Pandeminin en yoğun dönemini yaşıyoruz.
Okullarda öğrenci neredeyse yok, veliler dilekçe verip çocuklarını okula göndermiyor.
Akşam kısıtlaması nedeniyle eğlence sektöründe bıçak kemiğe dayandı.
Şehir içi ulaşım can çekişiyor, tek tük çalışan şehirler arası otobüsler son yılların en düşük cirosuyla ayakta kalmaya çalışıyor.
Şartların bu kadar kötü olduğu dönemde 1 yıldır süren kısa çalışma ödeneğine son verildi.
Kısa çalışma ödeneği bitti ama iş dünyası, uygulamanın uzatılması için yoğun çaba sarf ediyor.
Bursa’da BTSO Başkanı İbrahim Burkay, Ankara’da TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, ilgili bakanlara durumun çok ciddi olduğunu anlatıp, kısa çalışma ödeneğinin yıl sonuna kadar devam etmesini talep ediyorlar.
Hükümet kanadından, ‘bütçenin durumu ortada’ yanıtı geliyormuş.
Ancak iş çevreleri, ‘Gerekirse, enflasyonun yükselmesi pahasına para basın, yoksa çok ciddi işsizlik olacak’ diyormuş.
İktisadın, 10 temel ilkesinden biri, toplumun kısa dönemde enflasyon ile işsizlik arasında tercih yapmasıdır.
Ancak bir dakika…
Bu olağanüstü şartlarda para basımının enflasyona bile yol açmayacağını söyleyen iktisatçılar da var.
Buyurun Prof. Dr. Korkut Boratav’ın analizine:
“İstihdamın ve talebin çöktüğü, işsizliğin arttığı bir dönemde, Merkez Bankası ile desteklenerek kamu harcamalarının artırılması, enflasyona değil, üretim artışına yol açar. Salgın ortamında harcamaların sağlık sektörüne ve emekçilere gelir aktarımına odaklanması gerekir. İktidarın 18 Mart’ta sunduğu (18 Mart 2020) 100 milyar liralık sepetin çok küçük bir oranı doğrudan doğruya emekçilere giden unsurlardan oluşuyor. Muhtemelen yüzde 5 civarı. 100 milyarlık bir artış, tümüyle sağlık ve gelir aktarımlarına yönelse ve bütçe, artı Merkez Bankası kaynaklarından oluşsa, enflasyona yol açmaz.”
Kısa çalışma ödeneğinin bitirilmesi zorunluluk mu tercih mi?
Tartışmaya değer bir konu…
Kısa çalışma ödeneği ile en düşük destek bin 580, en yüksek destek 4 bin 380 liraydı.
Kısa çalışma bitti, yerine ücretsiz izin getirildi.
Ücretsiz izin aylığı ne kadar olacak?
Bin 420 lira.
Kuşkusuz ücretsiz izinden yararlanacakların sayısı, kısa çalışma ödeneğinden faydalananların sayısından daha fazla olacak.
O halde, yeni uygulama ile daha fazla kişiye, daha az miktarda destek sağlanacak.
Yani hükümet burada bir tercih yapmış görünüyor.
Bir de bütçe yetersizliği ileri sürülüyor.
1 yılda işsizlik ödeneği, kısa çalışma ödeneği, nakdi destekler gibi sosyal yardımlar adı altında yapılan desteğin miktarı toplamda 53 milyar lira.
Bu 53 milyar liralık kaynak da işsizlik fonundan aktarıldı.
Yani işçilerden her ay kesilen paralarla oluşturulan fonun bir bölümü yine işçilere dağıtıldı.
Ayrıca dağıtılan para, işsizlik fonunun birkaç yıllık faiz gelirinden oluşuyor.
Üstelik işsizlik fonunda daha 98 milyar lira para var.
Hesap ortada değil mi?
Pandemi sonrası muhtaç sayısında müthiş artış var
Pandemi öncesi Kızılay’ın kapısını 15-20 yurttaş çalarken, pandemiden sonra günde 150-200 kişi yardım istemeye başlamış.
Kimi para ve erzak istiyor, kimi kirasının ödenmesini talep ediyor, kimi çocuğunun mama ihtiyacının karşılanması için arıyor.
Aralarında tek tük de olsa ihtiyaç sahibi olmayanlar da var elbette.
Ancak büyük çoğunluğu pandemiden dolayı işini kaybeden, gelirinden olan, iş yerini kapatmak zorunda kalan, düne kadar muhtaç olmayan insanlarımızdan oluşuyor.
Dün, güne Kızılay Bursa Şubesi’nin basın toplantısıyla başladık.
Şube Başkanı Özcan Susmaz isimli bir avukat.
Susmaz, ramazan ayında yapılacak yardımlara ilişkin bilgiler verdi.
Mesela “Ramazan bereketini paylaşan tüm kalplere hilal olsun Türkiye’ sloganı ve ‘Hilal Sofra’ projesiyle ramazan ayı boyunca 2 bin aileye her akşam sıcak yemek dağıtılacak.
Kuşkusuz taşıma su ile değirmen dönmez ancak Kızılay’ın, yardıma muhtaç ailelere yardım etmesi fevkalade değerli.
Keşke, tek bir kişi bile Kızılay’ı arayıp yardım istemese, keşke her aile kendi imkânlarıyla iftar sofralarını kurabilse, keşke hiç kimse kullanılmış giysilere, mobilyalara ve ev eşyalarına ihtiyaç duymasa.
Ancak sosyal devlet olgusunun yetersiz olduğu ülkelerde, Kızılay ve türevleri, muhtaç ailelerin can simidi oluyor adeta.
Heykeli dikilecek hayırsever
Toplantıya giderken, iş merkezinin yanında inşaat halindeki büyük bina dikkatimi çekti.
Önce iş merkezi olarak planlanan bina, el değiştirdikten sonra uzun konaklama konseptli otele dönüştürülmüş.
Bursa’nın Manhattan’ı olarak nitelendirilen bu caddede, Kızılay Bursa Şubesi çok değerli bir iş merkezine sahip.
Bu nedenle hayırsever merhumeye değinmeden yazımı noktalamak istemiyorum.
1991 yılında hayata gözlerini yuman Gülsum Yurdabayrak, kentin en değerli bölgesinde bulunan 13 dönümlük arsasını Kızılay’a bağışlıyor.
Kızılay da, kat karşılığı yöntemiyle içinde 105 ofisin bulunduğu Kızılay İş Merkezi’ni inşa ettiriyor.
Böylece Kızılay Bursa Şubesi, 9 adet dükkân, 46 adet ofis olmak üzere toplamda 55 gayrimenkule sahip oluyor.
O gayrimenkullerden elde edilen yüz binlerce liralık kira geliri de, yardıma muhtaç insanlarımıza derman oluyor.
Heykeli dikilecek insan denir ya, Gülsum Yurdabayrak da onlardan biri.