Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Şike davası... Bursa Cumhuriyet Savcısı Özgür Katip Kaya, tüm bu davaların Cemaat yargısı tarafından organize edildiğini ve yüzlerce kişinin sahte delillerle hayatının karartıldığını söyledi. Kaya’ya göre Türk hukuk tarihinin en karanlık dönemi yaşandı ve hukuk kurallarının tümü çiğnendi.
Cemaat’in özel yaşamları kendi çıkarları uğruna kullanan, yeraltına ve belaltına inen bir örgüt olduğunu savunan Kaya, yapılması gerekenleri de şöyle sıralıyor: AB standartlarında bir adalet anlayışı şart. Hâkim ve savcıların tek pusulasının adalet olması gerekir. Yargı mensupları, hukuka ve vicdanlara göre karar vermeli.
Pazar Söyleşisi’nin bu haftaki konuğu bir hukukçu… Cemaat yargısına yönelik çıkışlarıyla Bursa’da cesur savcılarından biri olarak tanınan Özgür Katip Kaya, renkli yaşamı, kendine has mizacı, hayvanseverliği ve sosyal yönüyle tanınıyor.
Bursa Cumhuriyet Savcısı Özgür Katip Kaya ile Cumhuriyet tarihinin en tartışmalı davalarını konuştuk, hâkim ve savcıların yaşamlarını mercek altına aldık.
* Yargıya olan güven, geçmiş yıllarda yüzde 70’lerdeyken, bugün yüzde 30’lara kadar düştü. Toplumun yargıya olan güveninin düşmesinde kimler sorumlu?
Bunun birkaç nedeni var. Öncelikle yargıya güvensizliğin Cemaat ile başladığını söyleyebilirim. Daha sonra itaat ve biat kültürüne uygun davranan yargı mensupları da bu durumdan sorumlu. Hukukun üstünlüğüne inanmayan yöneticileri de sayabiliriz. Ama en önemlisi, hukukun üstünlüğünü talep etmeyen toplum… Halkımız, özgürlüklerini tartıştırmamalı, haklarına sahip çıkmalı. Öncelikle toplumun ayrım yapmadan birbirine sahip çıkması lazım.
KUMPAS DAVALARI CEMAAT’İN İŞİ
Cemaat, yeraltına ve belatına inen, sürekli değişik maskeler takan, kendine has çalışma yöntemleri olan özel bir yapıdır. Kamuoyunda, Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk, Poyrazköy, Zirve Yayınevi, Amirallere Suikast, Atabeyler, ODA TV gibi davalar, kumpas davaları olarak biliniyor. Bu davalardaki sanıklar, sayısız hukuksuzluklara maruz bırakılarak hakları gasp edilmiş, yıllarca cezaevlerinde tutularak gelecekleri karartılmış, hayatlarını kaybetmiştir. Kumpas davaları, Türk hukuk tarihinin en karanlık dönemidir. Tüm hukuk kuralları hiçe sayılmıştır.
* Şike davasını saymadınız? Şike Davası kumpas değil miydi?
Evet onu da sayabiliriz. Bakın orada çok ilginç bir durum var. 2011’deki Şike Davası, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne bağlı ekiplerin yapmış olduğu 8 aylık teknik ve fiziki takip incelemesinin neticesinde, 3 Temmuz 2011 tarihinde Türkiye’nin 15 şehrinde eşzamanlı olarak gerçekleştirdiği operasyonla birçok aktif yönetici ile futbolcunun gözaltına alınması sonucu başlayan bir davadır. Özel Yetkili Mahkeme görev alanına girmeyen bir davaya neden baktı hâlâ tam anlaşılamadı.
“HEDEF TÜRK ORDUSU…”
* Kumpas davalarının Türk Silahlı Kuvvetleri’ne olan etkisi ne olmuştur?
İzmir Askeri Casususluk davası, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Türk Ordusu’na yönelik kumpaslarından biridir. Ve bu davanın tüm sanıkları beraat etmiştir. Bu tarihten 5 yıl önce de sözde Balyoz Kumpası kapsamında, 163 Türk subayı, Silivri Mahkemesi tarafından tüm hukuk kuralları hiçe sayılarak tutuklanmıştır. Bu basit bir tutuklama olmayıp, Cumhuriyet tarihinin önemli kırılmalarından biridir.
* Bu davaların yasal dayanağı yok muydu?
Deliller sahteydi ve bu deliller bir suç örgütü tarafından üretilmişti. İddianame de sahte delillere dayandırılarak kasıtlı bir biçimde sanıklar aleyhine düzenlendi. Savunma hakkının tüm evrensel hukuk kuralları yok sayıldı. Şimdi bu hukuksuzluklara neden olan polis ve yargı mensupları hesap veriyor. Nedim Şener’e, Ahmet Şık’a, Hanefi Avcı’ya, Türkan Saylan’a tezgâh kuran yargı mensuplarından kurtulmak gerekir. Bu kararlara imza atanlar, nereden talimat aldılar? Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in tutuklanmasının haklı bir nedeni var mıydı? Yapılanların hiçbiri adalete yakışmadı. Bir kere terazinin ayarı bozuldu. Cemaat yargısının haksızlıkları saymakla bitmez. Sizin görmediklerinizi biz gördük. Duymadıklarınızı biz duyduk. Bir daha Türkiye’de Cemaat yargısı olmayacak, halkın yargısı olacak. Ne zulüm ne de merhamet, istenen sadece adalet. Kötünün kutsalı olmaz ama kutsananı olur.
ŞEYTANIN AKLINA GELMEYECEK TUZAKLAR KURDULAR…
* Cemaat yargısı tüm bunları nasıl başardı, hangi yöntemleri kullandı?
Bu süreç planlıydı ve uzun yıllar sürdü. Cemaat, devletin tüm imkânlarını kullanarak, rakip gördüklerini bertaraf etmek için her türlü yolu denedi. Şeytanın bile aklına gelmeyecek hile, tuzak ve çeşitli kumpaslarla, devleti ve hukuku dizayn etmişlerdi. Yaptıkları her şeyin, akla, mantığa, hukuka ve hayatın olağan akışına aykırı olduğu yeni anlaşılmaya başlandı. Cemaat, adil ve cesur çalışan hakim ve savcıları hemen sistemin dışına çıkarmak için önce sicillerini bozdu, daha sonra da pasif görevlere atadı. Tarafsız ve bağımsız yargıyla ilgili başka şüphelerimiz de var ama polemiğe girmek istemiyorum. Biz sadece Cemaat devleti değil, hukuk devleti istiyoruz. Hukukçunun derdi makam-mevki değil, adalete hizmet olmalıdır. Aklımıza dahi gelmeyenler, bugün başımıza geliyor. Yargı kimsenin çiftliği, yargı mensupları da kimsenin oyuncağı değildir.
* Yeniden hukukun üstün olduğu, Cemaat devletinin değil hukuk devletinin oluşması için neler yapılması gerekir?
AB standartlarında bir adalet anlayışı şart. Hâlâ polis devletinin ötesine geçemedik. Hukuk devleti değil, kanun devleti bile olamadık. Bizler Cumhuriyet savcısıyız. Bizler tarafsız ve bağımsız hâkimleriz, öyle kalmalıyız. Biz kimsenin yandaşı değiliz. Güçlünün değil, haklının yanındayız. Sonuç olarak, hâkim ve savcıların tek pusulası adalettir. Hâkim ve savcılar emirle adalet dağıtamazlar. Hakim ve savcılar sadece adalete hizmet ederler, sadece hukuktan yana taraftırlar. Hâkim ve savcılar yargılarken, yargılandıklarını da bilirler. Bu yüzden kendilerine karşı da bağımsız olmalıdırlar. Hakim ve savcılar ne siyasete alet olurlar ne de adapte olurlar, hukuka ve vicdanlarına göre karar verirler, hiç kimsenin destekçisi ve köstekçisi değillerdir. Hâkim ve savcılar sadece adalete sadık kalarak görev yaparlar, ne hükümetin ne de Cemaat’in hâkim ve savcılarıdır. Biz ne hükümet ehli, ne de muhalefet ehliyiz. Biz adalet ehliyiz.
* Yıllar önce, Ergenekon’un temelini oluşturan delillerin hukuksuz olduğunu, hukuksuz telefon dinlemelerinin delil sayılamayacağını savunuyordunuz. O dönem Cemaat yargısının etkili olduğu yıllardı. Bunları savunurken, mesleki anlamda tedirginlik duymadınız mı?
O dönem yargının üzerinde gizli bir el olduğunu biliyorduk, hissediyorduk ama o elin Cemaat’e ait olduğunu bilmiyorduk. Taa ki 2012’ye kadar. Benim Cemaat yargısıyla ilgili görüşlerim hiç değişmedi. Cemaat, özel yaşamları kendi çıkarları uğruna kullanan, yeraltına ve belaltına inen bir örgüttür. Mesleki anlamda açıkçası kaygı duydum ama kendime de güveniyordum. Küçük tuzakları vardı ama beni etkilemedi.
* Cemaat yargısının tasfiye edildiği söyleniyor. Bir başka görüşe göre de tam olarak bitmiş değiller. Sizin değerlendirmeniz nedir?
Eski güçlerinde değiller. Yargıda hâlâ varlar ama pasif görevdeler.
* Bursa Cumhuriyet Savcısı Özgür Katip Kaya kimdir?
1966 yılında Erzincan-Refahiye’de doğdu. Babası devlet kâtipliğini sevdiği için adını Katip koydu. İlkokulu köyde, ortaokulu ve lise eğitimini Erzincan’da tamamladı. 1983 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde başladığı lisans eğitimini, 1988 yılında tamamladı. Aynı yıl Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisans eğitimine başladı. 1994 yılında ilk görev yeri olan Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde Cumhuriyet savcısı olarak başladı. Ardından sırasıyla Zonguldak’ın Gökçebey ilçesi, Afyon’un Dinar ilçesi, Balıkesir’in Erdek ilçesi, Samsun’un Bafra ilçesinde görev yaptı. 2007 yılından beri Bursa’da görev yapıyor.
“SAVCI VE HÂKİMLER DE SOSYAL OLABİLİR”
Yüzde 80’i toplumdan uzak yaşıyor, daha az iletişim kuruyor. Bunun birkaç nedeni var. Bir kere iş yükleri çok fazla. Bir de güven sorunu var. Uygun olmayan taleplerin önüne geçmek ve huzurlarını korumak için, toplumla çok iç içe değiller.
* Özgür Katip Kaya, hayvan sevgisiyle de basında yer alıyor. Biraz da bu yönünüzü anlatır mısınız?
2010’da trafik kazası geçiren bir köpeği görünce, yardım ettim. Bursa’da böyle başladı hayvansever yönümle anılmam. Evde de 2 kedi besliyorum. Ailece hayvanları çok severiz. Köy çocuğu olduğum için hayvanları hep sevdim. Nihayetinde biz savcılar da sosyal insanlarız. Ama kişisel ilişkilerimizle, devlet ilişkilerimizi birbirine karıştırmayız. Bizim için ölçü olan budur.
* Meslekte çok sayıda ilginç anınızın olduğunu biliyoruz. Birkaçını anlatır mısınız?
Bir gün cep telefonuma, bilinmeyen bir numaradan çağrı geldi. Açtım ve intihar edeceğini söyleyen bir adam çıktı. Beni neden aradığını anlamadım. İntihar edeceğini söyleyince, ben de, “Biz savcılar, olay sonrası vakalara bakıyoruz” dedim. Sonra tedirgin oldum. Adam intihar etmişse, suçluluk duymaktan kaygılandım. 15 dakika sonra aradım adamı ve ne yaptığını sordum. Çok şükür ki vazgeçmiş. Bir gün de Bursa kent merkezinde canlı hayvan tesisi kurmuş vatandaşın biri. Belediye de kaçak olduğu için mühürlemiş. Ancak mührü sökmüş tesis sahibi. Belediye suç duyurusunda bulundu. Adam ifadesinde, “Mührü ben sökmedim. Koyun yemiş” dedi. Ben de “Koyun mühür yer mi? Söyle bakalım hangi koyun yedi?” diye sordum. Adam bilmediğini söyledi. İddianame hazırladık ve mahkeme ceza verdi adama. Sanık, “Mührü koyun yedi, cezayı biz yedik” diye sitem etti.
FOTOĞRAFLAR: AYKUT GÜNGÖR