Hemşericiliği bırakalım kentli olmaya çalışalım

 

Öyle sanıyorum ki, dünyanın pek az ülkesinde memleketiyle anılır insanlar.

Bizdeyse, iş öylesine şirazesinden çıkmıştır ki, kişinin memleketi üst kimliği olmuştur artık.

Oysa hiçbir çağdaş toplumda insanların nerede doğduğu merak bile edilmez.

Çünkü bu, ne bir üstünlük taslanacak ne de övünülecek bir durumdur.

Nitekim önemli olan kentli olmayı başarabilmek değil midir?

Bilmem farkında mısınız BursaRay yıllardır hizmet vermesine rağmen, hala trene binmeye öğrenemedik.

Tren durduğu zaman, önceliğin inen yolcularda olması gibi temel bir kuralı yıllar geçmesine rağmen kavrayamadık.

Hala bu kentte, toplu taşıma araçlarına durak dışı yerlerde biniyoruz.

Durakların önüne park etmiş otomobilleri görüyoruz.

Yerlere tükürenlerden, silahıyla sevinç gösterisi yapanlara varıncaya kadar, kentli olmayı aklından bile geçirmemiş magandalarımız var.

Şimdi tüm bunlar ortadayken, kimin nereli olduğunun ne önemi var?

 

Kaçma Birader

 

Zafer Alagöz ve Melek Baykal gibi ustaların yanında genç oyuncu Emrah Kaman’ı da yıldızlaştıran…

Beyoğlu’nun arka sokaklarını aydınlatan…

İstanbul’un ‘dışı seni, içi beni yakan‘ kıvamındaki mekanlarını ustaca anlatan…

Baş döndüren sahneleriyle izleyice her an yeni bir sürpriz sunan…

Anadolu insanının büyük kentlerde de, kendine has stratejileriyle pekala tutunabileceğini gösteren…

Küfürlerin ölçülü bir şekilde kullanılıp, mizahın merkezine oturmadığı…

Dört başı mamur, kaliteli bir komedi…

Gidenin pişman olmayacağını garanti edeceğim Türk filmi.