Olay Gazetesi Bursa

Küresel ısınma ile tehlikenin farkında mıyız?

1855’ten 2018 yılına kadar dünya 1,3 derece ısınmış. Buna küresel ısınma deniliyor. İki kelimelik bu kavram; seller, heyelanlar, kuraklık, mevsim değişimleri gibi felaketleri beraberinde getiriyor. Mesela son olarak Kastamonu’da 49, Sinop’ta 9, Bartın’da 1 yurttaşımızın canına mal olan, Almanya’nın Rheinland-Pfalz, Kuzey Ren Vestfalye ve Bavyare eyaletlerinde 176 kişinin ölümüne yol açan sel felaketlerinin temel nedeni, […]

1855’ten 2018 yılına kadar dünya 1,3 derece ısınmış.

Buna küresel ısınma deniliyor.

İki kelimelik bu kavram; seller, heyelanlar, kuraklık, mevsim değişimleri gibi felaketleri beraberinde getiriyor.

Mesela son olarak Kastamonu’da 49, Sinop’ta 9, Bartın’da 1 yurttaşımızın canına mal olan, Almanya’nın Rheinland-Pfalz, Kuzey Ren Vestfalye ve Bavyare eyaletlerinde 176 kişinin ölümüne yol açan sel felaketlerinin temel nedeni, işte bu adına küresel ısınma dedikleri doğa olayı.

***

Küresel ısınma bir doğa olayı elbette.

Ancak insanların daha fazla kar, daha fazla rant için doğayı hoyratça tahrip etmelerinin kaçınılmaz sonu.

***

Peki dünya bu gidişe dur diyebilecek mi?

2015 yılında Birleşmiş Milletler’in çağrısıyla dünya ülkeleri Paris’te toplanarak, küresel ısınmaya karşı önemli  tedbirler içeren kararlar aldılar.

Paris Anlaşması ile amaç, küresel ısınmayı durdurup, sıcaklığın 2 dereceye kadar artmasını önlemek idi.

İmzacı ülkelerden biri de Türkiye idi.

Ne var ki anlaşma TBMM’den geçmediği için onaylanmadı.

ABD ise Trump döneminde anlaşmadan çekilse de Biden iktidarında yeniden katıldı.

***

Küresel ısınmaya karşı mücadele sadece BM çatısı altında yürütülmüyor.

AB Yeşil Mutabakat’ından söz ediyorum.

Mutabakat, sadece AB üyelerini ilgilendirmiyor, AB ile ekonomik, siyasi ve coğrafi bağlantıları olan tüm ülkeleri bağlıyor.

Mesela Türkiye…

Türkiye hem AB ile müzakere sürecinde olan bir ülke hem de Avrupa ülkeleriyle ticari bağlantısı (ithalat-ihracat) var.

***

Peki nedir bu Yeşil Mutabakat?

Tek cümleyle özetlersek, 2050 yılına kadar net sera gazının sıfırlanmasını amaçlayan yeni bir büyüme stratejisi.

***

Türkiye, Yeşil Mutabakat için hazır mı?

Diğer yazıda.

 

Bunları yapmayan ihracat da yapamayacak

Yeşil Mutabakat’ın Türkiye’yi yakından ilgilendirdiğini belirttik.

Mesela, Yeşil Mutabakat’ın belirlediği çerçevede üretim yapmayan bir Türk ihracatçısının, AB’ye üye ülkelerle ticareti neredeyse imkânsız hale geliyor.

Diyelim ki bardak ihraç ediyorsunuz.

Bardağı üretirken yenilebilir enerji kullanmanız şart olacak.

Veya kumaş ihracatçısınız diyelim.

Kumaş üretirken çevreye zarar vermeyeceksiniz ve ürün nakliyesinde kullandığınız araç elektrikli olacak.

Bunları yapmazsanız karbon vergisi ödemek zorunda kalacaksınız.

Bu da ciddi bir ek maliyet demek.

Yani Yeşil Mutabakat’ın çizdiği çerçevede üretmezseniz, rekabetçiliğinizi yitireceğiniz için dolaylı yoldan ihracat yapamayacaksınız.

Tüm bunları AK Parti’nin eski il başkanlarından Sedat Yalçın ile konuştuk.

“Bunların Sedat Yalçın ile ne ilgisi var?” dediğinizi duyar gibiyim.

Yalçın, partisinden istifa ederek aktif siyaseti noktaladı.

Faaliyet alanı çevre olan İdeal Kentler Derneği’nin İstişare Kurulu’nda görev yapacak artık.

Bir diğer ifadeyle Yalçın, birikimlerini İdeal Kentler Derneği çatısı altında çevre konularında topluma aktaracak.

Geçmiş dönem devlet bakanı Ertuğrul Yalçınbayır ile geçmiş dönem CHP il başkanı  Gürhan Akdoğan’ın da bu dernekte yer alacağını duyuyorum.

 

Yeşil Mutabakat hayatın her alanında olacak

Belki bugün gündemimizde yeteri kadar yer almıyor ama Yeşil Mutabakat, oldukça önemli bir konu.

Sedat Yalçın, Yeşil Mutabakat’ın, iktisattan, tarıma, sanayiden, ulaşıma, enerjiden, gıdaya kadar 100’ü aşkın sektörü ilgilendirdiğini söylüyor ve şunu ekliyor:

“Özellikle ihracatçı firmalarımızın üretim sistemlerini Yeşil Mutabakat’a göre yenilemesi gerekiyor. Bu konuda bilinç oluşturmamız lazım.”

İşte Yalçın ve arkadaşları da toplumsal bilinci aşılamak için çalışacaklar.

Bugün bu önemli konuya başlangıç yaptık.

Önümüzdeki günlerde daha detaylı değinmek üzere, şimdilik virgül koyalım.

 

2 evden biri sigortasız!

Marmara depreminin üzerinden 22 yıl geçti.

Felaketin sene-i devriyesinde çok şey yazıldı, çizildi, söylendi.

Deprem uzmanları her yıl dönümünde olduğu gibi deprem tehlikesine dikkat çekti.

İnşaat mühendisleri bu yıl da yapı stoğumuzun depreme ne kadar dayanıksız olduğunu ifade etti.

Jeoloji uzmanları dün de zeminin ne kadar tehlikeli olduğunu anlattı.

Şehir plancıları felaketin 22. yılında çarpık yapılaşmanın yıkımlara nasıl davetiye çıkardığını belirtti.

Belediye başkanları, siyasetçiler ve kamu görevlileri ise bu 17 Ağustos’ta da yasak savma kabilinde ve ‘sade suya tirit’ açıklamalarla günü geçiştirdi.

Yani, 21 yıldır ne söyleniyorsa, aynı şeyler tekrarlandı.

Peki bunca uyarıya rağmen yol alınabildi mi?

Kentleri ve ülkeyi yönetenlerin yapmadıklarından/ yapamadıklarından söz etmiyorum.

Onların edilgen kaldıkları malum.

Vatandaş olarak bizler ne yapmışız?

Ne yaptığımızdan çok ne yapmadığımızı vurgulayarak soruya yanıt arayalım.

Ülkemizde zorunlu deprem sigortasının başladığı tarih 27 Eylül 2000.

Aradan geçmiş 21 yıl.

Ve zorunlu deprem sigortası yapan ev sahiplerinin oranı yüzde 52 civarında.

Yani 2 ev sahibinden biri deprem sigortasını yaptırmamış.

Yorum sizin.